Elhamdü lillâh: Allah’a hamd olsun
| Hâkim-i Mutlak: herşey üzerinde sınırsız egemenlik sahibi olan, Allah
|
Hâlık-ı Hakîm: her varlığı sayısız hikmetlerle yaratan Allah
| Mâbûd-u Bilhak: hakkıyla ibadete layık olan Allah
|
Mâbûd-u Mutlak: ibadete layık tek varlık olan Allah
| Vâhid-i Ehad: bir olan ve birliği her bir şeyde görülen Allah
|
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud: varlığı gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Zât, Allah
| abes: boş ve faydasız
|
câmi: kapsamlı, içine alan
| cüz’iyât: bir bütünün parçaları, kısımları
|
ef’âl: fiiler, davranışlar
| ehemmiyetli: önemli
|
esbab: sebepler
| gaye-i fıtrat: yaratılış amacı
|
hadsiz: sınırsız
| halk etmek: yaratmak
|
hallolmak: çözümlenmek
| hikmet: yüksek bilgi; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
|
hâşâ ve kellâ: asla ve asla
| kâinat: evren
|
mahlûkat: varlıklar
| makasıd-ı âliye: yüce maksatlar, gayeler
|
merci: başvurulacak yer
| minnettarlık: şükran duyma, iyilik karşısında kendini borçlu hissetme
|
mükemmel: eksiksiz
| mükâbere: büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmeme, göz göre göre bir şeyi inkâr etme
|
müsaade etmek: izin vermek
| müteveccih: yönelen
|
netice-i hilkat: yaratılışın sonucu
| rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi
|
rıza: memnuniyet, hoşnutluk
| semere-i hayat: hayatın netice ve faydaları
|
semere-i kâinat: kâinatın meyvesi
| seyyârât: gezegenler
|
tabiatperestlik: herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia etme, tabiatçılık
| tahabbüb: kendini sevdirmeye çalışma
|
ubudiyet: kulluk
| vahdâniyet-i İlâhiye: Allah’ın bir ve tek olması
|
zerrat: zerreler, atomlar
| zîşuur: şuur sahibi
|
âmir-i müstakil: bağımsız, hiçbir ortağı olmayan âmir, idareci
| şükür: Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
|