Televizyon giderek günlük hayatımızda vazgeçilmez bir alışkanlık haline dönüşmeye başladı. Aileler işlerinden arta kalan zamanı büyük çoğunlukla televizyon başında geçiriyorlar. Televizyon izleme alışkanlığı neredeyse bir bağımlılık, esaret halini alıyor. Televizyon karşısında çok fazla zaman geçirmek hem yetişkin insanların hem de çocukların zihinsel gelişimini olumsuz yönde etkiliyor.
Önce genel anlamda televizyon esaretinin tehlikelerinden bahsedip sonra özel olarak televizyon ve çocuk ilişkisi üzerinde duralım.
Aile sorunlarını tetikliyor
Televizyonun giderek aileleri esir alması, tüm dünyanın dikkatini televizyonun kişiler üzerindeki etkileriyle ilgili düşünmeye ve bu konuyla ilgili çalışmalar yapmaya yöneltti. Batıda televizyonun aile içinde bu denli etkili olmasının gelecek nesilleri nasıl etkileyeceği üzerine çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Aile içi sorunların artmasında ve boşanmalarda televizyonun etkisinin olup olmadığını araştıran çalışmalar yürütülüyor. Hatta Alzheimer hastalığının ortaya çıkmasında televizyonun etkili olduğuna dair ciddi bulgular var.
Kişiyi pasifize ediyor
Öyle görünüyor ki yakında sigara bağımlılığı gibi televizyon bağımlılığı da psikiyatri kitaplarına girecek. Aşırı derecede televizyon izlemek kişinin konsantrasyon becerisini bozmakta, beynini tembelleştirmekte ve pasifize etmektedir. Çünkü televizyon beyni yormadan bilgi verir. Halbuki beyni en çok geliştiren şey konuşmak ya da dinlemek değil, düşünmektir, yorum yapmaktır. Televizyon işte bu becerileri azaltmaktadır.
Analitik düşünmeye engel
Araştırmalar, insanların çoğunun günde ortalama 3-4 saati televizyona ayırdığını ama aslında bunun 2 saati geçmemesi gerektiğini göstermektedir. Günde 2 saatten fazla televizyon izleyenlerde bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Birincisi, televizyon kişilerde zihinsel tembellik yapar. Beynin yorumlama ve düşünme ile ilgili kısımlarının gelişmesini engeller. Kişinin yorum yapma, analitik düşünme, sentez yapma, zihinsel beceri yönüyle öğrenme gücünü azaltır. Bireysel yaratıcılığı köreltir. Bu durum, çocuklarda daha da belirgin bir biçimde gözlemlenmektedir.
Televizyonun ikinci olumsuz etkisi ise aile içi iletişime ve etkileşime zarar vermesi yönünde olmaktadır. Bu durum ailedeki sevgi, saygı ve güven bağını zayıflatmakta ve aile içinde psikolojik bir duvar örmektedir.
Zihinsel ve dil gelişimi
Günümüzde görüyoruz ki televizyon çocukların zihinsel gelişimini ve dil gelişimini sekteye uğratıyor. Konuşması gerekirken konuşamayan, hece kurması gerekirken hece kuramayan, 2,5 yaşında olmasına rağmen 5 kelime bilen çok sayıda çocukla karşılaşıyoruz. Konuyu biraz araştırınca ortaya çıkıyor ki bakıcısı yahut annesi çocuğu bütün gün televizyonun karşısında bırakıyor, onunla konuşmuyor, bunun sonucunda da çocukta etkileşim ile ilgili beyin alanları gelişemiyor. Çocuğun dokunarak, oynayarak, kırarak vs. öğreneceği motor beceriler gelişmiyor.
Mutsuzluk ve yalnızlık
Çocuğun sosyal gelişiminin olması için diğer çocuklarla oynaması, onlara dokunması, onlarla konuşması, yani etkileşim içinde olması gerekir. Fakat sürekli televizyon izleyen çocuklarda bu etkileşim olamıyor. Çocuk sadece mesaj alıyor, hiç mesaj veremiyor. Zamanını sürekli televizyon karşısında geçiren çocuklarda mutsuzluk, doyumsuzluk ve yalnızlık gözleniyor.
Hayal mi, gerçek mi?
Özellikle 7 yaşına kadar olan dönemde çocukta gerçeklik duygusu gelişmemiş durumdadır. Henüz soyut düşünme becerisi olmadığı için izlediği şeylerin gerçek olup olmadığını, doğru olup olmadığını ayırt edemez. Kan ve şiddet içeren, adam öldürülen filmleri izleyen çocuk onun yanlış olduğunu idrak edemez. Hatta Pokemon yüzünden evlerinin balkonlarından atlayan çocuklara dahi şahit olunmaktadır. Çocuklar buradaki tehlikeyi algılayamazlar. Demek ki böyle bir durum olduğu zaman, bu şekilde davranılmalı diye düşünürler. Eğer çocuğun bu türden yapımları bir biçimde seyretmesi gerekiyorsa anne ya da baba çocukla birlikte olmalı ve gördüğü şeylerin hayal olduğunu, gerçek olmadığını, böyle durumlarda neler yapmak gerektiğini paylaşım içine girerek anlatmalıdır.
ABD’de çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada çocuklara “Babanızın mı, televizyonun mu evden gitmesini istersiniz?” diye soruluyor. Çocukların % 70’i “Televizyon kalsın, baba gitsin” diyor. Bu örnek çocuğun üzerinde televizyonun ne derece etkili olduğunu göstermektedir. Mühim olan bu etki gücünü olumsuzdan olumluya çevirebilmektir.
Kuralsızlık olmamalı
Televizyonun çocuklar üzerinde ne derece etkili olduğunu vurguladık. Bu durumda yapılması gereken çocuğun mümkün olduğunca iyi yönde etkilenmesini sağlayabilmektir. Bir çocuğun sağlıklı bir kişilik geliştirebilmesi için yetiştiği ortamda sevgi kadar disipline de ihtiyacı vardır. Her evin kendi içinde belirlediği bazı kuralları olmalıdır, kuralsızlık doğru değildir. Bu kurallar televizyon konusunda da alınmalı ve muhakkak televizyonla ilgili bazı sınırlar konmalıdır.
Seçici olunmalı
Televizyon seyretmenin kötü sonuçları uzun vadede ortaya çıkar. İlk anda görünmeyen bu sonuçlar hakkında baştan bilinçli olup ona göre davranmak gerekir. Anne baba olmanın yüklediği sorumluluk bu konuda da hassas olmayı gerektirir. Aile, televizyon izlemede seçici ve yönlendirici olmalıdır.
Büyükler çoğunlukla televizyonu eğlenmek amacıyla, çocuklarsa dünyayı anlamak ve tanımak amacıyla kullanırlar. Bir eğitim aracı haline geldiği için televizyon çocuklar açısından daha önemli bir konumdadır. Çocuğun o yaşlarda öğrendiği her şey kendi dünyasına iyi veya kötü olarak girer ve ileriki yıllarda yansıma halinde ortaya çıkar. O nedenle “Çocuk televizyonun karşısında çok iyi vakit geçiriyor, ben de rahat ediyorum” diye düşünmek yanlıştır. Çocuğun o anda dünyayı tanıma çabası içinde olduğu ve doğru mesajlar alması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Anne ve baba bunun sorumluluğunu hissetmeli, çocuğa hangi programı izleyip hangisini izleyemeyeceğini öğretmelidir. Önemli olan çocuğa bu anahtarı vermek ve neyin iyi, neyin kötü olduğunu doğru bir şekilde gösterebilmektir.
Örnek davranışlar olmalı
Bu noktada anne ve babanın çocuğa nasıl birer örnek olduğu konusu önem kazanır. Aile çocuğa yasakladığı şeyleri yaparsa çocuğun doğru ve yanlışa ilişkin kavrayışı zarar görür. Çocuk yan odada ders çalışıyorken ailesi “neşeyle” kendisine yasak olan programı izliyorsa doğal olarak çocuğun aklı orada kalır. Anne baba gereksiz programları seyretmemeyi başarabildiği takdirde örnek davranış sergileyebilir.
Doğru kullanılmalı
Televizyonun dünyayı tanımak ve anlamak için kullanılan bir araç olduğu unutulmamalıdır. Doğru kullanılması halinde televizyon faydalı da olabilir. Çocuğa televizyonu eleştirel kullanma becerisi kazandırılırsa televizyon faydalı bir araç haline gelebilir. Eleştirel kullanma derken seçici olmak önemlidir. Televizyon program rehberini alıp çocukla beraber hangi programı seyretmek, hangisini seyretmemek gerektiğini belirler, bunun nedenlerini çocuğa anlatır ve çocuğa söylediklerinizi kendiniz de uygularsanız televizyonu kaldırmak, yasaklamak gibi bir çözüm yoluna gitmeye gerek kalmaz. Kaldı ki yasaklar her zaman merak uyandırır, çocuk gizli gizli televizyon izlemeye çalışır ve daha kötü olur.
Ailelere düşen çocuğa seçici olmayı ve televizyon gibi hem olumlu hem olumsuz etkilere sebep olabilecek bir aracı doğru kullanmayı -örnek olma yöntemini de kullanarak- gösterebilmektir. Sözün özü, televizyon bizi değil, biz onu kontrol etmeliyiz.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Önce genel anlamda televizyon esaretinin tehlikelerinden bahsedip sonra özel olarak televizyon ve çocuk ilişkisi üzerinde duralım.
Aile sorunlarını tetikliyor
Televizyonun giderek aileleri esir alması, tüm dünyanın dikkatini televizyonun kişiler üzerindeki etkileriyle ilgili düşünmeye ve bu konuyla ilgili çalışmalar yapmaya yöneltti. Batıda televizyonun aile içinde bu denli etkili olmasının gelecek nesilleri nasıl etkileyeceği üzerine çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Aile içi sorunların artmasında ve boşanmalarda televizyonun etkisinin olup olmadığını araştıran çalışmalar yürütülüyor. Hatta Alzheimer hastalığının ortaya çıkmasında televizyonun etkili olduğuna dair ciddi bulgular var.
Kişiyi pasifize ediyor
Öyle görünüyor ki yakında sigara bağımlılığı gibi televizyon bağımlılığı da psikiyatri kitaplarına girecek. Aşırı derecede televizyon izlemek kişinin konsantrasyon becerisini bozmakta, beynini tembelleştirmekte ve pasifize etmektedir. Çünkü televizyon beyni yormadan bilgi verir. Halbuki beyni en çok geliştiren şey konuşmak ya da dinlemek değil, düşünmektir, yorum yapmaktır. Televizyon işte bu becerileri azaltmaktadır.
Analitik düşünmeye engel
Araştırmalar, insanların çoğunun günde ortalama 3-4 saati televizyona ayırdığını ama aslında bunun 2 saati geçmemesi gerektiğini göstermektedir. Günde 2 saatten fazla televizyon izleyenlerde bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Birincisi, televizyon kişilerde zihinsel tembellik yapar. Beynin yorumlama ve düşünme ile ilgili kısımlarının gelişmesini engeller. Kişinin yorum yapma, analitik düşünme, sentez yapma, zihinsel beceri yönüyle öğrenme gücünü azaltır. Bireysel yaratıcılığı köreltir. Bu durum, çocuklarda daha da belirgin bir biçimde gözlemlenmektedir.
Televizyonun ikinci olumsuz etkisi ise aile içi iletişime ve etkileşime zarar vermesi yönünde olmaktadır. Bu durum ailedeki sevgi, saygı ve güven bağını zayıflatmakta ve aile içinde psikolojik bir duvar örmektedir.
Zihinsel ve dil gelişimi
Günümüzde görüyoruz ki televizyon çocukların zihinsel gelişimini ve dil gelişimini sekteye uğratıyor. Konuşması gerekirken konuşamayan, hece kurması gerekirken hece kuramayan, 2,5 yaşında olmasına rağmen 5 kelime bilen çok sayıda çocukla karşılaşıyoruz. Konuyu biraz araştırınca ortaya çıkıyor ki bakıcısı yahut annesi çocuğu bütün gün televizyonun karşısında bırakıyor, onunla konuşmuyor, bunun sonucunda da çocukta etkileşim ile ilgili beyin alanları gelişemiyor. Çocuğun dokunarak, oynayarak, kırarak vs. öğreneceği motor beceriler gelişmiyor.
Mutsuzluk ve yalnızlık
Çocuğun sosyal gelişiminin olması için diğer çocuklarla oynaması, onlara dokunması, onlarla konuşması, yani etkileşim içinde olması gerekir. Fakat sürekli televizyon izleyen çocuklarda bu etkileşim olamıyor. Çocuk sadece mesaj alıyor, hiç mesaj veremiyor. Zamanını sürekli televizyon karşısında geçiren çocuklarda mutsuzluk, doyumsuzluk ve yalnızlık gözleniyor.
Hayal mi, gerçek mi?
Özellikle 7 yaşına kadar olan dönemde çocukta gerçeklik duygusu gelişmemiş durumdadır. Henüz soyut düşünme becerisi olmadığı için izlediği şeylerin gerçek olup olmadığını, doğru olup olmadığını ayırt edemez. Kan ve şiddet içeren, adam öldürülen filmleri izleyen çocuk onun yanlış olduğunu idrak edemez. Hatta Pokemon yüzünden evlerinin balkonlarından atlayan çocuklara dahi şahit olunmaktadır. Çocuklar buradaki tehlikeyi algılayamazlar. Demek ki böyle bir durum olduğu zaman, bu şekilde davranılmalı diye düşünürler. Eğer çocuğun bu türden yapımları bir biçimde seyretmesi gerekiyorsa anne ya da baba çocukla birlikte olmalı ve gördüğü şeylerin hayal olduğunu, gerçek olmadığını, böyle durumlarda neler yapmak gerektiğini paylaşım içine girerek anlatmalıdır.
ABD’de çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada çocuklara “Babanızın mı, televizyonun mu evden gitmesini istersiniz?” diye soruluyor. Çocukların % 70’i “Televizyon kalsın, baba gitsin” diyor. Bu örnek çocuğun üzerinde televizyonun ne derece etkili olduğunu göstermektedir. Mühim olan bu etki gücünü olumsuzdan olumluya çevirebilmektir.
Kuralsızlık olmamalı
Televizyonun çocuklar üzerinde ne derece etkili olduğunu vurguladık. Bu durumda yapılması gereken çocuğun mümkün olduğunca iyi yönde etkilenmesini sağlayabilmektir. Bir çocuğun sağlıklı bir kişilik geliştirebilmesi için yetiştiği ortamda sevgi kadar disipline de ihtiyacı vardır. Her evin kendi içinde belirlediği bazı kuralları olmalıdır, kuralsızlık doğru değildir. Bu kurallar televizyon konusunda da alınmalı ve muhakkak televizyonla ilgili bazı sınırlar konmalıdır.
Seçici olunmalı
Televizyon seyretmenin kötü sonuçları uzun vadede ortaya çıkar. İlk anda görünmeyen bu sonuçlar hakkında baştan bilinçli olup ona göre davranmak gerekir. Anne baba olmanın yüklediği sorumluluk bu konuda da hassas olmayı gerektirir. Aile, televizyon izlemede seçici ve yönlendirici olmalıdır.
Büyükler çoğunlukla televizyonu eğlenmek amacıyla, çocuklarsa dünyayı anlamak ve tanımak amacıyla kullanırlar. Bir eğitim aracı haline geldiği için televizyon çocuklar açısından daha önemli bir konumdadır. Çocuğun o yaşlarda öğrendiği her şey kendi dünyasına iyi veya kötü olarak girer ve ileriki yıllarda yansıma halinde ortaya çıkar. O nedenle “Çocuk televizyonun karşısında çok iyi vakit geçiriyor, ben de rahat ediyorum” diye düşünmek yanlıştır. Çocuğun o anda dünyayı tanıma çabası içinde olduğu ve doğru mesajlar alması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Anne ve baba bunun sorumluluğunu hissetmeli, çocuğa hangi programı izleyip hangisini izleyemeyeceğini öğretmelidir. Önemli olan çocuğa bu anahtarı vermek ve neyin iyi, neyin kötü olduğunu doğru bir şekilde gösterebilmektir.
Örnek davranışlar olmalı
Bu noktada anne ve babanın çocuğa nasıl birer örnek olduğu konusu önem kazanır. Aile çocuğa yasakladığı şeyleri yaparsa çocuğun doğru ve yanlışa ilişkin kavrayışı zarar görür. Çocuk yan odada ders çalışıyorken ailesi “neşeyle” kendisine yasak olan programı izliyorsa doğal olarak çocuğun aklı orada kalır. Anne baba gereksiz programları seyretmemeyi başarabildiği takdirde örnek davranış sergileyebilir.
Doğru kullanılmalı
Televizyonun dünyayı tanımak ve anlamak için kullanılan bir araç olduğu unutulmamalıdır. Doğru kullanılması halinde televizyon faydalı da olabilir. Çocuğa televizyonu eleştirel kullanma becerisi kazandırılırsa televizyon faydalı bir araç haline gelebilir. Eleştirel kullanma derken seçici olmak önemlidir. Televizyon program rehberini alıp çocukla beraber hangi programı seyretmek, hangisini seyretmemek gerektiğini belirler, bunun nedenlerini çocuğa anlatır ve çocuğa söylediklerinizi kendiniz de uygularsanız televizyonu kaldırmak, yasaklamak gibi bir çözüm yoluna gitmeye gerek kalmaz. Kaldı ki yasaklar her zaman merak uyandırır, çocuk gizli gizli televizyon izlemeye çalışır ve daha kötü olur.
Ailelere düşen çocuğa seçici olmayı ve televizyon gibi hem olumlu hem olumsuz etkilere sebep olabilecek bir aracı doğru kullanmayı -örnek olma yöntemini de kullanarak- gösterebilmektir. Sözün özü, televizyon bizi değil, biz onu kontrol etmeliyiz.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan