Konuya cevap cer

Doğrudur kenzi mahfi kardeşim..Ayeti celiledir ..Zaten resim üzerine de dikkat ederseniz ayet olduğu yazılıdır..üstad hz'leri bu mubarek ayeti celileyide bir nevii tefsir etmişlerdir mesnevi eserinde..


Allah’a tevekkül edene, Allah kâfidir...

İ’lem  eyyühe’l-aziz! insan, seyyiatıyla Allah’a zarar vermiş olmuyor. Ancak  nefsine zarar eder. Meselâ, hariçte, vâkide ve hakikatte Allah’ın şeriki  yoktur ki, onun hizbine girmekle Cenâb-ı Hakkın mülküne ve âsârına  müdahale edebilsin. Ancak, şeriki zihninde düşünür, boş kafasında  yerleştirir. Çünkü, hariçte şerikin yeri yoktur. O halde o kafasız,  kendi eliyle kendi evini yıkıyor. 

İ’lem eyyühe’l-aziz! 

Allah’a  tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan,  lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde  vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce ve  mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan  bıkmış ruhlara melce ve mence O’dur. Allah Bâkîdir; âlemin bekası ancak  O’nun bekasıyladır. Allah Mâliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak  üzere alıyor. Allah, Ganiyy-i Muğnîdir; her şeyin anahtarı O’ndadır. Bir  insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun  mülkü gibi olur. 

İ’lem eyyühe’l-aziz! 

Aklı başında olan insan,  ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun  olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de  yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir.  Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun  etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî  ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni  ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç  haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan! 

İ’lem eyyühe’l-aziz! 

Cenâb-ı  Hakka malûm ve mâruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur.  Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema’dır. Hakikati ilâm  edecek bir ifade de değildir. Maahaza, o ünvanla fehme gelen mânâ,  sıfât-ı mutlakayı beraberce alıp zihne ilka edemez. Ancak, Zât-ı Akdesi  mülâhaza için bir nev’î ünvandır. Amma Cenâb-ı Hakka mevcud-u meçhul  ünvanıyla bakılırsa, mârufiyet şuâları bir derece tebarüz eder. Ve  kâinatta tecellî eden sıfât-ı mutlaka-i muhîta ile, bu mevsufun o  ünvandan tulû etmesi ağır gelmez. 

İ’lem eyyühe’l-aziz! 

Esmâ-i  Hüsnânın herbirisi ötekileri icmâlen tazammun eder: Ziyânın elvan-ı  seb’ayı tazammun ettiği gibi. Ve keza, herbirisi ötekilere delil olduğu  gibi, onların herbirisine de netice olur. Demek, Esmâ-i Hüsna, mir’at ve  ayna gibi birbirini gösteriyor. Binaenaleyh, neticeleri beraber mezkûr  kıyaslar gibi veya delilleri beraber neticeler gibi okuması mümkündür. 

Mesnevî-i Nûriye, s. 110-111. 


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst