Ben iki revolver taşıyorum
"Son olarak l957'de Emirdağ'da ziyaret etmezden önce, Eskişehir'de oğlumun yanına uğramış, bir ay kadar kalmıştım. Oradayken her gün ders yapardık. Fakat bu dersleri ihtiyaten hep İşarat-ül İ'caz'dan yapıyorduk.Emirdağ'a gideceğim gün yine ders yapmak için İşarat-ül İ'caz'ı getirdiler.
"Yahu sizde başka kitap yok mu hep bunu getiriyorsunuz?' dedim.
Bunun üzerine Mektubat'ı getirdiler. O gün dersi Mektubat'tan okuduk. Sonra Hazret-i Üstad'ı ziyaretine müşerref olduğumuzda odasında bütün Risale-i Nur Külliyatını masanın üzerine koymuş, Mektubat'ı da bütün kitapların üstüne koymuştu. Bana hitaben:
"Kardeşim, ben bu risaleleri saklasam belâ ve musibet gelir. onun için ne olursa olsun, daima Risale-i Nur'u yanımda bulunduruyorum" dedi. Daha sonra da:
"Ben şimdi iki revolver (tabanca) taşıyorum. Şimdi şu anlarda hayatımı muhafaza etmek çok büyük ve ehemmiyetli bir meseledir" dedi.
"Hz. Üstad'ın iki revolver (tabanca) taşıması mânâsız değildi. İmansız-insafsız insanların ardı arkası kesilmeyen hücumlarına karşı, bizzat cevap verebilmek için taşıyordu. Din düşmanları evinin damına çıkıp su testisine zehir atmışlardı. Hz. Hasan'ı (r.a.)da öyle zehirlememişler miydi? O zaman âlem-i mânâda (rüya'da) görmüştüm, ibriğine zehir atıyorlar. Bakıyorum, bıyıkları yemyeşil, Mektupla rüyayı yazdım. Gönderdiği cevapta:
"Rüyan mübarektir, kardeşim mübarektir' diyordu.
Yine son görüşmemizde bana hitaben:
"Kardeşim, her meselede senden bahsedilir. Her meselede senin adın geçer. Bana sorarlar, bu kimdir? 'Benim o kadar talebem var ki, yalnız adını duymuşum. O da onlardan biridir' diye cevap veriyorum."
"l948 yılında Afyon'da hapishaneye seni de yanıma almak istedim. Fakat sonra vazgeçtim' dedi.