Kundağında büyüyen bir hayattır zaman. Durup dururken çıkagelen bir düş; kapısına oturuverdi günlerimin. Gecemin elinden tuttuğu gibi yağmurlara çıkardı onu. Bu böyle sürüp giderken benim aklım hep bir yerlerde kaldı durdu. Üstüne üstlük; yüreğimden tutan bir güneş de bulamamışken yangın ehli gözlerimi darıltan bu gidiş yakışık almazdı düşümce. Gücümü ben deryalara saldığım bir çift bakışla ezdim durdum. Aklıma gelmişken cümlelerimi düşündüm uzun uzun. Niye böyle bir yalınlık dikildi ki şiirlerime. Ben temiz bir öykü diye ağlarken, sabırlarımı iten bu gece soğuğu girmeyecekti aklıma. Neyse sıvazlanmaya mahkum yüreğim, bir gül demeti bulursa suskunluğunda, yeter der geçer. Malum ki şiltesinde gönlün iki adımlık bir serüven olur hayat. Bir adımında seversin, bir adımda ağlarsın. Yanlış anlaşılır aslında çoğu kez. Göz yaşlarının bağrına bıraktığın bir sevda tomurcuğudur asıl. Aksine bir isyan beslemez yürek. Çünkü der ya şair; sevmek yalın ve temiz bir sanattır diye, bu yüzden kırılganlığına rağmen, yüreği pak, ve gönlü dik kıyamdadır sözler. Bunu böyle bilsin artık sözlerimi eğip bükenler. Benim düşümde sağ selamet bir ömür kuruldu nasılsa. Kirpiklerinde gözlerini düğümleyen bir yargı bulunan gece, benim fısıldayan yüreğimden düşler kurgusunu. Ben susacaklarım bitmedikçe konuşmayacağım dedim durdum. Zorlandı gönlüm, zorlandı ruhum. Bir peltek söz çıktı dilimden belki. Niyetimdi asıl susmak. Ama döküldü ya bir şeyler yürekten, anlamadı kimse. Ben şimdi uzun uzun suskunluğa yatıyorum elimde öykülerimle. Buruk bir akıl üzre sakladığım gönlüm, artık aşikar cümleler kurmaktan korkuyor. Ne olur ey suskunluğu hilalinde nişan olmuş gece; derme şu gölgemi. Bırak ki; bir gülistana sakladığım bir avuç toprağım vermesin gülünü ele. Çünkü her kırılışında aynam, bir başkasını sürüyor karşıma. Bir başka çehre, bir başka maske. Hülyaları sürmeli uykum, yorgunluktan kalkmak istiyor artık. Gücüm kalmadı. Bu bir bıkkınlık anlaşılmasın. Güçsüzlük gönülde. Artık bir tünel görse; hep düşleri geliyor yüreciğimin aklına. Burası bir adam orası neresi dedi ya şair; evet ey düşümde büyüyen zaman; orası neresi. Ben burada ne oynuyorum bilmiyorum. Bir filiz var yüreğimde. Kökü sevda üzre aşk üzre mebni. Ben bunda bildim kendimi, bundayım; niyedir ki yine bundan korkuyorum. Bak sen gözlerimde kıvranan zaman; paragraf yapmaya bile gücüm kalmadı. Artık biliyor musun; öyle pek fazla “ve” bağlacı da kullanmıyorum susarken. Bütün susuyorum. Ona, buna, şuna değil. Her şeye. Yangınımdan küllenen her şeye. Limandan süzülen her şeye. Her şeye dair bir suskunluğum varamma unutma ey kıvrılmaktan durulmaya an bulamayan zaman; bir beste büyüyor derununda bir yerlerde sırrımın. Elbet dedik ya, derilir güller, gülistan olur hayat. Ben de suskunluğu bitiririm bu besteyle. Düş bu ya. Olur belki. Ama şimdi; ne zamana kadar olduğunu bilmediğim mestur sözlerimi çok düşünme. Dalgalarım koynumda kıyam ettiğim zaman uykumdan, sözlerimle düşerim çöllere. Um ki; o zaman aşikardır her şey. Sırat soylu hayatta; düşmekten korktukça durmamaktır sevmek. Ben şimdi; bir düş daha genişini bulunca yolların, kaldırımların giyineceğim üstüme onları ve çölleri. Şimdilik, gücüme giden buhranında zamanın, yalnız kalmayı bile becerememek. O kadar çoğuz ki. Konuşsan olmayacak kadar çok. Ben bir şiir söylencesi tutturup ruhumda yollanırım zamanın bağrına. Kimseyle olmaz işim batınında yüreğimde. Ne yazık ki; zahir bir hayattır tattığımız. Ve zahirimiz varsın böyle sezilsin. Elbet kuyulara da kulak verecek bir yürek çıkar bir gün. Ben o zamana kadar yüreğim döndükçe, söylenirim gönlümce. Varsın uğultu sanılsın. Kınımızda bir kılıç var adı sabır. Ve değil mi ki; hüsranı boğar ancak o. Şimdi gölgemi çekiyorum ruhuma ve gönlüme. Siz yaşayın durun öykünüzce. Gördüğünüz güllere selam söyleyin benden. Ve yaşayın durun hayat dediğiniz zan ile. Eyvallah…