Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 396


<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>      body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt}    </STYLE>elleriyle o iki muazzam sofradan istifadeyi temin eden ve gösteren nur-u iman nimetinin mukabiline, o imanı bana veren Hâlıkıma, bütün zerrât-ı vücudumla, dünya ve âhiret dolusu hamd ve şükür, elimden gelse yaparım” demektir. Madem iman bu âlemde bu tesirât-ı azîmeyi yapar; elbette dâr-ı bekàda öyle semerat ve füyuzâtı olacak ki, bu dünyadaki akılla onlar ihata edilmez ve tarif edilmez.


İşte, ey benim gibi ihtiyarlık münasebetiyle pek çok dostların firak acılarını çeken ihtiyar ve ihtiyareler! Sizin en ihtiyarınız her ne kadar zâhiren benden yaşlı ise de, mânen ben onlardan daha ziyade ihtiyarlığımı tahmin ediyorum. Çünkü fıtratımda rikkat-i cinsiye ile acımak hissi ziyade bulunduğundan, kendi elemimden başka, binler kardeşlerimin elemlerini de o şefkat sırrıyla çektiğimden, yüzler sene yaşamış gibi ihtiyarım. Ve siz ne kadar firak belâsını çekmişseniz, benim kadar o belâya mâruz kalmamışsınız. Çünkü oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim. Bendeki fıtrî olan bu ziyade acımaklık ve şefkat, binler Müslüman evlâtlarının, hattâ mâsum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkatle hissediyordum. Hususî bir hanem yoktur ki fikrimi yalnız ona hasredeyim. Belki bu memleketle ve belki âlem-i İslâmın kıt’asıyla, hanem gibi, hamiyet-i İslâmiye noktasında alâkadarım. Ve o iki büyük hanedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve firaklarıyla mahzun oluyorum.


İşte bütün ihtiyarlığımdan ve firak belâlarından gelen teessürâtıma, bana nur-u iman tam kâfi geldi; kırılmaz bir rica, kopmaz bir ümit, sönmez bir ziya, bitmez bir teselli verdi. Elbette sizlere ihtiyarlıktan gelen karanlık ve gaflet ve teessürat ve teellümâta, iman kâfi ve vâfidir. Asıl en karanlıklı ve en nursuz ve tesellisiz ihtiyarlık ve en elîm ve müthiş firak, ehl-i dalâletin ve ehl-i sefahetin ihtiyarlıklarıdır ve firaklarıdır. O rica ve ziya ve teselli veren imanı zevk etmek ve tesirâtını





 

Hâlık: her şeyi yaratan Allah 
alâkadar: alakalı, ilgili
belâ: büyük sıkıntı
dâr-ı bekà: sonsuzluk âlemi, âhiret 
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler 
ehl-i sefahet: zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün olanlar
elem: acı, keder
elîm: acı ve sıkıntı veren
evlât: çocuk
firak: ayrılık 
füyuzât: feyizler, mânevî bolluk ve bereketler 
fıtrat: yaratılış, mizaç 
fıtrî: doğal, yaratılıştan gelen 
gaflet: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık 
hamd: övgü ve şükür 
hamiyet-i İslâmiye: İslâmiyeti savunma gayreti 
hane: ev
hasretmek: yöneltmek, özgü kılmak
hususî: özel
ihata etmek: kuşatmak kapsamak
ihtiyare: yaşlı kadın
istifade etmek: faydalanmak
kâfi: yeterli
kâfi ve vâfi: yeterli
kıt’a: dünyanın kara parçalarından her biri, bölge, kara parçası
mahzun: hüzünlü
muazzam: azametli, çok büyük 
mukabil: karşılık
mânen: mânevî olarak 
mâruz kalmak: bir şeyle yüzyüze gelmek
mâsum: suçsuz, günahsız
münasebetiyle: sebebiyle 
müteellim: acı çeken
müthiş: dehşet veren
nimet: lütuf, iyilik 
nur-u iman: iman nuru, aydınlığı 
rica: ümit
rikkat: acıma, yufka yüreklilik
rikkat-i cinsiye: insanın kendi cinsinden olana acıması
semerat: meyveler, neticeler
sırr-ı şefkat: şefkatin içinde gizli olan sır 
teellüm: acı çekme
teellümât: elemler, acılar
teessürât: üzüntüler
tesirât: tesirler, etkiler
tesirât-ı azîme: büyük etkiler 
zerrât-ı vücud: bedenî oluşturan atomlar 
zevk etmek: tatmak, zevk almak
ziya: ışık
ziyade: çok, fazla
zâhiren: dış görünüş itibariyle 
âhiret âlemi: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat 
âlem: dünya, evren 
âlem-i İslâm: İslâm dünyası 
şefkat: karşılıksız sevgi ve merhamet 
şükür: Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme 


<TBODY>
</TBODY>





Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst