Yusuf’un birinci rüyasına zeyl

molla_zehra

Well-known member


Rüya, olağandışı bir görüş sağlar bize. Görülmeyeni gösterir. Gözler kapalıyken görülen gözle görülenden fazlası değil midir? Ancak, bunun için bir bedel ister rüya: Uyanıklık.
Gözler kapatılıp uyunmalı ki görülsün rüya. Uyanıklıktan vazgeçmedikçe rüya mümkün değildir. Öyleyse diyebiliriz ki, her rüyanın yanı başında bir uyanıklık bekler. Rüya, rüya olmak için sonlanmalı ve uyanıklığın gözlerine bırakmalıdır kendini. Hiç uyanılmayan bir rüya, rüya diye nitelenemez.

Rüyayı kesen o uyanıklık sayesinde rüya yoruma konu edilir ve uyanıklıktan öte uyanışlara vesile olur. Böylece, rüya, görülenlerin gösterdiklerine de işaret etmeye başlar. Yani, sadece gözlerin kapanmasıyla açılan görüntülere değil, gözler açıkken de görülmeyen yeni görüşlere pencereler açar. Rüya, bedel olarak aldığı uyanıklığa karşılık yeni boyutlarda bir uyanıklığı bedel olarak öder. Yeter ki rüyadan uyanılsın ve yeter ki doğru yorumlansın.

Garip bir şekilde, rüyanın rüya olması için rüyadan çıkılması gerekir. Rüyanın hepten rüya olarak kalması, iyiden iyiye derinleşmesi, rüyayı yeni uyanışların vesilesi olmaktan çıkarır. Uyanılmayan bir rüya sonu gelmeyen bir aldanıştır. Rüya görenin rüyanın rüya olduğunu fark etmeden rüyaya dalması, hatta rüyasında uyanıp gördüğü rüyayı anlatacak derecede kendini “uyanık” sanması, rüya için ödenen uyanıklık bedelini artırır. Uyanışı olmayan rüya uyanışın yerine geçer. Rüyanın uyanış sanılması ise uykuyu artırır, derinleştirir. Rüyanın rüya olduğunu ve rüyanın işaret ettiğini gösterecek uyanıklıkla teması keser.

Yusuf’un uyanıp rüyasını babasına sevinçle anlattığı uyanıklık düzeyinde babası tarafından “Sakın bu rüyanı kardeşlerine anlatma..” diye uyarılması, rüyayı ve uykuyu geride bırakan Yusuf uyanıklığından da ötede bir uyanıklık var olduğunun habercisidir. Rüyanın ve kardeşlerinden gizlenmesi gerektiğini bilemeyecek bir uyku içinde resmediliyor Yusuf. Yakub’a atfedilen ise sadece uyanıklıktır.

Üstelik, Yakub uyanıklığı sadece Yusuf’un sözde uyanıklığını değil, Yusuf’un kardeşlerinin uyanıklık sandıkları hali de kuşatacak aydınlıktadır. Yusuf, kardeşlerine gördüğü rüyayı ve rüyanın gösterdiğini anlatma konusunda ne kadar uykuda ise, Yusuf’un kardeşleri de Yusuf konusunda nefislerinin kendilerini sürüklediği haset uykusunu fark etmede o kadar uykudadırlar. Yani, Yusuf da, kardeşleri de uyanık olduklarını sandıkları bir uykudadırlar. Uyanık olduğumuzu sandığımız uyku ise tam da rüya diye tanımlanmayı hak eder.

İnsanı, farkındalık sınırlarının ötesinde gelen gerçeklik rahatsız etmez. Kendi farkındalık çemberi içindeki konforunu, çemberin dışında kalanlardan gafil olmasına borçludur. İşte her birimizin uyanıklık dediği hal bu konforun ta kendisidir. Uykunun çevrelediği bu uyanıklık bandının dışında kalanlardan ne kadar habersizsek, uyanıklığının ötesindeki sınırlarla temasımızı ne ölçüde kaybetmişsek, o kadar uyanık sanırız kendimizi ve o kadar da uyanık geçiniriz. Tam aksine, uyanıklık çemberimizin dışından içeriye yeni bir şeyler sızdığında, rahatsız olmaya başlar, uyuyor olduğumuzun ayırdında oluruz. Anestezi alan hastanın anestezisi derinleştiği ölçüde “iyi” hisseder kendini; çünkü ağrı duyusunu algılama alanının dışında bırakan dar bir uyanıklık alanına gönüllü olarak girmiştir. Ancak, anestezinin derinliği azaldıkça, farkındalık alanının dışından sızmalar oldukça, “kötü”leşir, “iyi”liğini kaybeder.

Dikkat ederseniz, “rüya”yı artık yeni ve daha dinamik bir anlamla kullanıyoruz. Kendimizi uyanık sandığımız her türlü uykululuk halini rüya diye isimlendirilebiliriz. Rüyayı böylece tarif edince, Yusuf Kıssası’nın içinde sadece Yusuf’un değil, Yusuf’un kardeşlerinin de, Yusuf’u ucuza satan kervancıların da, Yusuf’u ayartan kadının (Züleyha) da, Yusuf güzelliği karşısında ellerini kesen diğer kadınların da her daim rüya içre olduklarını görürüz. Onlar sürekli uyanıklık sandıkları bir uyku içindedirler.

İşte, kardeşlerin rüyasının -sözde uyanıklığının- derinliğine işaret eden, bu rüyanın sınırlarını bekleyen Yakub (as) uyanıklığını inşa eden ayetler: “Bir vakit, [Yusuf’un kardeşleri] konuşuyorlardı: “Sayımız bu kadar çok olduğu halde bile, Yusuf ve kardeşi [Bünyamin] babamızın gözünde daha değerli; gerçek şu ki, babamız apaçık hata içinde.” Kardeşler, babalarını kendilerince “apaçık” olan “hata”sını göremeyecek bir gözü kapalılık içine yerleştiriyorlar. Güya kendilerinin gözleri açık, babalarınınki ise kapalıdır; uyku içindedir. Oysa gözleri kapalı sanılan baba, gözlerini açık sanan kardeşlerin gözlerinin göremediğini de görmektedir...

SENAİ DEMİRCİ
 

TESBIHAT

Active member
sagol
neden
senaı demırcıden olabılır dedım yazıya baslarken
sonuna gelınce
tefekkurun bır ınsana bu kadar yakısması tekrar mutlu ettı benı
allah razı olsun
 
Üst