Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 316
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>Bu bedbahtlar, âciz-i mutlak ve yalnız bir cüz-ü ihtiyarîden başka ellerinde olmayan, firavunlaşmış kendi nefisleri hiçbir şeyi idam ve yok edemediklerinden ve hiçbir zerreyi, bir maddeyi hiçten, yoktan icad edemediklerinden ve güvendikleri esbab ve tabiatın ellerinde hiçten icad gelmediği cihetle, ahmaklıklarından diyorlar: “Yoktan var olmaz, var da yok olmaz” deyip, bu bâtıl ve hata düsturu Kadîr-i Mutlaka teşmil etmek istiyorlar.
Evet, Kadîr-i Zülcelâlin iki tarzda icadı var:
Biri ihtirâ’ ve ibdâ’ iledir. Yani hiçten, yoktan vücut veriyor ve ona lâzım herşeyi de hiçten icad edip eline veriyor.
Diğeri inşa ile, san’at iledir. Yani, kemâl-i hikmetini ve çok esmâsının cilvelerini göstermek gibi çok dakik hikmetler için, kâinatın anâsırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor; her emrine tâbi olan zerratları ve maddeleri, rezzâkiyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır.
Evet, Kadîr-i Mutlakın iki tarzda, hem ibdâ’, hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay, en suhuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üç yüz bin envâ-ı zîhayat mahlûkatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşı “Yoğu var edemez” diyen adam, yok olmalı!
Tabiatı bırakan ve hakikate geçen zat diyor ki: “Cenâb-ı Hakka zerrat adedince şükür ve hamd ve senâ ediyorum ki, kemâl-i imanı kazandım, evham ve dalâletlerden kurtuldum ve hiçbir şüphem de kalmadı. Elhamdü lillâhi alâ dîni’l-İslâm ve kemâli’l-îmân.” 1
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 2


[NOT]Dipnot-1 Bize ihsan ettiği İslâm dini ve mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah’a hamd olsun!
Dipnot-2 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” Bakara Sûresi, 2:32.[/NOT]
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
| Kadîr-i Mutlak: herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvvet sahibi Allah
|
Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye gücü yeten Allah
| ahmaklık: akılsızlık
|
ahval: durumlar
| anâsır: unsurlar, elementler
|
bedbaht: talihsiz, bahtsız
| bâtıl: gerçek olmayan, yalan
|
cihet: yön
| cilve: görüntü, yansıma
|
cüz-ü ihtiyarî: insanda bulunan sınırlı irade
| daimî: devamlı, sürekli
|
dakik: ince, derin
| dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inkârcılık
|
düstur: kanun
| envâ-ı zîhayat: canlı türleri
|
esbab: sebepler
| esmâ: isimler
|
evham: kuruntular, şüpheler
| firavunlaşmış: firavun gibi kendisini üstün gören, tanrılık iddiasında bulunan
|
hakikat: gerçek, esas
| hamd: övgü ve şükür
|
hikmet: sebep, gaye
| ibdâ’: var etme
|
icad etmek: var etmek, yaratmak
| ihtirâ’: bir şeyin hiçten, yaratılması
|
inşa: var olan şeylerle farklı varlıklar yaratma
| kemâl-i hikmet: Allah’ın istediği şeyi dilediği şekilde eksiksiz olarak yapması
|
kemâl-i iman: tam ve mükemmel bir iman
| keyfiyat: özellikler, nitelikler
|
kudret: Allah’ın bütün âlemleri kuşatan güç ve iktidarı
| mahlûkat: varlıklar
|
mevcudat: varlıklar
| nefis: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
|
rezzâkiyet: rızık vericilik
| senâ: övgü
|
sûhûletli: kolay
| sıfat: özellik, vasıf
|
teşmil etmek: kapsamı içine aldırmak
| vücut vermek: yok olan bir şeyi var etmek, yaratmak
|
zerrat: zerreler, atomlar
| âciz-i mutlak: son derece güçsüz
|
şükür: Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
|
|
<TBODY>
</TBODY>