Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 294
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizanla alınmış gibi, ayrı ayrı miktarda eczaları alınmış.
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan miktar kadar, yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, “Bu fikri kabul etmem” diye kaçacaktır.
İşte bu misal gibi, herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur. Ve herbir nebat, hayattar bir tiryak gibidir ki, çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden terkip edilmiştir. Eğer esbaba, anâsıra isnad edilse ve “Esbab icad etti” denilse, aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücut bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır.
Elhasıl, şu eczahane-i kübrâ-yı âlemde, Hakîm-i Ezelînin mizan-ı kazâ ve kaderiyle alınan mevâdd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şâmil bir irade ile vücut bulabilir. “Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabâyi ve esbabın işidir” diyen bedbaht, “O tiryak-ı acip, kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur” diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet, o küfür ahmakane, sarhoşâne, divanece bir hezeyandır.
İKİNCİ MUHAL
Eğer herşey, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Zülcelâle verilmezse, belki esbaba isnad edilse, lâzım gelir ki, âlemin pek çok anâsır ve esbabı, herbir zîhayatın vücudunda müdahalesi bulunsun. Halbuki, sinek gibi bir küçük mahlûkun vücudunda,
Hakîm-i Ezelî: her işini hikmetle yapan ve varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah | Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye gücü yeten, kudret sahibi Allah |
Vâhid-i Ehad: bir olan ve birliği her bir şeyde tecellî eden Allah | ahmakane: aptalca |
anâsır: unsurlar, elementler | bedbaht: talihsiz, kötü |
bâtıl: hak olmayan, boş | cihet: yön |
divane: akılsız, deli | divanece: akılsızca, delice |
ecza: kısımlar, parçalar | eczahane-i kübrâ-yı âlem: büyük bir eczane olan âlem, kâinat |
elhasıl: kısaca, özetle | esbab: sebepler |
hadsiz: sınırsız, sayısız | hayattar: canlı |
hezeyan: boş söz, saçmalama | hezeyancı: boş söz söyleyen, saçmalayan |
hikmet: her şeyin yerli yerinde ve anlamlı olması ve bir hedefe yönelik olarak yaratılması | hudutsuz: sınırsız |
hurafe: delile dayanmayan saçma inanış | icad etmek: var etmek, yaratmak |
irade: dileme, tercih etme | isnad: dayandırma |
küfür: Allah’ın varlığını inkâr etme | küllî: geniş, kapsamlı |
macun: karışım halinde ilaç | mahlûk: varlık |
mevâdd-ı hayatiye: hayat için gerekli maddeler | mizan: ölçü, tartı |
mizan-ı kazâ ve kader: kazâ ve kader terazisi | muhal: imkânsız |
muhtelif: değişik, çeşitli | muzaaf: kat kat, katmerli |
müteaddit: türlü türlü, çeşitli | nebat: bitki |
nihayetsiz: sınırsız | sarhoşane: sarhoşça |
tabâyi: tabiatlar | terkip etmek: birleştirmek, sentez yapmak |
teşkil etmek: meydana getirmek, oluşturmak | tiryak: ilâç |
tiryak-ı acip: hayret verici ilâç | vücut bulmak: meydana gelmek; var olmak |
ziyade: çok | zîhayat: canlı; hayat sahibi |
âlem: dünya, evren | şâmil: kapsamlı |
<TBODY>
</TBODY>