Konuya cevap cer

SÖZLÜK:

BİD'A : Dinin aslına uymayan âdet ve uygulamalar.

Binaen: -den dolayı, -den ötürü, -için, -dayanarak, yapılarak, bu sebepten.

CADDE-İ KÜBRÂ-İ KUR'ÂNİYE : Kur'ân'ın büyük, geniş ve sağlam caddesi. Kur'ân yolu.

CİVANMERT : İyiliksever. Cömert. Fedâkâr.

Çendan: Gerçi, o kadar, her ne kadar, pek o kadar.

DALÂLET : Hak ve hakîkatten, dinden sapma, ayrılma; azma.

DUÂ-I MÂNEVÎ : Mânevî duâ. Sözle yapılan mânâ yüklü duâ.

ENÂNİYET : Benlik, gurur.

ESAS : Temel. Kök. Rükün. şart. Hakikat ve mahiyetler.

ESBÂB : Sebepler.

FÂZÎLET : Değer; meziyet, ilim, îmân ve irfan itibâriyle olan yüksek derece.

FENÂFİ'L-İHVAN : Kardeşlerinde fâni olmak. Kardeşlerinin sevinçleriyle sevinip acılarıyla üzülmek derecesinde onlarla bütünleşmek.

FENÂFİ'Ş-ŞEYH : Bütün mânevî kemâlatını şeyhin mânevî şahsiyetinden almak mânâsındaki tâbir.

FENAFİRRESUL : (Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir.

Gavs-ı âzam: 1-Tarikat kurucusu. 2-En büyük gavs, Abdülkadir-i Geylânî Hazretlerinin nâmı.

Gaybi: Gayba ait, göze görünmeyenlere ait, gaybla ilgili, hazırda olmayan.

HÂDİM : Hizmet eden, hizmetkâr.

HAKAİK-I ÎMÂNİYE : Îmân hakîkatleri.

Hakk:1-Doğru, gerçek, hakikat. 2-Doğruluk.

HALÎLİYE : Samimî dostluk ve kardeşlik.

HASLET : Huy, tabiat, karakter, meziyet.

HÂSSA : Birşeye mahsus özellik, tesir, his, duygu.

Hazret: Saygı, ululama, yüceltme, övme maksadıyla kullanılan tabir.

HILLET : Samimî dost.

Himaye, himâyet: 1-Koruma, esirgeme, muhafaza etme. 2-Kayırma, elinden tutma.

HİSSİYÂT-I NEFSÂNİYE : Nefse âit duygular.

HİSSİYÂT-I SÜFLİYE : Alçaltıcı ve nefsin aşağılık istekleri, arzuları.

HODFURUŞ : f. Kendini beğendirmeğe çalışan. Övünen.

Hod-gâm, hod-kâm: Kendi keyfini düşünen, bencil.

HUSUSAN : Bilhassa, özellikle.

ISTILAHÂT : Terimler. Belli bir ilim veya mesleğe ait özel anlamlı kelimeler.

İ’tirâf: Başkalarının bilmediği gizli bir kusurunu söyleme, kendisi için iyi sayılmayacak bir hali gizlemeyip söyleme.

İdâme: Devam ettirme, sürdürme. Devamlı ve daimî kılma.

İFTİHÂR : Övünme; başkasının iyi bir hâli ile sevinme.

İHLÂS : Yapılan ibâdet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakîki ve esas gaye etmeyerek, yalnız ve yalnız Allah rızâsını esas maksat edinmek.

İhlâs:Hâlis, içten, samimi, riyasız, karşılıksız sevgi ve bağlılık

İHSANÂT-I İLÂHİ : Allah'ın iyilikleri, bağışları.

İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.

İltifât: Güzel sözler söyleyerek birini samimi olarak okşama.

İttihâd: Birleşme, birlik oluşturma, bir olma, birlik oluşturup ikiliği ortadan kaldırma, birlik.

KEDER : Üzüntü, tasa, kaygı.

KERÂMET : Allah'ın ihsanıyla velîlerin gösterdikleri adet dışı, olağanüstü haller.

Kerâmet: 1-Kerem, lutuf, ihsan, bağış. 2-İkram, ağırlama. 3-Allah'ın velî kullarında görülen olağanüstü haller veya tabiatüstü hadiseler. 4-Ermişçesine yapılan iş, hareket veya söylenen söz, fikir.

KUDSÎ : Mukaddes, yüce, temiz. Kusursuz ve noksansız.

LÂAKAL : En az, hiç değilse, en azından.

Lâtîf: 1-Allah'ın güzel isimlerinden. 2-Yumuşak, hoş, güzel, nazik, narin. 3-Cismani olmayan, ruhla ilgili, ruhanî. 4-Tatlı, şirin.

MÂBEYN : Ara; iki şey arası.

Mâbeyn: Ara, aralık, iki şeyin arası.

MAKBUL : Kabul edilmiş olan, geçerli.

Mânen: İç varlık bakımından, duyguca, gönülce, yürekçe, ruhça, mâna itibarıyle, mânaca.

MÂNİ : Engel.

Ma'sûm-âne:Masumca, masum olana yakışacak surette, suçsuz, günahsız bir şekilde.

MENÂFİ-İ CÜZ'İYE : Cüz'i, küçük menfaatler. Az bir fayda.

Menfaat: Fayda, kâr, gelir, ihtiyaç karşılığı olan şey.

MES'UL : Sorumlu.

MEŞREB : Âdet, huy, yaratılış, ahlâk; takip edilen usûl, yol.

MEZİYET : İyi ve doğru hareket; üstünlük vasıfları.

MEZKÛR : Sözü edilen, zikredilen, bahsedilen.

Mu'cize-vârî: Mucize gibi.

MUKABİL : Karşı, karşılık olarak, bedel.

Mukâbil: Karşı, karşılık, muâdil.

Muvaffakiyet: Allah’ın yardımıyla başarılı olma, muvaffak olma, başarma.

MUZIR : Ziyan veren, zararlı, zarara sokan.

MÜKELLEF : Yükümlü, vazifeli. Bir şeyi yapmaya mecbur olan.

MÜRİD : Tarîkat öğrencisi, bir şeyhe bağlı kişi.

Müteallikât: İlgili, alakalı.

NEFS-İ EMMÂRE : Kötülüğü teşvik eden, emreden nefis.

NEHY-İ İLÂHÎ : Allah'ın yasaklaması.

NOKTA-İ İSTİNAD : Dayanak noktası, dayanma yeri.

Nokta-i istinâd: Dayanak noktası, güvenme ve itimat noktası.

Rızâ-yı İlâhi: Allah’ın rızası, hoşnutluğu.

Riyâ:1-İki yüzlülük, yalandan gösteriş, samimiyetsizlik. 2-İnsanlardan sağlayacağı maddî veya manevî çıkar düşüncesiyle iyilik yapma veya iyi olma temayülü, eğilimi.

RİYÂKÂRÂNE : Gösteriş yaparcasına. İki yüzlüce.

SÂFÎ : Temiz, pâk, duru

SAKÎL : Ağır, can sıkıcı, çirkin.

Samîmiyet:1-Samimîlik, içtenlik. 2-Teklifsizlik.

SAVLET : Saldırı.

SIRR : Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.

Sırr: Gizli tutulan, kimseye söylenmeyen şey, gizli iş veya söz.

SUFİ : (C.: Sufiyyun) Tasavvuf ehli. Sofu.

SUKÛT : Değerden düşme, düşüş, alçalış.

ŞÂKİRÂNE : Şükrederek.

ŞEFAATÇİ : Af için sebep ve vesîle olması ümit edilen.

ŞEREF : Yükseklik, yücelik. Büyüklük.

TAARRUZ : Sataşmak, ilişmek, saldırmak.

Tahattur:1-Hatırlama, hatıra getirme. 2-Unutulduktan sonra hatırlanan şey.

Tarassudât: Gözlemeler, gözetmeler

TARÎK-I HAKİKAT : Hak ve hakikat yolu.

TASAVVUF : Kalbi, dünyanın fâni işlerinden ayırıp, Allah sevgisi ile bağlamak.

TASAVVUR : Birşeyi zihinde şekillendirme; düşünce, tasarı; tasarlama.

TAZYİKAT : Baskılar, zorlamalar, sıkıştırmalar.

Tazyîkât: Tazyikler, baskılar, zorlamalar, sıkıştırmalar.

TECÂVÜZ : Haddini aşma; söz veya hareketle ileri gitme, saldırma.

TEFÂNÎ : Fikrî ve ahlâkî kaynaşmak, birbirine fani olmak kardeşinin meziyet ve hissiyatını fikren yaşamak.

Tercîh: Bir şeyi diğerlerinden üstün tutma, öne alma, seçme, daha çok beğenme.

Tesânüd: Dayanışma, birbirine dayanma, birbirinden destek alma, omuzdaşlık.

Tesellî: Avutma, acısını dindirme, güzel sözler söyleyerek rahatlatma.

Teveccüh: 1-Yüzünü bir yöne çevirme, yönelme, yöneliş. 2-Hoşlanma, güler yüz gösterme, iltifat etme.

Teveccüh: 1-Yüzünü bir yöne çevirme, yönelme, yöneliş. 2-Hoşlanma, güler yüz gösterme, iltifat etme.

UBÛDİYET : Kulluk, kölelik, kul olduğunu bilip Allah'a itaat etme.

UHREVÎ : Ahirete dâir, öteki dünyaya âit.

Uhuvvet-i hakîkiye: Hakikî, gerçek kardeşlik.

UMÛR-U HAYRİYE : Hayırlı işler.

Ümmî: Okuma yazması olmayan, okumamış.

ÜSSÜ'L-ESAS : Esasların esâsı, en büyük temel, hakiki ve sağlam temel.

Üstâd: Bir ilim veya sanatta üstün olan kimse. 2-Öğretici; muallim, öğretmen, usta, san'atkâr. 3-Maharetli, tecrübeli, usta.

Vâsıta: İki şeyi birbirine bitiştiren üçüncü. Aracı.

VAZİFE-İ ÎMÂNİYE : İmânla ilgili vazife.

VESÎLE-İ MAKASID : Asıl maksada götüren vesîle, vasıta.

Zâhir: Görünen, görünücü. Açık, belli, meydanda…

ZİYÂDE : Fazla, çok.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst