Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 295


<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>      body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt}    </STYLE>kemâl-i intizamla, gayet hassas bir mizan ve tamam bir ittifakla, muhtelif ve birbirine zıt, mübâyin esbabın içtimaı o kadar zâhir bir muhaldir ki, sinek kanadı kadar şuuru bulunan, “Bu muhaldir, olamaz” diyecektir.


Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anâsır ve esbabıyla alâkadardır, belki bir hülâsasıdır. Eğer Kadîr-i Ezelîye verilmezse, o esbab-ı maddiye, onun vücudu yanında bizzat hazır bulunmak lâzım; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir nümunesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor. Çünkü, sebep maddî ise, müsebbebin yanında ve içinde bulunması lâzım geliyor. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hücrecikte, erkân-ı âlem ve anâsır ve tabâyiin, maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor. İşte, Sofestâînin en eblehleri dahi böyle bir meslekten utanıyor.


ÜÇÜNCÜ MUHAL


اَلْوَاحِدُ لاَ يَصْدُرُ اِلاَّ عَنِ الْوَاحِدِ kaide-i mukarreresiyle, “Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir.” Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi bir hayata mazhar ise, bilbedâhe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm olan birtek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve câmid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine—hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde—o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.


Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle







 

Kadîr-i Ezelî: herşeye gücü yeten, varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan AllahSofestâîler: kâinatın yaratıcısını kabul etmemek için herşeyi, hattâ kendilerini dahi inkâr edenler
alâkadar: ilgili, bağlantılıanâsır: unsurlar, elementler
bilbedâhe: açık bir şekildecâmi: kapsamlı, geniş
câmid: cansızebleh: ahmak; geri zekâlı
ekser: pek çokerkân-ı âlem: maddî âlemin temel unsurları
esbab: sebepleresbab-ı maddiye: maddî sebepler
esbab-ı tabiiye: tabiî, doğal sebeplerhadsiz: sınırsız, sayısız
hakîm: her işini hikmetle ve belli bir gaye ile yapanhususan: bilhassa, özellikle
hülâsa: esas, özicap etmek: gerekli olmak
ihtilât: karışıklıkimkânat: olabilirlikler; varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olanlar
intizam: tertip, düzenisnad etmek: dayandırmak
ittifak: birleşmeiçtima: toplanma, bir araya gelme
kadîr: güç ve kudret sahibikaide-i mukarrere: kesinleşmiş kural
kat-ı nazar: görmezden gelmekemâl-i intizam: mükemmel ve eksiksiz düzen
keşmekeş: karışıklıkkâinat: evren
mazhar: erişme, sahip olmameslek: gidilen yol, metod
mevcud: varlıkmevzun: ölçülü, dengeli
mizan: terazi, ölçümuhal: imkânsız
muhtelif: değişik, çeşitlimuntazam: düzenli, tertipli
mübaşeret: doğrudan temasmübâyin: farklı, birbirinin zıddı
müsebbeb: sebebin neticesimüteaddit: birden fazla, çok sayıda
mütecaviz: saldırgan, haddi aşannümune: örnek
sebeb-i ihtilâf: anlaşmazlık ve uyuşmazlık sebebisudur etmek: ortaya çıkmak
tabâyi: tabiatlartesir: etki
vahdet: birlikvâhid: bir olan ve birliği herşeyi kaplayan
vücud: varlıkziyadeleşmek: artmak, çoğalmak
zâhir: açıkça görünenşuur: anlayış, idrâk, bilme, farkına varma
şuursuz: bilinçsiz


<TBODY>
</TBODY>




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst