Konuya cevap cer

Cevap: Zerre - Sayfa: 238



Öyle bir in’âm ve ihsanın kesîfidir ki, bütün hâcâtına vakıftır. Öyle bir kaderin tersim ettiği bir surettir ki, bünyesine lâzım ve münasip şeyleri bilir, bu malûmatla herşeyin mâliki olan Mâlikinden nasıl tegafül eder? Ve bütün cinayetlerini bilen, hâcâtını gören, vâveylâlarını işiten Semî, Basîr, Alîm, Mücîb olarak üstünde bir Rakîbin bulunmamasını nasıl tevehhüm edebilir?


Ey nefs-i emmâre! Ne için kendini hariç tevehhüm ediyorsun? Eğer evâmire imtisal dairesinden çıkarsan, ya herkesin ayağını öpercesine müraat ve ihtiram etmeye mecbur olursun. Veya ehemmiyet vermeyerek zâlim-i ale’l-küll olacaksın. Bu yük ağırdır, taşıyamayacaksın, en iyisi, ecnebî olan şirki terk ile mülküllahın dairesine gir ki, rahat edesin. Ve illâ, sefineye binip yükünü arkasına alan ebleh adam gibi olacaksın.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir insanı yaratan Hâlıkın, âlemi müştemilâtıyla beraber yaratmasında bir bu’d, bir garabet yoktur. Zira, bir insanın yaratılışı, içerisinde bulunan eşyanın yaratılmasından ibaret olduğu gibi, âlemin de yaratılışı müştemilâtının yaratılışından ibarettir. Ve keza, insan, âleme bir enmuzec ve küçük bir fihristedir. Çünkü kavunun hâlıkı, çekirdeğinin hâlıkından başkası olması mümtenidir.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrünün günleri mâdud ve herşeyin fânidir. Öyleyse, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarf etme ki, fâni olmasın. Bâki şeylere sarf et ki, bâki kalsın.


Evet, yaşadığın ömürden dünyada göreceğin istifade ancak yüz sene olur. Bu yüz sene ömrünü yüz tane hurma çekirdeği farz edelim. Bu çekirdekler iska edilip






Alîm: küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan AllahBasîr: her şeyi gören ve müşahede eden ve varlıklara görme kabiliyeti veren Allah
Hâlık: her şeyi yaratan AllahMâlik: görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
Mücîb: bütün varlıkların her türlü istek ve ihtiyaçlarına cevap veren AllahRakîb:  bütün varlıkları görüp gözeten, koruyan, kendisinden hiçbir şey  gizlenip kaybolmayan ve yarattıklarından bir an bile gafil olmayan Allah
Semî: her şeyi işiten ve her bir varlığa kabiliyetine göre işitme duyuları veren Allahbeka: kalıcılık; dünyada kalma
bu’d: uzakbâki: devamlı, kalıcı, sonsuz
bünye: yapı; insanın maddi ve mânevî yapısıebleh: ahmak, akılsız
ecnebî: yabancıenmuzec: örnek, model
evâmir: emirlerfarz etmek: var saymak
fihriste: bir şeyin özeti, kapsamını gösteren özfâni: geçici, yok olucu
garabet: gariplik, şaşılacak durumhariç: dışarıda, emir dairesinin dışında
hâcât: ihtiyaçlarihsan: bağış, ikram, lütuf
ihtiram: saygı göstermeiktidar: güç, kudret
illâ: aksi haldeimtisal: emre uyma, itaat etme
in’âm: nimetlendirmeiska edilmek: sulanmak
istifade: faydalanma, yararlanmai’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki!
kader: Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak her şeyi bilip takdir ettiği, plânkesîf: yoğun; burada bütün nimetlerin insana bolca verilmesi, insanda yoğunlaşması kastediliyor
keza: aynı, bunun gibi, böylecemahdut: sınırlı
malûmat: bilgilermâdud: sayılı
mâlik: sahipmülküllah: Allah’ın mülkü
mümteni: olması imkânsız olan şeymünasip: uygun
müraat: gözetme, uymamüştemilât: içindekiler
nefs-i emmâre: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygusarf etmek: harcamak, kullanmak
sefine: gemisuret: biçim, şekil
tegafül etmek: gaflet etmek, habersiz olma; Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranmatersim etmek: resimlemek, çizmek 
tevehhüm etmek: kuruntuya kapılmak, zannetmekvakıf: bilen
vâveylâ: çığlık, feryadzâlim-i ale’l-küll: bütün varlıklara ve herşeye zulmeden
âlem: dünya, kâinatşirk: Allah’a ortak koşma




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst