Vecize Analizi.Ders 27.Dergah-ı İzzete İltica Etmek

teblið

Vefasýz
Es-Selamu Aleykum;

Forumumuzda yürütülen Vecize Analizi ders halkamızın bu haftaki konusu (Vecizesi),Üstadımızın şu manidar sözüdür;


[NOT]Dergah-ı izzete iltica eden kurtuluyor. sual eden saillerin istekleri veriliyor. en adi bir zihayatın sesi işitiliyor ve haceti kabul ediliyor.[/NOT]

Şu hayat yokuşunda tüm müslümanlar ,imtihan adına her attığı kulaçın menzili elbetteki,Dergah-ı izzete iltica edebilmektir..

Sanırım üzerinde derin derin düşünülmesi gereken bir konu..İnanın ben bu vecizeyi hazırlarken dahi ,derin derin teffekküre itti ruhumu.....

Evet kıymetli müslümanlar ,bu dersimize katılıp bizlere bir nasihat etmek ve ufkumuzu genişletmenizi rica ediyorum..

Soru cevap şeklindede yürütebiliriz sohbetimizi (Dersimizi)

Soru 1....Nedir Dergahı izzet ?

Soru 2..Dergahı izzete giden yol nasıldır ,oraya iltica etmenin yolları nelerdir??

Soru 3...İltica yolculuğumuzda bizim en büyük düşmanımız kimdir ??

Soru 4
....Rahmanın Rahmetinin sınırı var mıdır ??


Hadi bekliyoruz değerli müslümanlar..Bu güzel vecizeyi anlayalım ve anlatalım inşl.
.
 
Son düzenleme:

Denis

Well-known member
Aleyküm Selam ve Rahmetullah tebliğ kardeşim, Allah (c.c.) razı olsun...

Kara taşın üstündeki kara karıncayı gören ayağının sesini işiten Rabbimiz ayeti kerime de “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim." diyor ve

Rahman ve Rahim isimlerini tecelli ederek bizlere ne kadar merhametli, cömert, güçlü olduğunu hissettirerek ikramda bulunuyor.

Nacizane fikrim..

[DIKKAT]
Hem de rubûbiyetin Kemal-i kudreti dahi ister ki:
Abd, kendi za'fını ve mahlûkatın aczini görmekle Kudret-i Samedâniyyenin âzamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin.
[/DIKKAT]
Soru 1....Nedir Dergahı izzet ? Saadeti huzurdur.....

Soru 4....Rahmanın Rahmetinin sınırı var mıdır ?? Nail olana sonsuz.....

 
Son düzenleme:

Bahtiyar

Active member
Hususen Zulüm,tecavüz ,baskı da olsa, Tek büyük onu göstermişsin, şeref ini ilan etmişsin .Bu vaziyette bi insan dergah ı izzet'e iltica eder sığırnır .İbrahim aleyhisselamı ateşe yaktırmadığı gibi, İzzet sahibide, abd' dini inşallah iki cihandada kurtarır.

İZZET
İzzetin kelime anlamı, insanın yenilmesine engel olan şeydir. Bu da onun hakkında üstünlük, şeref ve haysiyet, kuvvet ve güç sahibi olmayı ifade eder. Kişinin yüceliğini ve değerini anlatır. Onu zillete (alçaklığa, adiliğe, şerefsizliğe) düşmekten alıkoyan bütün üstünlükler, yücelikler ve sahip olunan yeteneklerdir. Düşmanı karşısında galip gelen kimse için de izzetli denilmiştir.

İzzetin karşıtı zillettir. (Bakınız: Zillet )

Aynı Kökten türemiş Aziz kavramı ise, her türlü üstünlüğü, galibiyeti, güçlü olmayı ve en üstün şerefi ifade eder. Bu sıfat Kuranda hemen hemen tamamen Allah (c.c.) hakkında kullanılmaktadır. Aziz, yani en üstün, en yüce, en mutlak izzet sahibi yalnızca Allahtır.

Peygamber ve müminler de Allahın (c.c.) emrine itaat ettikleri için Onun yanında üstünlük ve şeref kazanırlar, İslâmı yaşadıkları için de izzet-üstünlük elde etme imkanına kavuşurlar. Kuranda şöyle buyrulur:

İzzet (yalnızca) Allahındır, Resûlünündür ve Müminlerindir. (1)

Bu ayet, müslümanlara tepeden bakan, onlarla alay eden münafıklara cevap vermektedir. Peygamber (s.a.v.) zamanında bir kısım insanalar müslümanlara tepeden bakıyorlar, onları mal, dünyalık, makam açısından, kuvvet yönünden zelil (aşağı) görüyorlardı. Kuran onlara bu âyetle kesin bir cevap veriyor ve izzetin kime ait olduğunu söylüyor.

İslâm, insan yaratılışına aykırı olan ve insanın değerini düşürecek bütün davranışları yasaklıyor. İçki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak gibi. Bunlar ve bunlara benzer bütün kötü işler insanın kalitesini düşürür. İşte bu günahlardan sakınanlar izzet, şeref ve haysiyet sahibidirler. Bunları yapanlar ise şereflerini kaybederler, zelil-değersiz olurlar.
Yksek slam Ahkal
 
Son düzenleme:

teblið

Vefasýz
Soru 4....Rahmanın Rahmetinin sınırı var mıdır ??

Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatı Kuran ayetlerinde birçok kez tekrarlandığı gibi Tevbe Suresi dışındaki tüm sureler de "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" başlamaktadır. Rabbimiz'in Rahman isminin çok geniş bir anlamı vardır. Esirgeyen, acıyan, şefkat duyan, merhamet eden sıfatlarının hepsi Allah'ın Rahman isminin tecellilerindendir.
O'nun rahmeti herşeyi kuşatmaktadır, sınırsızdır, ezelidir, ebedidir. Rabbimiz merhamet edenlerin en merhametlisidir
 

AKABE1

Member
İşlenen günahlar ne kadar büyük olursa olsun, Allahü teâlâ onu affedebilir. Allahü teâ-lâ için güçlük yoktur.
Önceki kavimlerden bir kimse vardı. Bu kimse, doksan dokuz kimseyi öldürmüştü. Sonra tevbe etmek istiyerek bir "Âbid"in yanına vardı. Kendisine sordu:
•Ben doksan dokuz kimseyi öldürdüm fakat, şimdi pişman oldum. Tevbe etmek istiyorum.Kabul olur mu, diye sordu.
Âbid: Sen çok büyük günah işlemişsin, tevben kabul olmaz, dedi.
Bunun üzerine adam kızıp bu zâtı da öldürdü. Böylece öldürdüğü kimselerin sayısı yüze çıkmış oldu.
Sonra kendisine başka bir âbid tavsiye edildi. Ona gidip başından geçenleri aynen anlattı. Bu âbid kendisine şöyle cevap verdi:
• Evet çok günah işlemişsin.Fakat Allahü teâlâ, işlenen günahlar ne kadar büyüLolursa olsun, tevbe edenin günahlarını affeder. Seni bu hâle bulunduğunçevre getirmiş. Bulunduğun çevredeki insanlar çok kötü kimselerdir. Onlardan uzak durmanlâzımdır. Filan yerde bir köy vardır.Oranın halkı iyi kimselerdir.Şimdi sen, bütün herşeyini köyünde bırak arkana "bakmadano köye git. O köyde kalır eskiköyüne gitmezsen sen de iyiler sınıfına dâhil olursun!..
Bu tavsiye üzerine, o kimse hiç arkasına bakmadan iyi insanların bulunduğu köye doğru yola çıktı. Fakat daha o köye varmadan, iki köy arasında iken eceli gelip yolda vefat etti.
Bu kimsenin iyiler defterine mi yoksa kötüler defterine mi yazılacağı hususunda melekler, arasında şöyle bir konuşma geçti: Azâb melekleri, "Bu kimse yüz kişiyi öldürdü, onun için bizimdir" dediler. Rahmet melekleri de, "Evet yüz kişiyi öldürdü fakat tevbe etti, iyi kimselerden olmak istedi, onun için bizimdir" dediler.
Bunun üzerine, Allahü Teâlâ-dan emîr geldi:
•İki köy arasını ölçün! Hangisine daha yakın ise, o köyünahâlisinden demektir, buyuruldu.
Ölçtüler.Halkı iyi olan köye daha yakın olduğu görüldü. Bunun üzerine iyiler defterine yazıldı.
Beşyüz Yıllık Amel
Allahü Teâlânın kullarından biri vardı. Eni boyu otuz arşın olan küçük bir adada otururdu. Bu kimse beşyüz sene bu adada Allaha ibâdet etti. Allahü Teâlâ, kendisine parmak kalınlığında kaynıyan tatlı bir su ile hergün bir meyve veren bir nar ağacı verdi. Hergün bu su ile ab-destini alır, susadığında içer, karnı acıktığında o bir narı yer karnını doyururdu. Bütün zamanını ibâdet ile geçiriyordu.
Bu kimse Allahü teâlâdan, ruhunu secde eder vaziyette iken almasını istedi. Ve âhır ete kadar bu şekilde kalmasını diledi. Dileği yerine getirildi. Sonra Allahü Teâlâ, âhırette:
•Kulumu rahmetimle Cennete koyunuz, buyurdu.
O kimse buna i'tirâz edip:
•Ben yaptığım amellerin karşılığı olarak Cennete girmek istiyorum, dedi.
Bunun üzerine, Allahü teâlâ, meleklere emir verdi. Yapmış olduğu amellerin hesabının yapılmasını istedi. Yapılan hesapta yapmış olduğu beşyüz yıllık ibâdetin sevabı sadece göz ni'metinin şükrü bile olmadığı görüldü. Ya'nî göz ni'meti, kulun yaptığı beşyüz yıllık ibâdetten daha ağır geldi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, bu kimsenin Cehenneme atılmasını emretti. O kimse hatâsını anladı. Allahü teâlâya yalvarıp, rahmeti ile muamele yapmasını istedi. Allahü teâlâ da kendisine acıyıp, rahmeti ile muamele ederek, orıu Cennetine koydu.
 

AKABE1

Member
ALLAH'IN RAHMETİ İNSANIN AMELİ

Abdullah oğlu Cabir radıyallahu anh anlatır: (Tenbihül Gafilin'den)

Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bizim yanımıza gelerek buyurdu ki:

-Biraz önce, dostum Cebrail aleyhisselam benim yanımda idi. Şu hadiseyi anlattı:

-Ya Muhammed, seni hak peygamber olarak gönderene yeminle söylerim: Allah'ın kullarından biri vardı. Genişliği ile uzunluğu otuzar arşın olan ve dört yanı denizle çevrili bulunan bir adada dağın tepesinde otururdu. İşte bu adam burada beş yüz sene, Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretlerine ibadet etti. Allah orada ona, parmak kalınlığında akan bir tatlı kaynak su ile, her gün bir nar yetiştiren bir nar ağacı ihsan etmişti. Her akşam suyun başına iniyor, yıkanıp abdestleniyor, bir tek narı da alıp yiyerek ibadete koyuluyordu. Bu arada Rabbından, ruhunu kendisi secdede iken kabzetmesini, kıyamet günü tekrar diriliğe kadar, bulunduğu adaya ve cesedine kimsenin muttali olmamasını ve kendisi öyle secde halinde iken diriltilmesini istiyordu. Allah onun bu İstediğini yerine getirdi. Hatta biz melekler, yer yüzüne inip çıktığımız zamanlarda onu secde halinde öylece görürdük. Nihayet Allah'ın ilminde durum şöyle tezahür etti: Kıyamet kopmuş, bütün insanlar gibi o da dirilerek Allahü Teâlânın huzuruna getirilmişti. Şanı mübarek ve yüce olan Allah, o kulu için şöyle buyurdu:

-Kulumu rahmetime dayanarak cennete koyunuz.

Allahü Teâlânın emrine mukabil o da şöyle dedi:

-Hayır bilakis amellerime mukabil. Bunun üzerine Hak celle ve ala hazretleri meleklere emretti:

-Benim, kuluma vermiş olduğum nimetlerle amellerini tartınız.

Hesaba kitaba vurulup ameller tartıldı. Sadece, göz nimetinin, kulun yaptığı beş yüz senelik ibadetten ağır geldiği anlaşıldı. Bunun üzerine Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri emretti:

-Kulumu cehenneme atın. Böylece cehenneme doğru sürüklenmeğe başladı. Bu arada o bağırıyordu:

-Ya Rabbi, rahmetinle beni cennete koy...

Allahü Teâlâ buyurdu:

-Getirin onu.

Getirildi. Allahü Teâlânın huzurunda durduruldu. Allahü Teâlâ sordu:

-Kulum seni yoktan kim var etti? O cevab verdi:

-Sen ya Rabbi. Allahü Teâlâ sordu:

-Seni yoktan var etmem senin amelin sebebiyle mi oldu, yoksa benim rahmetimle mi?

Kul cevab verdi:

-Senin rahmetinle ya Rabbi. Allahü Teâlâ sordu:

-Beş yüz sene ibadet etme gücünü sana kim verdi?

-Kul cevab verdi:

-Sen ya Rabbi.

Allahü Teâlâ hazretleri sordu:

-Dalgalar arasındaki adada dağın tepesinde seni kim iskan etti? Dört bir yanı tuzlu sulu denizlerle çevirili şu küçücük adada tatlı suyu kim fışkırttı? Mutad olarak senede bir meyve veren nar ağacına her gün bir meyveyi kim verdirdi? Ve sen ruhunu sen secde halinde iken kabzetmemi dilemiştin. Ben de bu dileğini yerine getirmiştim. Bunu kim yaptı? Kul cevab verdi:

-Sen ya Rabbi. Allahü Teâlâ buyurdu:

-Bütün bunlar benim rahmetimle oldu. Ve ben rahmetimle seni cennete koydum.

Cebrail aleyhisselam bütün bunları anlattıktan sonra kendisi dedi ki:

- Bu eşya (şeyler) Allah'ın rahmetiyle olur.

Şayet bu abid, arif olsa idi, böyle bir cüretkarlıkta bulunmazdı. Çünkü yaratanını, ihsan edeni, in'am edeni bilirdi. Uzun bir ömür içinde vaktini ibadetle geçirdiği halde, hep nefsini görmesi bakımından manen inkişaf edememiştir.

Halbuki arifin zahirî az bir amelinin kıymeti ölçülemez. Onun her nefesi Hak Teâlâ katında bir cevherdir. Çünkü o hakiki alimdir. Ve nitekim alimin uykusu, yani arifin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır, buyurulmuştur. Büyüklerden, Allah dostlarından birisi:

-"Oldunsa vakıf aczine, edna amel bir dağ olur", buyurmuştur.

Ancak Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretlerini bilen, nefsinin kötülüklerini anlayan, aczini, zavallılığını bilir. Allah'ı yakînen bilerek yapılan az ibadet, gafilane yapılan çok ibadetten daha kıymetlidir.
 

AKABE1

Member
Nebi sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki:

-Miraç gecesi Allahü Teâlâ ümmetimden bana şöyle şikayet etti:

Birincisi: Ben onları yarının ameli ile mükellef tutmadığım halde, onlar benden yarının rızkını istiyorlar.

İkincisi: Ben onlar için takdir ettiğim rızkı, onlardan başkasına vermediğim halde, onlar benden yarının rızkını istiyorlar.

Üçüncüsü: Ümmetin benim rızkımı yiyorlar, fakat benden başkasına şükrediyorlar, benim huzurumda hiyanet ediyorlar, mahlûkatıma (karşı) salih görünüyorlar.

Dördüncüsü: İzzet bana mahsustur, ve ancak ben izzet veririm, onlarsa izzeti benden başkasından istiyorlar.

Beşincisi: Ben cehennemi kafirler için yarattım. Onlar ise kendilerini oraya atmaya çalışıyorlar.

Yine Hak Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyuruyor:

-Ümmetine söyle ki: Onlara iyilik edilmesinden dolayı birine muhabbet edeceklerse, buna layık olan ancak benim. Zira onlar üzerinde benim nimetim çoktur. Arz ve sema ehlinden birisinden korkuyorlarsa buna layık olan ancak benim. Çünkü benim kudretim kemal halindedir. Eğer birisinden bir şey umuyorlarsa buna da en layık olan benim. Zira ben kullarımı severim, eğer birisine yaptıkları cefadan dolayı haya edecek durumda iseler haya edilmeye layık olan benim. Çünkü kullar bana cefa etmekte bense onlara vefa göstermekteyim. Eğer malları ve canları ile birisini tercih edeceklerse buna da en layık benim. Zira ben onların mabuduyum ve eğer birisini va'dinde tasdik edeceklerse buna da layık olan benim. Zira hakîki sadık benim.

Denildi ki Allahü Teâlâ vahyinde şöyle buyurur:

-Ey Habibim!.. kıyamette hesabları uzamasın diye ümmetine çok mal vermedim. Kalbleri katılaşmasın diye de ömürlerini çok uzatmadım. Tevbe etmekten mahrum olmasınlar diye anî ölüm vermedim. Kabirlerinde çok beklemesinler diye de onları son ümmet kıldım.

Ey Habibim! Sana bu gece ümmetinin üçde birini bağışladım. Kıyamet gününde de, senin benim katımdaki makamının mahlûkata beyan olunması için üçde ikisini bağışlayacağım.

Ey Habibim! Bütün enbiyadan önce cennete sen gireceksin, diğer ümmetlerden önce de senin ümmetin girecek...

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki:

-İlahi!.. Senden anamı ve babamı istemiyorum ancak ümmetimi istiyorum. Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri de buyurdu ki:

-Ey Habibim! Ben latif bir ilah, sen de şerif bir nebisin... Ümmetine gelince onlar da zayıf bir topluluk. Latif ve şerif arasında zayıf nasıl gözetilmez? Ey Habibim!... Sen "ümmetim, ümmetim" diye nida ediyorsun bense "rahmetim rahmetim" diye nida ediyorum. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, Mi'raca çıktıklarında Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri şöyle buyurur:

-Ya Habibim! Her sevgili sevgilisinin yanına geldiğin de hediyeler getirir. Benim huzuruma sen ne getirdin?

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle dedi:

-Ya Rabbi! Senin hazinelerinde olmayan iki şey getirdim. Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri onların ne olduğunu bildiği halde:

-Nedir onlar ey Habibim? diye sordu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de:

-Biri ibadet noksanlığı, diğeri de, ümmetimin isyanıdır.

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

-Ya Habibim! Madem ki katıma acizlik ve itirafla geldin. O halde sana ecir ve mükâfatını kat kat vereceğim. Ümmetinin noksan ve isyanını gufrâna çevireceğim.

"Bunların kötülüklerini Allah iyiliğe çevirir.

Sonra Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri, Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e:

-Ey Habibim! buyurdu. Sağına bak. Hazreti Peygamber sağ tarafına baktığında, çok dalgalı büyük bir deniz gördü. Denizin içinde bir ada, adanın içinde bir ağaç, ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında az bir toprak, çamur danesi gördü.

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurdu ki:

-Ey Habibim!.. Bu büyük deniz benim rahmet deryamdır. Şu küçük adadaki ağaç, bütün dünya ve onun bahçesidir. Kuş da insanlardır. Kuşun gagasındaki bir parça çamur insanların günahlarıdır. Bu bir damla çamur benim rahmet denizimi bulandırabilir mi? Eğer rahmet deryası bir dalgalanacak olursa, o küçük zerre yok olur, gider... Sen şefi'ül müznibinsin; günahkarlara şefaatçisin. Ben ise Erhamürrahimin'im, merhamet edicilerin en merhametlisiyim...
 

fakrime

Member
Öyle mi? Evet emr-i كُنْ فَيَكُونُ e mâlik bir Sultan-ı Cihan'a acz tezkeresiyle istinad eden bir adamın ne pervası olabilir? Zira en müdhiş bir musibet karşısında اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ deyip itminan-ı kalb ile Rabb-ı Rahîm'ine itimad eder. Evet ârif-i billah, aczden, mehafetullahtan telezzüz eder. Evet havfta lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse: "En leziz ve en tatlı haletin nedir?" Belki diyecek: "Aczimi, za'fımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokatından korkarak yine vâlidemin şefkatli sinesine sığındığım halettir." Halbuki bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem'a-i tecelli-i rahmettir. Onun içindir ki: Kâmil insanlar, aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki; kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberri edip, Allah'a acz ile sığınmışlar. Aczi ve havfı, kendilerine şefaatçı yapmışlar.
Sözler ( 32 )
 
Z

Ziyaretçi

Misafir
Kurtuluşun reçetesi nedir?
Dergah-ı izzete ilticadır.
Peki o dergaha nasıl davet ediliriz?
Acz ve zaafımız bizi o dergaha ilticaya bir davet tezkeresi olur.
Peki nasıl o dergaha girilir?
Dergah-ı izzetine kusurlarını estağfirullah ve sübhanAllah ile ilan ederek.


Evet Aczimizi unutup kendimizi bi şey sanmaya başladığımız anda farkında olmadan o dergahtan uzaklaşıyoruz
 
Üst