Alîm: küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan Allah | Basîr: her şeyi gören ve müşahede eden ve varlıklara görme kabiliyeti veren Allah |
Fesübhanallah: “Allah’ı her türlü kusur, ayıp ve eksiklerden tenzih ederim” mânâsında kullanılıp hayret ve şaşkınlık ifadesi olarak kullanılır | Hakîm: herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah |
Kasıd: sonsuz ilim, irade ve ihtiyarıyla her şeyi bir gaye için yaratan Allah | Muhtar: ihtiyar ve irade sahibi Allah |
Mürîd: her şeyi istediği gibi, istediği zamanda ve keyfiyette yapan ve bir anda sonsuz şeyleri dilemekten âciz olmayan Allah | Semî: her şeyi işiten ve her bir varlığa kabiliyetine göre işitme duyuları veren Allah |
Sâni: her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah | Vâhid-i Ehad: bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi her bir varlıkta da tecellî eden Allah |
acib: hayret verici | ahval: haller, davranışlar |
alâmet: belirti, işaret | bâtın: bir şeyin görünmeyen, iç yüzü |
cihet: yön, taraf | delâlet etmek: delil olmak, işaret etmek |
derc etmek: içine yerleştirmek | dâire-i tasarruf: dilediği gibi tasarruf etme, tedbir ve idare etme dâiresi, bütün yaratılmışlar dâiresi olan kâinat |
erkân: rükünler; bir şeyi oluşturan esaslar, temel unsurlar | esas: temel |
etvar: haller, tavırlar | fesat şebekesi: bozgunculuk ve fenalık yapan düşünce ağı, akımı |
gayr-ı mütenahi: sonu olmayan | hevâ-i nefis: nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular |
hâvi: ihtiva eden, içine alan | ihrac: çıkarma |
ihtiyar: irade | imkân: olabilirlik, olasılık, ihtimal |
infaz edilme: yerine getirilme, uygulanma | irade: dileme, istek, kast etme |
ittifak: birleşme, birlik | i’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki! |
kesret: çokluk | meyyit: ölü |
muhâlât: olması imkânsız, akla uzak şeyler | nazar: akıl; akıl gözüyle bakmak, görmek |
nefiy: sürgün etme, uzaklaştırma | nefs-i emmâre: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu |
nev: çeşit, tür | nişan: işaret |
tabiat: (tabiat fikri) materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi | tehalüf: birbirinden farklı olma |
tevafuk: denk gelme, uygunluk | tevehhüm etmek: kuruntuya kapılmak, zannetmek |
teşekkül etme: oluşma, ortaya çıkma | teşkil etmek: oluşturmak |
vahşetli: ürküten, korku hissi veren bir şey | veçh: yüz |
zahir: açık, görünen | zulmetli: karanlıklı |
âlem-i İslâm: İslam dünyası | âşikâr: ap açık |
ünsiyetli: alışılan yakınlık hissi veren | şirk: Allah’a ortak koşma |