Huseyni
Müdavim
Çocuk bakıcınız kim?
Teknoloji çağındayız ve her gün yeni yeni icatlar yapılmak sûretiyle insanlar dünyaya dâvet ediliyor. Bu çağrıya karşılık, “Beni dünyaya çağırma, ona geldim fena buldum” diyebilenlerin sayısı da yok denecek kadar az.
İnsanları dünyaya ve fani zevklere çağıran vasıtalardan biri de televizyon. Son yıllarda televizyonların yerini bilgisayar ve internet almış olsa da, ‘sihirli cam’ hâlâ etkili bir araç olarak karşımızda duruyor.
Hatırlatmaya gerek olmayan bir gerçek de, televizyonun âlet olarak değil de, mevcut programları sebebiyle eleştirildiğidir. Keşke bu âletler insanlığın ebedî saadetini kazandırmaya vesile yapılabilse. Keşke, katillerin elindeki bıçak gibi insanlara zarar vermek yerine, uzman hekimlerin elindeki ‘ameliyat bıçağı’ gibi olabilse.
Zaman zaman gündeme gelse de, televizyonun başta çocuklar ve gençler olmak üzere ailelere ve topluma verdiği zararın farkında olmadığımızı söyleyebiliriz. Uzmanlar, büyük çoğunlukla çocuklarımızın televizyonlara teslim edilmemesi gerektiği hususunda çağrılar yapıyor. Kimileri garip karşılasa da, evinde televizyon olmayanların sayısında da artış var. Misâl olması bakımından hatırlatalım: Meşhur şarkıcı Madonna bile çocuklarına TV izlettirmediğini söylemişti.
Bakınız, bu konu geçiştirilebilecek bir problem değildir. Elbirliğiyle ve birbirimizi teşvik ederek TV’nin zararlarına karşı kendimizi, ailemizi ve cemiyeti korumaya çalışmalıyız. Herkes kendi çevresine bakarak TV’nin meydana getirdiği tahribata şahitlik edebilir. 10 ya da 20 yıl önce ‘zap’lanan filmler ya da programlar; şimdi aynı ailelerce ve ‘ailece’ izleniyor! Peki ne değişti? Maalesef, müstehcenlik ve ahlâk anlayışı değişti... Geçmiş yıllarda yüzümüzü kızartan programlar artık bizi ‘etkilemiyor.’ Peki, iç dünyamızı da etkilemiyor mu? Yoksa kötülükleri ‘normal’ karşılar duruma mı geldik?
Televizyon konusunda aileleri ikaz eden uzmanlara kulak vermekte fayda var. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Y. Doç. Dr. Ayten Zara şöyle demiş:
“Televiyon çocuğa yanlışı, şiddeti de öğretebilir. Zaman zaman çocuk kanallarında gösterilen çizgi filmler bile şiddet içeriğine sahip olabiliyor. Bu durum çocuklar için şiddeti uygulamayı sıradanlaştırıp güncelleştirir. Bir müddet sonra televizyon programları şiddeti, kendine ve başkalarına zarar vermeyi öğreten, uygulatan ve bulaştıran bir nesne hâline gelir. Son yıllarda birçok aile, televizyonu çocuk bakıcısı olarak kullanıyor. Çocuk televizyon karşısında otururken anneler ev işi yapabiliyor. Başka şeylerle ilgilenebiliyor. Bu durum çocuğu televizyon ile arkadaş olmaya iter. (...) Çocuğun sağlıklı gelişimi için diğer çocuklar ve oyuncaklarla iletişim kurmaya ve oynamaya ihtiyacı vardır. Televizyon izlemek çocuğu sınırlı ölçüde geliştirir. Ama oyun oynamak çocuklara zengin ve güvenli bir dünya kazandırır.” (Hürriyet, İK eki, 10 Ekim 2010)
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı da şöyle demiş: “Yapılan çalışmalar birçok annenin çocuklarına vakit ayırmada zorlandığı için onları televizyonla oyalamak istediklerini ve çocukların izledikleri programları denetlemediklerini ortaya koyuyor. Çocukların izlediği programların denetlenmesi çok önemli. Çocukların şiddet ve cinsel içerik taşıyan programlardan uzak tutulması gerekiyor. Ayrıca çocukların erken yaşlarda zaman yönetimini öğrenmeleri için televizyon izleme saatlerinin sınırlandırılması da yapılması gerekenler arasında. Saatlerce boş boş televizyon izlemek çocuk psikolojisi üzerinde olumsuz etki yaptığı gibi zamanın değerini öğrenmesini engelleyebiliyor.” (agg.)
Anlaşıldığı üzere, kendimizi ve çocuklarımızı televizyondan uzak tutabildiğimiz ölçüde kazançlı çıkarız.
Teknoloji çağındayız ve her gün yeni yeni icatlar yapılmak sûretiyle insanlar dünyaya dâvet ediliyor. Bu çağrıya karşılık, “Beni dünyaya çağırma, ona geldim fena buldum” diyebilenlerin sayısı da yok denecek kadar az.
İnsanları dünyaya ve fani zevklere çağıran vasıtalardan biri de televizyon. Son yıllarda televizyonların yerini bilgisayar ve internet almış olsa da, ‘sihirli cam’ hâlâ etkili bir araç olarak karşımızda duruyor.
Hatırlatmaya gerek olmayan bir gerçek de, televizyonun âlet olarak değil de, mevcut programları sebebiyle eleştirildiğidir. Keşke bu âletler insanlığın ebedî saadetini kazandırmaya vesile yapılabilse. Keşke, katillerin elindeki bıçak gibi insanlara zarar vermek yerine, uzman hekimlerin elindeki ‘ameliyat bıçağı’ gibi olabilse.
Zaman zaman gündeme gelse de, televizyonun başta çocuklar ve gençler olmak üzere ailelere ve topluma verdiği zararın farkında olmadığımızı söyleyebiliriz. Uzmanlar, büyük çoğunlukla çocuklarımızın televizyonlara teslim edilmemesi gerektiği hususunda çağrılar yapıyor. Kimileri garip karşılasa da, evinde televizyon olmayanların sayısında da artış var. Misâl olması bakımından hatırlatalım: Meşhur şarkıcı Madonna bile çocuklarına TV izlettirmediğini söylemişti.
Bakınız, bu konu geçiştirilebilecek bir problem değildir. Elbirliğiyle ve birbirimizi teşvik ederek TV’nin zararlarına karşı kendimizi, ailemizi ve cemiyeti korumaya çalışmalıyız. Herkes kendi çevresine bakarak TV’nin meydana getirdiği tahribata şahitlik edebilir. 10 ya da 20 yıl önce ‘zap’lanan filmler ya da programlar; şimdi aynı ailelerce ve ‘ailece’ izleniyor! Peki ne değişti? Maalesef, müstehcenlik ve ahlâk anlayışı değişti... Geçmiş yıllarda yüzümüzü kızartan programlar artık bizi ‘etkilemiyor.’ Peki, iç dünyamızı da etkilemiyor mu? Yoksa kötülükleri ‘normal’ karşılar duruma mı geldik?
Televizyon konusunda aileleri ikaz eden uzmanlara kulak vermekte fayda var. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Y. Doç. Dr. Ayten Zara şöyle demiş:
“Televiyon çocuğa yanlışı, şiddeti de öğretebilir. Zaman zaman çocuk kanallarında gösterilen çizgi filmler bile şiddet içeriğine sahip olabiliyor. Bu durum çocuklar için şiddeti uygulamayı sıradanlaştırıp güncelleştirir. Bir müddet sonra televizyon programları şiddeti, kendine ve başkalarına zarar vermeyi öğreten, uygulatan ve bulaştıran bir nesne hâline gelir. Son yıllarda birçok aile, televizyonu çocuk bakıcısı olarak kullanıyor. Çocuk televizyon karşısında otururken anneler ev işi yapabiliyor. Başka şeylerle ilgilenebiliyor. Bu durum çocuğu televizyon ile arkadaş olmaya iter. (...) Çocuğun sağlıklı gelişimi için diğer çocuklar ve oyuncaklarla iletişim kurmaya ve oynamaya ihtiyacı vardır. Televizyon izlemek çocuğu sınırlı ölçüde geliştirir. Ama oyun oynamak çocuklara zengin ve güvenli bir dünya kazandırır.” (Hürriyet, İK eki, 10 Ekim 2010)
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı da şöyle demiş: “Yapılan çalışmalar birçok annenin çocuklarına vakit ayırmada zorlandığı için onları televizyonla oyalamak istediklerini ve çocukların izledikleri programları denetlemediklerini ortaya koyuyor. Çocukların izlediği programların denetlenmesi çok önemli. Çocukların şiddet ve cinsel içerik taşıyan programlardan uzak tutulması gerekiyor. Ayrıca çocukların erken yaşlarda zaman yönetimini öğrenmeleri için televizyon izleme saatlerinin sınırlandırılması da yapılması gerekenler arasında. Saatlerce boş boş televizyon izlemek çocuk psikolojisi üzerinde olumsuz etki yaptığı gibi zamanın değerini öğrenmesini engelleyebiliyor.” (agg.)
Anlaşıldığı üzere, kendimizi ve çocuklarımızı televizyondan uzak tutabildiğimiz ölçüde kazançlı çıkarız.
Faruk ÇAKIR
17.10.2010
YeniAsya
17.10.2010
YeniAsya