Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 382


  <META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>      body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt}    </STYLE>Elhasıl, herşeyin nihayet derecede hem san’atlı, hem suhuletli vücudu gösteriyor ki, muhit bir ilim sahibi olan bir Kadîr-i Ezelînin eseridir. Yoksa, yüz bin muhal içinde, değil vücuda gelmek, belki imkân dairesinden çıkıp imtinâ dairesine girecek ve mümkün suretinden çıkıp mümteni mahiyetine girecek ve hiçbir şey vücuda gelmeyecek, belki de vücuda gelmesi muhal olacaktır.


İşte bu gayet ince ve gayet kuvvetli ve gayet derin ve gayet zâhir bir burhanla, şeytanın muvakkat bir şakirdi ve ehl-i dalâletin ve ehl-i felsefenin bir vekili olan nefsim sustu. Ve, lillâhilhamd, tam imana geldi. Ve dedi ki:


Evet, bana öyle bir Hâlık ve Rab lâzım ki, en küçük hâtırât-ı kalbimi ve en hafî niyazımı bilecek; ve en gizli ihtiyac-ı ruhumu yerine getirdiği gibi, bana saadet-i ebediyeyi vermek için, koca dünyayı âhirete tebdil edecek ve bu dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak; hem sineği halk ettiği gibi semâvâtı da icad edecek; hem güneşi semânın yüzüne bir göz olarak çaktığı gibi, bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir kudrete mâlik olsun. Yoksa, sineği halk edemeyen, hâtırât-ı kalbime müdahale edemez, niyaz-ı ruhumu işitemez. Semâvâtı halk etmeyen, saadet-i ebediyeyi bana veremez. Öyleyse, benim Rabbim Odur ki, hem hâtırât-ı kalbimi ıslah eder, hem cevv-i havayı bulutlarla bir saatte doldurup boşalttığı gibi dünyayı âhirete tebdil edip, Cenneti yapıp, kapısını bana açar, “Haydi, gir” der.


İşte, ey nefsim gibi bedbahtlık neticesinde bir kısım ömrünü nursuz felsefî ve ecnebî fünununa sarf eden ihtiyar kardeşlerim! Kur’ân’ın lisanındaki mütemadiyen Lâ ilâhe illâ Hû ferman-ı kudsiyesinden ne kadar kuvvetli ve ne kadar hakikatli ve hiçbir cihette sarsılmaz ve zedelenmez ve tagayyür etmez kudsî bir rükn-ü imanîyi anlayınız ki, nasıl bütün mânevî zulümatı dağıtır ve mânevî yaraları tedavi eder!







 

Hâlık: her şeyi yaratan AllahKadîr-i Ezelî: varlığının başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve herşeye gücü yeten Allah
Lâ ilâhe illâ Hû: Allah’tan başka ilâh yokturRab: varlıkların her türlü ihtiyacını karşılayan onları terbiye ve idare edip egemenliği altında tutan Allah
bedbahtlık: talihsizlik, bahtsızlıkburhan: güçlü ve sarsılmaz delil
cevv-i hava: hava boşluğucihet: şekil, yön
ecnebî: yabancıehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ehl-i felsefe: felsefe ile uğraşanlarelhasıl: kısaca, özetle
felsefî: felsefeye dayalıferman-ı kudsi: kutsal bir makamdan gelen buyruk
fünun: fenler, ilimlerhafî: gizli
hakikat: gerçek, esashalk etmek: yaratmak
hâtırât-ı kalb: kalbe gelen hatıralar, isteklericad etmek: yaratmak, var etmek
ihtiyac-ı ruh: ruhun ihtiyacıimkân: olabilirlik
imtinâ: imkânsızlıkkudret: güç, iktidar
kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsallillâhilhamd: Allah’a hamd olsun!
lisan: dilmahiyet: öz nitelik, özellik
muhal: imkânsızmuhit: herşeyi içine alan, kuşatan
muvakkat: geçicimâlik: sahip
mümkün: imkan dahilinde olan, olabilirmümteni: imkansızlık
mütemadiyen: sürekli olaraknefs: insanı kötülüklere, yasak zevk ve isteklere yönelten duygu; kişinin kendisi
netice: sonuçnihayet: son
niyaz: dua, yalvarmaniyaz-ı ruh: ruhun yalvarıp yakarması
rükn-ü imanî: imanın şartı, esasısaadet-i ebediye: sonsuz mutluluk
sarf eden: harcayansemâ: gökyüzü
semâvât: göklersuhuletli: kolay
suret: biçim, görünüştagayyür etmek: değişmek
tebdil etmek: değiştirmek, dönüştürmekvekil: sözcü
vücud: varlıkvücuda gelmek: ortaya çıkmak, var olmak (bk v-c-d)
zahir: açık, âşikarzedelenmek: zarar görmek
zulümat: karanlıklarâhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
âhiret âlemi: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayatıslah etmek: düzeltmek, iyileştirmek
şakird: talebe, öğrenci


<TBODY>
</TBODY>



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst