Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 402
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>vücudum dahi hadsiz vücutların firaksız envârını kazanır. Kendi gitse de onlar arkada kaldığından, kendisi kalmış gibi memnun olur.Hülâsa, ölüm firak değil, visaldir, tebdil-i mekândır, bâki bir meyveyi sümbül vermektir.
BEŞİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE: Yine bir vakit hayatım çok ağır şerâitle sarsıldı ve nazar-ı dikkatimi ömre ve hayata çevirdi. Gördüm ki, ömrüm koşarak gidiyor, âhirete yakınlaşmış; hayatım dahi tazyikat altında sönmeye yüz tutmuş. Halbuki, Hayy ismine dair risalede izah edilen hayatın mühim vazifeleri ve büyük meziyetleri ve kıymettar faideleri böyle çabuk sönmeye değil, belki uzun yaşamaya lâyıktır diye müteellimâne düşündüm. Yine üstadım olan 1 حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyetine müracaat ettim. Dedi: “Sana hayatı veren Hayy-ı Kayyûma göre hayata bak.”
Ben de baktım, gördüm ki: Hayatımın bana bakması bir ise, Zât-ı Hayy-ı Kayyûma bakması yüzdür. Ve bana ait neticesi bir ise, Hâlıkıma ait bindir. Şu halde, marzî-i İlâhî dairesinde bir an yaşaması kâfidir, uzun zaman istemez.
Bu hakikat dört mesele ile beyan ediliyor. Ölü olmayanlar veyahut diri olmak isteyenler, hayatın mahiyetini ve hakikatini ve hakikî hukukunu o dört mesele içinde arasınlar, bulsunlar ve dirilsinler. Hülâsası şudur ki:
Hayat, Zât-ı Hayy-ı Kayyûma baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça bekà bulur, hem bâki meyveler verir. Hem öyle yükseklenir ki, sermediyet cilvesini alır; daha ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmaz.
ALTINCI MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE: Mufarakat-i umumiye hengâmında olan harab-ı dünyadan haber veren âhirzaman hâdisâtı içinde mufarakat-i hususiyemi ihtar eden ihtiyarlık ve âhir ömrümde bir hassasiyet-i fevkalâde ile
[NOT]Dipnot-1 “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.[/NOT]
Hayy: gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah | Hayy-ı Kayyûm: her an diri olan ve herşeyi ayakta tutan Allah |
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Zât-ı Hayy-ı Kayyûm: her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Zât, Allah |
bekà: sonsuzluk, devamlılık ve kalıcılık | beyan etmek: açıklamak |
bâki: devamlı, kalıcı, sonsuz | cilve: görüntü, yansıma |
dair: ilgili, ait | envâr: nurlar |
firak: ayrılık | hadsiz: sayısız |
hakikat: gerçek, esas | hakikî: gerçek |
harab-ı dünya: dünyanın sonu, kıyametin kopması | hassasiyet-i fevkalâde: olağanüstü hassasiyet, duyarlılık |
hengâm: zaman, dönem | hukuk: haklar |
hâdisât: hadiseler, olaylar | hülâsa: özet olarak |
ihtar etmek: hatırlatmak | izah etmek: açıklamak |
kâfi: yeterli | kıymettar: değerli |
mahiyet: temel özellik | marzî-i İlâhî: Allah’ın rızasına uygun olan işler |
mertebe-i nuriye-i hasbiye: “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)” âyetinin mertebesi, derecesi | meziyet: üstün özellik |
mufarakat-i hususiye: özel ayrılık | mufarakat-i umumi: geniş çaplı ayrılık |
mühim: önemli | müracaat etmek: başvurmak |
müteellimâne: elem duyarak, kederlenerek | nazar-ı dikkat: dikkatli bakış |
netice: son, sonuç | risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi |
sermediyet: daimîlik, süreklilik | tazyikat: baskılar, sıkıntılar |
tebdil-i mekân: yer değiştirme | visal: kavuşma |
vücud: varlık | âhir: son |
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat | âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi |
âyet: Kur’ân’da yer alan her bir cümle | üstad: hoca, öğretmen |
şerâit: şartlar |
|
<TBODY>
</TBODY>