Normal
Cevap: Vecize Dersimize Bekliyoruz...“Huz mâ safâ, da’ mâ keder”İnsana keder veren fıtratına konulmuş olan acizlik, fakirlik, zaiflik ve korku,elem, firak, zeval vs. gibi şeylerdir. Fakat insanın kendisine keder veren bu şeylerin hiçbirisiyle mücadele edecek ne gücü-kuvveti ne de sermayesi yoktur. Öyle ise insanın bunların hepsine hükmedecek, hepsi üzerinde tasarruf etmeye salahiyeti ve kudreti olacak bir Zât'a ihtiyacı vardır. Elbette o Zât'ta bu duygu, his ve latifeleri insanın fıtratına derc eden C.H.'tan başkası değildir. Yani bizim fıtratımıza mezkûr şeyleri kim koymuş ise onlara hükmedecek olanda ancak O'dur. Gayrısının buna gücü yetmez çünkü; onlarda o sıfatlarla, duygularla, latifelerle teçhiz edilmiştir. Öyle ise insan kendindeki kederi kendisi izaleye çalışmamalı. Yahut C.H.'ın gayrısından medet beklememeli. Herbir latife, duygu ve hissinin yüzünü tasarruf sahibib olan Kadir-i Zülcelal'e çevirmeli ve ona istinad etmeli. Hakiki kuvvet ve kudreti elinde bulundurana dayanarak kederlerinin ona bırakmalı, O'nun vazifesine karışmamalı (gemideki yolcu misali). Ancak o zaman ruh hakiki safaya erebilir. Aksi takdirde kederlerinin kendisi izaleye çalışan veya mahlukattan meded bekleyen insan kendisi buna güç yetiremeyip, mahlukattanda hakiki yardım bulamayınca kendisine yeni kederler edinecek ve o kederler içerisinde boğulup gidecektir.
Cevap: Vecize Dersimize Bekliyoruz...“Huz mâ safâ, da’ mâ keder”
İnsana keder veren fıtratına konulmuş olan acizlik, fakirlik, zaiflik ve korku,elem, firak, zeval vs. gibi şeylerdir. Fakat insanın kendisine keder veren bu şeylerin hiçbirisiyle mücadele edecek ne gücü-kuvveti ne de sermayesi yoktur. Öyle ise insanın bunların hepsine hükmedecek, hepsi üzerinde tasarruf etmeye salahiyeti ve kudreti olacak bir Zât'a ihtiyacı vardır. Elbette o Zât'ta bu duygu, his ve latifeleri insanın fıtratına derc eden C.H.'tan başkası değildir. Yani bizim fıtratımıza mezkûr şeyleri kim koymuş ise onlara hükmedecek olanda ancak O'dur. Gayrısının buna gücü yetmez çünkü; onlarda o sıfatlarla, duygularla, latifelerle teçhiz edilmiştir. Öyle ise insan kendindeki kederi kendisi izaleye çalışmamalı. Yahut C.H.'ın gayrısından medet beklememeli. Herbir latife, duygu ve hissinin yüzünü tasarruf sahibib olan Kadir-i Zülcelal'e çevirmeli ve ona istinad etmeli. Hakiki kuvvet ve kudreti elinde bulundurana dayanarak kederlerinin ona bırakmalı, O'nun vazifesine karışmamalı (gemideki yolcu misali). Ancak o zaman ruh hakiki safaya erebilir. Aksi takdirde kederlerinin kendisi izaleye çalışan veya mahlukattan meded bekleyen insan kendisi buna güç yetiremeyip, mahlukattanda hakiki yardım bulamayınca kendisine yeni kederler edinecek ve o kederler içerisinde boğulup gidecektir.