







Meselâ, o Rahîm-i Zülcemâlin bâğistân-ı kereminden, mu'cizâtının salkımlarından bir tanecik hükmünde gördüğüm iki parmak kalınlığında bir üzüm asmasına asılmış olan salkımları saydım; yüz elli beş çıktı. Bir salkımın dânesini saydım; yüz yirmi kadar oldu. Düşündüm, dedim: "Eğer bu asma çubuğu, ballı su musluğu olsa, dâim su verse, şu hararete karşı o yüzer rahmetin şurup tulumbacıklarını emziren salkımlara ancak kifâyet edecek. Halbuki, bâzan az bir rutûbet ancak eline geçer. İşte bu işi yapan, her şeye kâdir olmak lâzım gelir._________________________________________________

Çünkü, meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var. Ve her salkımda, şekerli şurup tulumbacıklarından yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve lâtif ve renkli bir mahfazayı giydirmek; ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hafızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak; ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak; ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı harika-i san'atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedahetle gösterir ki, bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır. Ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak Onun fiilidir.(7.şua da)
_________________________________________________
Üstad için üzümün tefekkürde yeri birkaç şey için olmuş anlaşılan :angel:
İnce çubuklarda bal musluklarının,tulumbacıklarının olmasını,dışında ince zarif elbise giydirilmesini,içinde çekirdeginde dahi gelecek üzümlerin programlarını,kaderini taşımalarını Allah ın(c.c) hikmetine,sanatına misal olarak göstermiş,
biz de üzüm yer gibi zevk aldık
Salkımları o agaca kendi takmadıgına ikrar eden üstadımız Eski Said in olaki gururunu,fahrini kırmak için yine üzümle cevap veriyor nefsine.
Eski Said'in serkeş, müftehir, mağrur, ucblu, riyâkâr nefsini susturan, teslime mecbur eden Beş Fıkradır.
İkinci Fıkra: Sen, ey mağrur nefsim, üzüm ağacına benzersin! Fahirlenme; salkımları o ağaç kendi takmamış, başkası onları ona takmış.
Sade ama keskin bir şekilde nefsimize kendinde olan güzellikler,kemalat,iyilik için gururlanmaya hakkı olmadıgını ifade ediyor.İnsanlar içinde hırsızlık yapan yani,kendisinde Allah ın lütfuyla bulunan güzelliklere temellük eden,sahiplenen çok.
Her çeşit maddi manevi üzerimizdeki nimetlerin asıl sahibi Allah tır,bizim üzerimizde gözükmesi geçicidir.Tıpkı çok büyük bir magazada işi çıkan patronun geçici olarak oraya birini bırakması gibi.Orada bulunan magazanın güzelliklerini kendinde tasavvur eder gibi kendini kandırsa,şımartsa kendine pay çıkartsa nasıl hata eder ve çocukçadır.İnsanlar içinde de böyle davranan çok.
Parası çok olan diyemez ki bu paranın sahibi benim,
Güçlü olan diyemez ki bu kudret benimdir,
Sesi güzel olan diyemez ki bu ses benimdir,
Güzel olan kişi diyemez ki bu güzellik benimdir,ben de birşey var ki bana verilmiş...
Üzümü salkımlarına takan bize ders verir ki sadece taşıyıcı ol,kuru sapı gibi ol.Evet sen de o üzümler vardır ama onları sana takan benim.Kendi zatını bir gösteriyorsa beni bin belki milyon göstermez mi?
Hiç güzel bir agacı veya çiçegi veya dagları denizleri onca güzelliklerine ragmen gururlanırken gördün mü,ne kadar bu noktada cansızlar.Sen de onlar gibi cansız ol..
Sanki Allah mahlukat içinde ilk defa birini zihayat ve şuur sahibi ayrı bir nefis kılmak istemiş de,sen de daha hemen başında kendinin özel olduguna yormuşsun.
Halbu ki gurur yapacaksan,en büyük gururun Allah beni yaratmış,hayat sahibi kılmış olmalı.O nefse küçüklük gibi gelen şey içinde O'na ait olmaktan gelen gurur bana yeter demelisin.
Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.