Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 307
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>kumandanın, devletin nizâmâtıyla ve kanun-u padişahî ile o kumandanın emrini, kumandasını anlamayıp inkâr ettiğinden, o askerlerin iplerle birbiriyle bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayalî ip ne kadar harikalı bir ip olduğunu düşünür, hayrette kalır.
Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muazzam bir camie, Cuma gününde dahil olur. O cemaat-i Müslimînin, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde ederek oturduklarını müşahede eder. Mânevî ve semâvî kanunların mecmuundan ibaret olan şeriatı ve Şeriat Sahibinin emirlerinden gelen mânevî düsturlarını anlamadığından, o cemaatin maddî iplerle bağlandığını ve o acip ipler onları esir edip oynattığını tahayyül ederek, en vahşî, insan suretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider.
İşte, aynı bu misal gibi, Sultan-ı Ezel ve Ebedin hadsiz cünudunun muhteşem bir kışlası olan şu âleme ve o Mâbûd-u Ezelînin muntazam bir mescidi olan şu kâinata, mahz-ı vahşet olan inkârlı fikr-i tabiatı taşıyan bir münkir giriyor. O Sultan-ı Ezelînin hikmetinden gelen nizâmât-ı kâinatın mânevî kanunlarını birer maddî madde tasavvur ederek ve saltanat-ı rububiyetin kavânîn-i itibariyesi ve o Mâbûd-u Ezelînin şeriat-ı fıtriye-i kübrâsının, mânevî ve yalnız vücud-u ilmîsi bulunan ahkâmlarını ve düsturlarını, birer mevcud-u haricî ve maddî birer madde tahayyül ederek, kudret-i İlâhiyenin yerine, o ilim ve kelâmdan gelen ve yalnız vücud-u ilmîsi bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek, sonra da onlara “tabiat” namını takmak ve yalnız bir cilve-i kudret-i Rabbâniye olan kuvveti, bir zîkudret ve müstakil bir kadîr telâkki etmek, misaldeki vahşîden bin defa aşağı bir vahşettir.
Elhasıl, tabiiyyunların, mevhum ve hakikatsiz, tabiat dedikleri şey, olsa olsa
Ayasofya: (bk. bilgiler) | Mâbûd-u Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan ve ibadete layık olan Allah |
Sultan-ı Ezel ve Ebed: başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan | Sultan-ı Ezelî: hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Allah |
acip: hayret verici | ahkâm: hükümler |
cemaat-i Müslimîn: Müslüman cemaat | cilve-i kudret-i Rabbâniye: Rabbânî kudret ve iradenin yansıması |
cünud: askerler | düstur: kanun, prensip |
elhasıl: özet olarak | fikr-i tabiat: her şeyi tabiatın yarattığını kabul eden düşünce |
hadsiz: sayısız | hakikatsiz: asılsız, bir gerçeğe dayanmayan |
hikmet: herşeyin bir gayeye yönelik olarak anlamlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması; yüksek bilgi | icad vermek: yaratma özelliğini vermek |
ikâme etmek: yerine koymak | inkâr etmek: inanmamak, reddetmek |
kadîr: güç ve iktidar sahibi | kanun-u padişahî: padişah kanunu |
kavânîn-i itibariye: maddî varlığı olmayan kanunlar kanunlar | kelâm: ifade, söz |
kudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve kudreti | kâinat: evren, bütün yaratılmışlar |
mahz-ı vahşet: tam bir ilkellik | maskara: gülünç, rezil |
mecmuu: bir şeyin tamamı | mevcud-u haricî: gözle görülür şekilde maddî bir yapıya sahip olan |
mevhum: gerçekte olmadığı halde var sayılan | muazzam: azametli, çok büyük |
muntazam: düzenli | münkir: inkârcı |
müşahede etmek: gözlemlemek | nizâmât: kanunlar |
nizâmât-ı kâinat: kâinattaki düzenler | saltanat-ı rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği |
semâvî: Allah tarafından olan, İlâhî | tabiiyyun: herşeyi tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia edenler |
tahayyül etmek: hayal etmek | tasavvur etmek: düşünmek |
telâkki etmek: kabul etmek, algılamak | vahşî: ilkel |
vücud-u ilmî: ilmî varlık, maddî varlığı olmayan, ilmen var olan şey | zîkudret: kudretli, güçlü, kuvvetli |
âlem: dünya, evren | şeriat: İlâhî kanun |
şeriat-ı fıtriye-i kübrâ: kâinattaki düzen ve intizamı sağlayan, bütün varlıkların tabi olduğu büyük kanun; tabiat kanunlarının bütünü |
|
<TBODY>
</TBODY>