Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 397


<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>      body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt}    </STYLE>hissetmek için, ihtiyarlığa lâyık ve İslâmiyete muvafık ubudiyetkârâne bir tavr-ı şuurdârâne takınmakla olur. Yoksa, gençlere benzemeye çalışmak ve onların sarhoşça gafletlerine başını sokup ihtiyarlığını unutmakla değildir. 



خَيْرُ شَبَابِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِكُهُولِكُمْ وَشَرُّ كُهُولِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِشَبَابِكُمْ 1



(ev kemâ kàl) meâlindeki hadisi düşününüz. Yani, “Gençlerinizin en iyisi, temkinde ve sefahetlerden çekilmekte ihtiyarlara benzeyenlerdir. Ve ihtiyarlarınızın en fenası, sefahette ve başını gaflete sokmakta gençlere benzeyenlerdir.”


Ey kardeşlerim ihtiyarlar ve hemşire ihtiyareler! Hadis-i şerifte vardır ki, “Altmış yetmiş yaşlarında ihtiyar bir mü’min dergâh-ı İlâhiyeye elini kaldırıp dua ederken, rahmet-i İlâhiye onun elini boş döndürmeye hicap ediyor.” 2 Madem rahmet size karşı böyle hürmet ediyor; siz de rahmetin bu hürmetini, ubudiyetinizle ihtiram ediniz.


ON DÖRDÜNCÜ RİCA


Dördüncü Şua olan Âyet-i Nuriye-i Hasbiyenin başının hülâsası diyor ki:


Bir zaman, ehl-i dünya beni herşeyden tecrid ettiklerinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur’un teselli verici ve medet edici nurlarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım. Gördüm ki, gayet kuvvetli bir aşk-ı bekà ve şedit bir muhabbet-i vücut ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr, bende hükmediyordu. Halbuki müthiş bir fenâ, o bekàyı söndürüyor. O hâletimde, yanık bir şairin dediği gibi dedim:


Dil bekàsı, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim,

Bir devâsız derde düştüm, ah, ki Lokman bîhaber.




[NOT]Dipnot-1  Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 27; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 1:142; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:487.Dipnot-2  el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:244; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:149.[/NOT]

 


 
 
 
 
 Hak
: varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah 

 
 
 
 Lokman
: (bk. bilgiler – Lokman Hekim)
acz: güçsüzlük aşk-ı bekà: sonsuzluk aşkı 
bekà: sonsuzluk bîhaber: habersiz
dergâh-ı İlâhiye: Allah’ın yüce katı devâ: ilâç, çare
dil: gönülehl-i dünya: dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
ev kemâ kâl: veya söylediği gibifakr: fakirlik 
fenâ: gelip geçicilik gaflet: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık 
gurbet: yabancılık, vatanından uzak olma hâlihadis/hadis-i şerif: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış 
hadsiz: sayısız, sınırsızhemşire: kız kardeş
hicap etme: utanma, çekinmehâlet: durum, hâl
hükmetmek: hakim olmak hülâsa: özet 
ihtiram etmek: saygı göstermek ihtiyare: yaşlı kadın
iştiyak-ı hayat: yaşama şevki, şiddetli yaşama arzusu meâl: açıklama, anlam
muhabbet-i vücut: var olma sevgisi muvafık: uygun
mülk-ü ten: beden mülkü müthiş: dehşet verici, ürkütücü
mü’min: Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan nihayetsiz: sınırsız
rahmet: İlâhî şefkat, merhamet rahmet-i İlâhiye: Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti, merhameti 
rica: ümitsefahet: yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
tavr-ı şuurdârâne: şuurlu hareket tecrid etmek: soyutlamak, insanlardan uzak tutmak
temkin: ağırbaşlılık, ihtiyatlı hareket etme ubudiyet: kulluk 
ubudiyetkârâne: kulluk ederek Âyet-i Nuriye-i Hasbiye: “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)” âyetinin mertebeleri, nurları 
şedit: şiddetlişua: ışık, parıltı


<TBODY>
</TBODY>





Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst