Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 398


<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>      body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt}    </STYLE>Meyusâne başımı eğdim. Birden,  1 حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ imdadıma geldi, “Beni dikkatle oku” dedi. Ben de günde beş yüz defa okudum. Okudukça, yalnız ilmelyakin ile değil, aynelyakin ile çok kıymettar envârından dokuz mertebe-i hasbiye bana inkişaf etti.


BİRİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE: Bendeki aşk-ı bekà, bendeki bekàya değil, belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemâl-i mutlak sahibi Zât-ı Zülkemâlin ve Zülcelâlin bir isminin bir cilvesinin, mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o Kâmil-i Mutlakın varlığına ve kemâline ve bekàsına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye, gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, âyinenin bekàsına âşık olmuştu. حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ geldi, perdeyi kaldırdı. Gördüm ve hissettim ve hakkalyakin zevk ettim ki, bekàmın lezzeti ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâkî-i Zülkemâlin bekàsına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna tasdik ve imanımda ve iz’ânımda vardır. Bunun edillesi, zevi’l-ihsâsı hayrette bırakacak gayet derin ve dakik on iki hemhemler ve şuur-u imanlarla Risale-i Hasbiyede beyan edilmiştir.


İKİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE: Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde, ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalbime dedim: “Elleri bağlı, zayıf ve hasta birtek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinad yok mu?” diye,  حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyetine müracaat ettim. Bana o âyet bildirdi ki:



[NOT]Dipnot-1  “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.[/NOT]

 


 
 
 
 
 Bâkî-i Zülkemâl
: sonsuz olan ve sınırsız mükemmellik sahibi Allah 

 
 
 
 
 Kâmil-i Mutlak
: sınırsız mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah 
Rab: herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah Risale-i Hasbiye: “Hasbünallahü ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter O ne güzel vekildir.)” âyetinin sırlarını ve mertebelerini anlatan risale 
Zât-ı Zülkemâl ve Zülcelâl: sonsuz mükemmellik ve büyüklük ve haşmet sahibi Zât, Allah acz: güçsüzlük 
aynelyakîn: gözle görerek kesin bilgi edinme aşk-ı bekà: sonsuzluk aşkı 
bekà: devamlılık ve kalıcılık, sonsuzluk beyan edilmek: açıklanmak 
bizzat: doğrudancilve: görüntü, yansıma 
dakik: incedesise: hile, aldatma
edille: deliller ehl-i dünya: dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
envâr: nurlar fıtrat: yaratılış, mizaç 
gaflet: sorumsuzluk, duyarsızlık gurbet: yabancılık, vatanından uzak olma
hadsiz: sayısız, sınırsızhakkalyakîn: bizzat yaşamak suretiyle, kesin bilgiye ulaşma 
hemheme: rüzgârın ağaçların yapraklarında çıkardığı sesler, uğultuhengâm: zaman, dönem
ilmelyakîn: ilim yoluyla bir konuda kesin bilgi edinme imdada gelmek: yardıma gelmek
inkişaf etmek: açılmak, ortaya çıkmak iz’ân: kesin anlama, idrak
kemâl: kusursuzluk, mükemmellik kıymettar: değerli 
mahbub: sevgili mahiyet: esas nitelik, içyapı
mertebe-i nuriye-i hasbiye: “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)” âyetinin mertebesi, derecesimeyusâne: ümitsizce
muhabbet-i fıtriye: yaratılıştan var olan sevgi müracaat etmek: başvurmak
müteveccih olan: yönelennokta-i istinad: dayanak noktası 
saadet: mutluluktaarruz etmek: saldırmak
tasdik: doğruluğunu kabul etme, onaylama tecrid: soyutlanma, insanlardan uzaklaştırılma
zevi’l-ihsâs: his sahiplerizevk etmek: zevk almak
âyet: Kur’ân’da yer alan her bir cümleİlâh: kendisine ibadet edilen, Allah 
şuur-u iman: iman şuuru, bilinci 


<TBODY>
</TBODY>




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst