Bâkî-i Zülkemâl: sonsuz olan ve sınırsız mükemmellik sahibi Allah | Kâmil-i Mutlak: sınırsız mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah |
Rab: herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah | Risale-i Hasbiye: “Hasbünallahü ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter O ne güzel vekildir.)” âyetinin sırlarını ve mertebelerini anlatan risale |
Zât-ı Zülkemâl ve Zülcelâl: sonsuz mükemmellik ve büyüklük ve haşmet sahibi Zât, Allah | acz: güçsüzlük |
aynelyakîn: gözle görerek kesin bilgi edinme | aşk-ı bekà: sonsuzluk aşkı |
bekà: devamlılık ve kalıcılık, sonsuzluk | beyan edilmek: açıklanmak |
bizzat: doğrudan | cilve: görüntü, yansıma |
dakik: ince | desise: hile, aldatma |
edille: deliller | ehl-i dünya: dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler |
envâr: nurlar | fıtrat: yaratılış, mizaç |
gaflet: sorumsuzluk, duyarsızlık | gurbet: yabancılık, vatanından uzak olma |
hadsiz: sayısız, sınırsız | hakkalyakîn: bizzat yaşamak suretiyle, kesin bilgiye ulaşma |
hemheme: rüzgârın ağaçların yapraklarında çıkardığı sesler, uğultu | hengâm: zaman, dönem |
ilmelyakîn: ilim yoluyla bir konuda kesin bilgi edinme | imdada gelmek: yardıma gelmek |
inkişaf etmek: açılmak, ortaya çıkmak | iz’ân: kesin anlama, idrak |
kemâl: kusursuzluk, mükemmellik | kıymettar: değerli |
mahbub: sevgili | mahiyet: esas nitelik, içyapı |
mertebe-i nuriye-i hasbiye: “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)” âyetinin mertebesi, derecesi | meyusâne: ümitsizce |
muhabbet-i fıtriye: yaratılıştan var olan sevgi | müracaat etmek: başvurmak |
müteveccih olan: yönelen | nokta-i istinad: dayanak noktası |
saadet: mutluluk | taarruz etmek: saldırmak |
tasdik: doğruluğunu kabul etme, onaylama | tecrid: soyutlanma, insanlardan uzaklaştırılma |
zevi’l-ihsâs: his sahipleri | zevk etmek: zevk almak |
âyet: Kur’ân’da yer alan her bir cümle | İlâh: kendisine ibadet edilen, Allah |
şuur-u iman: iman şuuru, bilinci |
|