Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 309


Amma ikinci şık şüphen ki: Bazı esbab, bazı cüz’iyâtın bazı ubudiyetlerine merci olsa, o Mâbûd-u Mutlak olan Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda müteveccih, zerrattan seyyârâta kadar mahlûkatın ubudiyetlerinden ne noksan gelir?


Elcevap: Şu kâinatın Hâlık-ı Hakîmi, kâinatı bir ağaç hükmünde halk edip, en mükemmel meyvesini zîşuur, ve zîşuurun içinde en câmi meyvesini insan yapmıştır. Ve insanın en ehemmiyetli, belki insanın netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı ve semere-i hayatı olan şükür ve ibadeti, o Hâkim-i Mutlak ve Âmir-i Müstakil, kendini sevdirmek ve tanıttırmak için kâinatı halk eden o Vâhid-i Ehad, bütün kâinatın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek meyvesi olan şükür ve ibadetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıt olarak, netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abes eder mi? Hâşâ ve kellâ, hem hikmetini ve rububiyetini inkâr ettirecek bir tarzda, mahlûkatın ibadetlerini başkalara vermeye rıza gösterir mi? Hiç müsaade eder mi? Ve hem hadsiz bir derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı ef’âliyle gösterdiği halde, en mükemmel mahlûkatının şükür ve minnettarlıklarını, tahabbüb ve ubudiyetlerini başka esbaba vermekle kendini unutturup, kâinattaki makasıd-ı âliyesini inkâr ettirir mi? Ey tabiatperestlikten vazgeçen arkadaş, haydi sen söyle.


O diyor: “Elhamdü lillâh, bu iki şüphem hallolmakla beraber, vahdâniyet-i İlâhiyeye dair ve Mâbûd-u Bilhak O olduğuna ve Ondan başkaları ibadete lâyık olmadığına o kadar parlak ve kuvvetli iki delil gösterdin ki, onları inkâr etmek, güneşi ve gündüzü inkâr etmek gibi bir mükâberedir.”










Elhamdü lillâh: Allah’a hamd olsun
Hâkim-i Mutlak: herşey üzerinde sınırsız egemenlik sahibi olan, Allah
Hâlık-ı Hakîm: her varlığı sayısız hikmetlerle yaratan Allah
Mâbûd-u Bilhak: hakkıyla ibadete layık olan Allah
Mâbûd-u Mutlak: ibadete layık tek varlık olan Allah
Vâhid-i Ehad: bir olan ve birliği her bir şeyde görülen Allah
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud: varlığı gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Zât, Allah
abes: boş ve faydasız
câmi: kapsamlı, içine alan
cüz’iyât: bir bütünün parçaları, kısımları
ef’âl: fiiler, davranışlar
ehemmiyetli: önemli
esbab: sebepler
gaye-i fıtrat: yaratılış amacı
hadsiz: sınırsız
halk etmek: yaratmak
hallolmak: çözümlenmek
hikmet: yüksek bilgi; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
hâşâ ve kellâ: asla ve asla
kâinat: evren
mahlûkat: varlıklar
makasıd-ı âliye: yüce maksatlar, gayeler
merci: başvurulacak yer
minnettarlık: şükran duyma, iyilik karşısında kendini borçlu hissetme
mükemmel: eksiksiz
mükâbere: büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmeme, göz göre göre bir şeyi inkâr etme
müsaade etmek: izin vermek
müteveccih: yönelen
netice-i hilkat: yaratılışın sonucu
rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi
rıza: memnuniyet, hoşnutluk
semere-i hayat: hayatın netice ve faydaları
semere-i kâinat: kâinatın meyvesi
seyyârât: gezegenler
tabiatperestlik: herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia etme, tabiatçılık
tahabbüb: kendini sevdirmeye çalışma
ubudiyet: kulluk
vahdâniyet-i İlâhiye: Allah’ın bir ve tek olması
zerrat: zerreler, atomlar
zîşuur: şuur sahibi
âmir-i müstakil: bağımsız, hiçbir ortağı olmayan âmir, idareci
şükür: Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme


<TBODY>
</TBODY>




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst