Dinimizin esaslarından birisi de kadının tesettürü, örtünmesidir. Bu, İslâm'ın emr-i zarurisidir. Şefkat madenleri olan kadınların, şeref ve haysiyetlerini muhafaza etmek ve onları zilletten, sefaletten, sefahattan kurtarmak ve pespaye gayelerin, rezilane arzuların pençesine düşmekten muhafaza etmek için Kur'an-ı Kerim tesettürü emretmiştir.
Tesettür, kadının en büyük saâdetidir, izzetidir. Namus ve iffetinin de en büyük kalasıdır. Onları alçak nazarlı erkeklerin tahakkümünden, pespaye arzuların pençesine düşmekten muhafaza eden bir istiklaliyet ve hürriyet sembolüdür.
Kadınlar haya ve iffet çarşafını örtmekle habis ruhlu insi şeytanların bedeline semadaki meleklerin takdir ve tebcil nazarlarına mazhar olacaklardır.
Tesettür olmayınca habis ruhlu rezil insanlar, onları iğfal ile yoldan çıkarmak isterler. Haram nazarları ile onları rahatsız ederler.
Tesettürün bir hikmeti de fitne kapısını kapatmak, ailenin şeref ve haysiyetini muhafaza etmektir. Zira açık saçık gezen bir kadın, Allah'ın farz olan tesettür emrini yerine getirmemekte ve halkın nazarında su-i zanna sebep olmaktadır.
Aile fertleri arasında emniyetin tesisi, muhabbetin sıhhat ve devamı da tesettüre bağlıdır. Şu halde tesettür, aile arasında imtizacın esasını temin eder. Kadının tesettürü kocasının emniyetini, dolayısıyla nesebin su-i zandan beri olmasını temin eder.
Maalesef bu asırda kadınlarımıza İslâm'ın, hatta insaniyetin ruhuna zıt bir güzellik anlayışı telkin edilmektedir. Halbuki güzellik, surette değil sirettedir. Sahte tebessüm ve gösterişte değil, ahlâk ve fazilettedir. Güzellik, fıtrata zıt olarak açılıp saçılmakta değil, isyan ve hatalardan, batıl itikadlardan, bid'atlardan içtinabtadır. Güzellik, ibaret tacını, takva gerdanlığını takmaktadır. Güzellik, iffet ve haya libasını giymekte, kalb ve dimağı ulviyete sevk etmektedir.
İman ve marifetten sonra en büyük kemalat güzel ahlaktır. Kadınlar hakkında güzel ahlakın esası haya ve iffettir. İffetli ve namuslu hanımların dikiş iğneleriyle evlerinde nail oldukları ecir ve sevaba erkekler süngüleriyle ancak nail olabilirler.
Haya, hem dini, hem fıtri bir haslet-i celiledir. Haya, imanın şubelerindendir. İnsanların ayıp ve noksanlarını örten, setr eden bir hulledir. Bahusus kadınlarda olursa kendilerinde bulunan letafeti, zerafeti, vakarı kat kat yükseltir. Onlardaki meziyetlerin ind-i ilâhide en sevimlisi imandan sonra hayadır. Haya, ahlâk-ı hasenenin esası ve temelidir. Çünkü, iffeti muhafaza eder. İffet ise hayatın fevkinde ulvi bir sıfattır. İnsanın şerefi iffet ve namus ile kaimdir. Ona karşı lakayd kalan, ne kendi şerefini, ne milletin şerefini vikaye edemez.
İffet, dünya ve ahiret değerinde bir cevher-i insaniyettir. O ihlal edilmez, peşkeş çekilmez, feda edilmez. İffet bütün faziletlerin istinadgahıdır, nesillerin kalasıdır. Bu bakımdan iffetli kadın şayan-ı takdir ve hürmettir. Onun değer ve kıymeti süsünde ve mücevheratında değil, iffet ve faziletindedir.
Evet şayan-ı hürmet o kadındır ki, ağzında hikmet, ruhunda şefkat, hareketlerinde nezaket, lisanında letafet bulunur. Onun zineti, süsü namus ve iffetidir. Bir milletin temeli ve teminatı işte böyle bir kadındır.
Marifet tacını giyen, edeb ve haya libasıyla örtünen, sadakat, zerafet ve şefkat mücevherleriyle süslenen bir anne için Peygamberimiz (asm.) "Cennet anaların ayağının altında" buyurmuştur.
İslâm'ın en ulvi bir makama oturttuğu kadını o şerefli tahtından indirirseniz onun hayasını kaldırıp, iffetini zedeler ve onun bahtını kara edersiniz.
Kur'an-ı Kerîm'in açık hükümlerini nazara alıp, kadınları tesettürle muhafaza etmek, hem fıtrat, hem vicdan, hem din, hem de aklın gereğidir. Kadınlara karşı bu kudsi emr-i ilahiyi ihmal etmenin mesuliyeti pek azim olsa gerek.
Kadının taht-ı bahtı evi olmalıdır. Bu onun fıtratının icabıdır. Çünkü kadının iffetini ve maişetini temin etmek kocasının vazifesidir. Evine ve çocuklarına bakmak ve kocasının muhabbetini celb ve hüsn-ü zan altında yaşamak da kadının vazifesidir. Bu, onun için en büyük bir saâdettir.
Fıtratı değiştirmek mümkün değildir. Çünkü, Cenab-ı Hak kadına başka, erkeğe daha başka meziyetler vermiştir. Bunların değiştirilmesi imkansızdır. Zira bu meziyetler arızi değil zatidirler. İslâm dininin erkek ve kadına bahşettiği haklar bu fıtrata göre verilmiştir. Allah'ın verdiği bu hakları tebdil etmek ancak ahmakların hayal mahsulüdür.
Evet, kadının en büyük vazifesi aile içindedir. En üstün şerefi de çocuk terbiyesidir. Anaların sinesi envar-ı insaniyenin matlaı ve ahlak-ı aliyenin menbaı ve saâdet-i beşeriyenin masdarıdır. İşte bu hikmet nazar-ı basiretle dikkate alınırsa, kadınların cemiyet-i beşeriyesindeki mevkiinin, evleri olduğu açıkça anlaşılır. Hal böyle iken bir validenin maye-i hayatı olan evladına kalbinin şefkat ve merhamet kapılarını sed ederek onu ecnebilerin terbiyesine terk etmesi, insaf ve merhamet ile nasıl kabil-i te'lif olabilir?
Faziletli, vakur bir anne dünyalara değer bir hazinedir. Cenab-ı Hak'kın en muazzez, en bedii bir harikasıdır.
Kadınlar Kur'an ahlâkıyla ahlâklanmış ideal birer anne olurlarsa, Asiye validemizin (ra.) Hz. Musa'yı (as.) yetiştirip Firavun'un saltanatına son vermesi gibi, bu hanımların yetiştireceği çocuklar da Asya'yı sefahet ve dalâletten inşaallah kurtaracaklardır.
Kadınlarımıza bu ahlâkı veremediğimiz takdirde onları sefahate, rezalete itmiş ve neticede bütün bir cemiyetin ahlâkını tahrib etmiş oluruz.
Ahlâksızlığa mübtela olan milletlerin, devletlerin saltanatları devam edememiştir. Halbuki, bir milletin şan ve şevketinin devam etmesi ancak fazilet ile, güzel ahlâk ile mümkündür. Çünkü fazilet ve ahlâk, saâdet ve huzurun kuvve-i mucidesidir. Bir milletin ittifakı, ittihadı, huzur ve refahı, asayiş ve emniyeti ahlâk ve fazilete bağlıdır.
Mehmed Kırkıncı
Tesettür, kadının en büyük saâdetidir, izzetidir. Namus ve iffetinin de en büyük kalasıdır. Onları alçak nazarlı erkeklerin tahakkümünden, pespaye arzuların pençesine düşmekten muhafaza eden bir istiklaliyet ve hürriyet sembolüdür.
Kadınlar haya ve iffet çarşafını örtmekle habis ruhlu insi şeytanların bedeline semadaki meleklerin takdir ve tebcil nazarlarına mazhar olacaklardır.
Tesettür olmayınca habis ruhlu rezil insanlar, onları iğfal ile yoldan çıkarmak isterler. Haram nazarları ile onları rahatsız ederler.
Tesettürün bir hikmeti de fitne kapısını kapatmak, ailenin şeref ve haysiyetini muhafaza etmektir. Zira açık saçık gezen bir kadın, Allah'ın farz olan tesettür emrini yerine getirmemekte ve halkın nazarında su-i zanna sebep olmaktadır.
Aile fertleri arasında emniyetin tesisi, muhabbetin sıhhat ve devamı da tesettüre bağlıdır. Şu halde tesettür, aile arasında imtizacın esasını temin eder. Kadının tesettürü kocasının emniyetini, dolayısıyla nesebin su-i zandan beri olmasını temin eder.
Maalesef bu asırda kadınlarımıza İslâm'ın, hatta insaniyetin ruhuna zıt bir güzellik anlayışı telkin edilmektedir. Halbuki güzellik, surette değil sirettedir. Sahte tebessüm ve gösterişte değil, ahlâk ve fazilettedir. Güzellik, fıtrata zıt olarak açılıp saçılmakta değil, isyan ve hatalardan, batıl itikadlardan, bid'atlardan içtinabtadır. Güzellik, ibaret tacını, takva gerdanlığını takmaktadır. Güzellik, iffet ve haya libasını giymekte, kalb ve dimağı ulviyete sevk etmektedir.
İman ve marifetten sonra en büyük kemalat güzel ahlaktır. Kadınlar hakkında güzel ahlakın esası haya ve iffettir. İffetli ve namuslu hanımların dikiş iğneleriyle evlerinde nail oldukları ecir ve sevaba erkekler süngüleriyle ancak nail olabilirler.
Haya, hem dini, hem fıtri bir haslet-i celiledir. Haya, imanın şubelerindendir. İnsanların ayıp ve noksanlarını örten, setr eden bir hulledir. Bahusus kadınlarda olursa kendilerinde bulunan letafeti, zerafeti, vakarı kat kat yükseltir. Onlardaki meziyetlerin ind-i ilâhide en sevimlisi imandan sonra hayadır. Haya, ahlâk-ı hasenenin esası ve temelidir. Çünkü, iffeti muhafaza eder. İffet ise hayatın fevkinde ulvi bir sıfattır. İnsanın şerefi iffet ve namus ile kaimdir. Ona karşı lakayd kalan, ne kendi şerefini, ne milletin şerefini vikaye edemez.
İffet, dünya ve ahiret değerinde bir cevher-i insaniyettir. O ihlal edilmez, peşkeş çekilmez, feda edilmez. İffet bütün faziletlerin istinadgahıdır, nesillerin kalasıdır. Bu bakımdan iffetli kadın şayan-ı takdir ve hürmettir. Onun değer ve kıymeti süsünde ve mücevheratında değil, iffet ve faziletindedir.
Evet şayan-ı hürmet o kadındır ki, ağzında hikmet, ruhunda şefkat, hareketlerinde nezaket, lisanında letafet bulunur. Onun zineti, süsü namus ve iffetidir. Bir milletin temeli ve teminatı işte böyle bir kadındır.
Marifet tacını giyen, edeb ve haya libasıyla örtünen, sadakat, zerafet ve şefkat mücevherleriyle süslenen bir anne için Peygamberimiz (asm.) "Cennet anaların ayağının altında" buyurmuştur.
İslâm'ın en ulvi bir makama oturttuğu kadını o şerefli tahtından indirirseniz onun hayasını kaldırıp, iffetini zedeler ve onun bahtını kara edersiniz.
Kur'an-ı Kerîm'in açık hükümlerini nazara alıp, kadınları tesettürle muhafaza etmek, hem fıtrat, hem vicdan, hem din, hem de aklın gereğidir. Kadınlara karşı bu kudsi emr-i ilahiyi ihmal etmenin mesuliyeti pek azim olsa gerek.
Kadının taht-ı bahtı evi olmalıdır. Bu onun fıtratının icabıdır. Çünkü kadının iffetini ve maişetini temin etmek kocasının vazifesidir. Evine ve çocuklarına bakmak ve kocasının muhabbetini celb ve hüsn-ü zan altında yaşamak da kadının vazifesidir. Bu, onun için en büyük bir saâdettir.
Fıtratı değiştirmek mümkün değildir. Çünkü, Cenab-ı Hak kadına başka, erkeğe daha başka meziyetler vermiştir. Bunların değiştirilmesi imkansızdır. Zira bu meziyetler arızi değil zatidirler. İslâm dininin erkek ve kadına bahşettiği haklar bu fıtrata göre verilmiştir. Allah'ın verdiği bu hakları tebdil etmek ancak ahmakların hayal mahsulüdür.
Evet, kadının en büyük vazifesi aile içindedir. En üstün şerefi de çocuk terbiyesidir. Anaların sinesi envar-ı insaniyenin matlaı ve ahlak-ı aliyenin menbaı ve saâdet-i beşeriyenin masdarıdır. İşte bu hikmet nazar-ı basiretle dikkate alınırsa, kadınların cemiyet-i beşeriyesindeki mevkiinin, evleri olduğu açıkça anlaşılır. Hal böyle iken bir validenin maye-i hayatı olan evladına kalbinin şefkat ve merhamet kapılarını sed ederek onu ecnebilerin terbiyesine terk etmesi, insaf ve merhamet ile nasıl kabil-i te'lif olabilir?
Faziletli, vakur bir anne dünyalara değer bir hazinedir. Cenab-ı Hak'kın en muazzez, en bedii bir harikasıdır.
Kadınlar Kur'an ahlâkıyla ahlâklanmış ideal birer anne olurlarsa, Asiye validemizin (ra.) Hz. Musa'yı (as.) yetiştirip Firavun'un saltanatına son vermesi gibi, bu hanımların yetiştireceği çocuklar da Asya'yı sefahet ve dalâletten inşaallah kurtaracaklardır.
Kadınlarımıza bu ahlâkı veremediğimiz takdirde onları sefahate, rezalete itmiş ve neticede bütün bir cemiyetin ahlâkını tahrib etmiş oluruz.
Ahlâksızlığa mübtela olan milletlerin, devletlerin saltanatları devam edememiştir. Halbuki, bir milletin şan ve şevketinin devam etmesi ancak fazilet ile, güzel ahlâk ile mümkündür. Çünkü fazilet ve ahlâk, saâdet ve huzurun kuvve-i mucidesidir. Bir milletin ittifakı, ittihadı, huzur ve refahı, asayiş ve emniyeti ahlâk ve fazilete bağlıdır.
Mehmed Kırkıncı