Nasıl ki, bir bedevî garaipperest, İstanbul’un acaip ve mehasinini işitmiş, fakat görmemiş; nasıl kemâl-i hâhişle görmeyi arzu eder! Ben de ma’rez-i acaip ve garaip olan âlem-i âhireti, o hâhişle görmek istiyorum. Şimdi de öyleyim. Beni oraya nefyetmek, bana ceza değil! Sizin elinizden gelirse, beni vicdanen tâzib ediniz! Ve illâ başka sûretle azap, azap değil, benim için bir şandır! Bu hükûmet zaman-ı istibdatta akla husumet ederdi. Şimdi de hayata adavet ediyor. Eğer hükûmet böyle olursa, yaşasın cünun! Yaşasın mevt! Zâlimler için de yaşasın Cehennem! Ben zaten bir zemin istiyordum ki, efkârımı onda beyan edeyim. Şimdi bu Divan-ı Harb-i Örfî iyi bir zemin oldu. Bidayetlerde herkesten sual olunduğu gibi, Divan-ı Harpte bana da sual ettiler: “Sen de şeriatı istemişsin.” Dedim: Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira, şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil. Hem de dediler: “İttihad-ı Muhammediyeye (a.s.m.) dahil misin?” Dedim: Maaliftihar! En küçük efradındanım. Fakat, benim târif ettiğim vecihle... Ve o ittihaddan olmayan, dinsizlerden başka kimdir, bana gösterin. İşte o nutku şimdi neşrediyorum. Ta ki, Meşrutiyeti lekeden ve ehl-i şeriatı meyusiyetten ve ehl-i asrı tarih nazarında cehil ve cünundan ve hakikati evham ve şüpheden kurtarayım. İşte başlıyorum: Dedim: Ey paşalar, zabitler! Hapsimi iktiza eden cinayetlerin icmali: اِذَا مَحَاسِنِىَ اللاَّتِى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوبِى فَقُلْ لِى كَيْفَ اَعْتَذِرُ Yani, “medar-ı iftiharım olan mehasinim, şimdi günah sayılıyor. Artık nasıl itizar edeyim, mütehayyirim.” Mukaddime olarak söylüyorum: Mert olan cinayete tenezzül etmez. Şayet isnad olunsa cezadan korkmaz. Hem de haksız yere idam olunsam, iki şehid sevabını kazanırım.
| Lügatler : adalet-i mahz : tam ve mükemmel adalet adavet : düşmanlık âlem-i âhiret : âhiret âlemi, öteki dünya beyan : açıklama bidayet : başlangıç cehil : cahillik cünun : delilik Divan-ı Harb-i Örfî : Sıkıyönetim Mahkemesi efkâr : fikirler, düşünceler efrad : fertler ehl-i asır : içinde bulunulan asırda yaşayan, aynı asrı paylaşan insanlar ehl-i şeriat : şeriat taraftarı Müslümanlar evham : kuruntular, şüpheler fazilet : değer, üstünlük hâhiş : arzu, istek hakikat : doğru gerçek husumet : düşmanlık icmal : özet iktiza eden : gerektiren illâ : ancak isnad olunmak : dayandırılmak itizar etme : özür dileme ittihad : birlik İttihad-ı Muhammediye : kemâl-i hâhiş : tam bir istek ve arzu ma’rez-i acaip ve garaip : acayip ve garipliklerin teşhir edildiği sergi, fuar maaliftihar : iftiharla, memnuniyetle medar-ı iftihar : iftihar ve övünç kaynağı, sebebi mehasin : güzellikler mevt : ölüm meyusiyet : ümitsizlik mukaddeme : başlangıç, giriş, meseleye hazırlık mütehayyir : hayrete düşen, şaşkın nazar : bakış, göz nefy : sürgün neşretmek : yayımlamak, yaymak sebeb-i saadet : mutluluk sebebi şeriat : Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi, İslâmiyet tâzib : azap verme, cezalandırma, işkence etme tenezzül etmek : inmek, alçalmak vecih : tarz, şekil vicdanen : vicdanî olarak, vicdanca zabit : subay zaman-ı istibdât : baskı, zulüm dönemi zemin : yer
|