Konuya cevap cer

Cevap: Zerre - Sayfa: 237



İ’lem eyyühe’l-aziz! Şeytanın ilka etmekte olduğu vesveselerden biri:


“Yahu, şu koyun veya inek, eğer Kadîr ve Alîm-i Ezelînin nakşı, mülkü olmuş olsaydı, bu kadar miskin, biçare olmazlardı. Eğer bâtınlarında, içlerinde Alîm, Kadîr, Mürîd bir Sâniin kalemi çalışmış olsaydı, bu kadar câhil, yetim, miskin olmazlardı” diyen ve cinnî şeytanlara üstad olan ey şeytân-ı insî! Cenâb-ı Hak, herşeye lâyıkını veriyor. Ve maslahata göre veriyor. Eğer atâsı, in’âmı bu kaideden hariç olsaydı, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı, daha âlim olması lâzımdı. Ve senin parmağın içinde senin şuur ve iktidarından daha çok bir şuur, bir iktidar yaratırdı. Demek herşeyin bir haddi var. O şey, o had ile mukayyeddir.


Kader, herşeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir. Feyyaz-ı Mutlaktan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir. Mâlûmdur ki, dahilden harice süzülen cüz-ü ihtiyarî mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliyetin müsaadesiyle, hâkimiyet-i Esmânın nizam ve tekabülüyle feyz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir.


İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan, hikmetle yapılmış bir masnûdur. Ve Sâniin gayet hakîm olduğuna, yaptığı vuzuh-u delâletle, sanki mücessem bir hikmet-i nakkaşedir. Tecessüd etmiş bir ilm-i muhtardır. İncimad etmiş bir kudret-i basîre olduğu gibi, öyle bir fiilin mahsulüdür ki, istidadı irade ettiği şeyi kendisine veriyor.






Alîm: küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan AllahAlîm-i Ezelî: her şeyi hakkıyla bilen, ilmi her şeyi kuşatan Allah
Cenab-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahFeyyaz-ı Mutlak: yarattığı varlıklara pek çok feyiz, sınırsız bolluk ve bereket veren Allah
Kadîr: her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi AllahMürîd: her şeyi istediği gibi, istediği zamanda ve keyfiyette yapan ve bir anda sonsuz şeyleri dilemekten âciz olmayan Allah
Sâni: her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allahatâ: lütuf, bağış
azamet: büyüklük, yücelikbiçare: çaresiz
bâtın: bir şeyin görünmeyen iç yüzücinnî: cin taifesinden, cinlerden olan
cüz-ü ihtiyarî: çok az irade serbestliği, seçim gücüdahilden harice: içten dışa
feyz: ihsan, bağışgayet: çok
had: sınırhakîm: hikmetle iş yapan, hikmet sahibi
hariç: dışındahikmet: bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratılma
hikmet-i nakkaşe: nakış yapan bir hikmet, nakış ustası olan bir hikmethâkimiyet-i Esmâ: Allah’ın isimlerinin egemenliği, hâkim olması
iktidar: güç, kudretilka etmek: atma, bırakma, verme
ilm-i muhtar: seçim serbestliği bulunan ve bağımsız hareket eden bir ilim sahibiincimad etmek: donmak, katılaşmak; maddi yapıya bürünmek
in’âm: nimet vermeirade etmek: dilemek, istemek
istidad: mimarlık, aşçılık, kulluk gibi sayısız yetenekleri’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki!
kabiliyet: yetenekkader: Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak her şeyi bilip takdir etmesi, plânlaması
kaide: düstur, prensipkudret-i basîre: görünen kudret, iktidar
maahaza: bununla berabermahsul: hasıl olmuş, meydana gelmiş, netice, ürün
maslahat: fayda, gayemasnû: san’at eseri varlık
miskin: zavallı, muhtaç, çaresizmizan: ölçü, denge
mukayyed: sınırlımâlum: bilinen
mücessem: cisimleşmiş, maddî yapıya bürünmüşmülk: sahip olunan ve hükmedilen şey
müsaade: izinnakış: işleme, süsleme
nizam: düzentecessüd etmek: ceset şeklinde maddî varlık kazanmış, cisimleşmiş
tekabül: birbirine karşılık olma, bir ayna gibi karşısında olmavesvese: kuruntu, şüphe
vuzuh-u delâlet: ap açık gösterme, işaret etme, delil olmaâlim: bilgin
üstad: hocaşems: güneş
şeytân-ı insî: insanlardan olan şeytan, şeytan gibi olan insanşuur: bilinç, anlayış, idrak




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst