Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 406
adamlar, eğer aldanmışlarsa, bilmeyerek sana zulmediyorlar; onlar hiddete lâyık değiller. Eğer bilerek ve garazla ve dalâlet hesabına seni incitiyorlar ve işkence yapıyorlarsa, onlar pek yakın bir zamanda ölümün idam-ı ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip daimî sıkıntılı azap çekecekler. Sen onların zulmü yüzünden hem sevap, hem fâni saatlerini bâkileştirmeyi, hem mânevî lezzetleri, hem vazife-i ilmiye ve diniyeyi ihlâsla yapmasını kazanıyorsun” diye ruhuma ihtar edildi.
Ben de bütün kuvvetimle “Elhamdü lillâh” dedim. İnsaniyet damarıyla o zalimlere acıdım, “Yâ Rabbi, onları ıslah eyle” diye dua ettim. Bu yeni hadisede, ifademde Dahiliye Vekâletine yazdığım gibi, on vecihle kanunsuz olduğu ve kanun namına kanunsuzluk eden o zalimler, asıl suçlu onlar olması gibi, öyle bahaneleri aradılar, işitenleri güldürecek ve hakperestleri ağlattıracak iftiraları ve uydurmalarıyla ehl-i insafa gösterdiler ki, Risale-i Nur’a ve şakirtlerine ilişmeye, kanun ve hak cihetinde imkân bulamıyorlar, divaneliğe sapıyorlar.
Ezcümle, bir ay bizi tecessüs eden memurlar birşey bahane bulamadıklarından, bir pusula yazıp ki, “Said’in hizmetkârı bir dükkândan rakı almış, ona götürmüş,” o pusulayı imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayıp, sonra yabanî ve sarhoş bir adamı yakalamışlar, tehditkârâne “Gel bunu imza et” demişler. O da demiş: “Tövbeler tövbesi olsun, bu acip yalanı kim imza edebilir?” Onları, pusulayı yırtmaya mecbur etmiş.
İkinci bir nümune: Bilmediğim ve şimdi dahi tanımadığım bir zat, atını, beni gezdirmek için vermiş. Ben de, rahatsızlığım için, teneffüs kastıyla, ekser günlerde, yazda bir iki saat gezerdim. O at ve araba sahibine elli liralık kitap vermeye söz vermiştim—tâ kaidem bozulmasın ve minnet altına girmeyeyim. Acaba bu işte hiçbir zarar ihtimali var mı? Halbuki, “O at kimindir?” diye, elli defa bizlerden hem vali, hem adliyeciler, hem zabıta ve polisler sordular. Güya büyük bir hâdise-i siyasiye ve âsâyişe temas eden bir vakıadır! Hattâ, bu mânâsız soruşların kesilmesi için, iki zat, hamiyeten, biri “At benimdir,” diğeri “Araba
Dahili Vekâlet: İçişleri Bakanlığı | Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) |
acip: tuhaf, şaşırtıcı | bâki: devamlı olan, yok olmayan |
cihet: yön | daimî: devamlı, sürekli |
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık, inkârcılık | divanelik: akılsızlık |
ehl-i insaf: insaflı olanlar | ekser: çok |
elhamdü lillâh: Allah’a hamd olsun! | ezcümle: örnek olarak |
fâni: gelip geçici, ölümlü | garaz: kötü kasıt |
hadise-i siyasiye: siyasî olay | hak: adalet |
hakperest: doğruluktan ayrılmayan, hakkı tutan | hamiyet: din ve vatan gibi mukaddes değerleri koruma gayreti |
haps-i münferid: hücre hapsi; tek başına hapsedilme | hiddet: öfke |
hizmetkâr: hizmet yapan kimse | idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş |
ihlâs: ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme | ihtar etmek: hatırlatmak |
insaniyet: insanlık | kaide: kural |
kastıyla: amacıyla | mecbur etmek: zorunlu kılmak |
minnet: iyilik karşısında kendini borçlu hissetme | namına: adına |
nümune: örnek | pusula: küçük not kağıdı |
tecessüs eden: gizlice araştıran, casusluk yapan | tehditkârâne: tehdit ederek |
temas eden: dokunan | teneffüs: dinlenme, temiz hava alma |
vakıa: olay | vazife-i ilmiye ve diniye: ilim ve din görevi |
vecih: yön | yabanî: yabancı |
yâ Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ım | zalim: acımasız ve haksız davranan |
zulüm: haksızlık | âsâyiş: kanuna uygunluk |
ıslah etmek: iyileştirmek, düzeltmek | şakirt: öğrenci, talebe |
<TBODY>
</TBODY>