Konuya cevap cer

Cevap: Zerre - Sayfa: 242



icadî  bir nescdir. Bir kısmı da tecellîyata bir nakıştır. Felâsifenin  dalâletince, icad ile nakış birdir. Ve o dükkân sahibi de mûcib-i  bizzattır.


İ’lem eyyühe’l-aziz! Enâniyetten neş’et eden şirk-i hafî katılaştığı  zaman esbab şirkine inkılâp eder. Bu da devam ederse küfre tahavvül  eder. Bu dahi devam ederse, tàtile, yani hâlıksızlığa incirar eder.  El-iyâzü billâh!


İ’lem eyyühe’l-aziz!  İnsanın hilkatinden maksat, mahfî hazine-i İlâhiyeyi keşif ile göstermek  ve Kadîr-i Ezelîye bir burhan, bir delil, bir mâkes-i nurânî olmakla  Cemâl-i Ezelînin tecellîsi için şeffaf bir mir’at, bir ayine olmaktır.  Hakikaten, semâvat, arz ve cibâlin hamlinden âciz kaldıkları emâneti  insan haml ettiği cihetle cilâlanmış, cilvelenmiş bir şekle girmiştir.  Çünkü, o emânetin mazmunlarından biri de, insanın sıfât-ı İlâhiyeyi  fehmetmek için bir vâhid-i kıyasî vazifesini görmektir. İnsanın  hilkatinden maksat bu gibi şeyler olduğu halde, kısm-ı ekserîsi perde  olurlar, sed olurlar. Vazifesi fetih ve açmak iken kapatıyor, bağlıyor.  Ziya ve ışığı neşir iken söndürüyor. Allah’ı tevhid etmek yerine şirk  yapıyor. Ve keza, nur-u iman ile Allah’a bakıp mülkü ona teslim  etmekle—îtikaden—mükellef iken, ene rasadıyla halka bakarak Allah’ın  mülkünü onlara taksim ediyor. Hakikaten 1 اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ جَهُولٌ 


İ’lem eyyühe’l-aziz! Ey nefis! Eğer takvâ ve amel-i salih ile Hâlıkını razı ettiysen,




[NOT]Dipnot-1 Gerçekten insan çok zâlim ve çok câhildir.


[/NOT]





Cemal-i Ezelî: ezelî ve sonsuz güzellik sahibi olan AllahHâlık: her şeyi yaratan Allah
Kadîr-i Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan ve her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi Allahamel-i salih: Allah için yapılan iyi işler
arz: dünyaburhan: güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cibâl: dağlarcihet: taraf, yön
cilvelenme: cilâlanma, parlamadalâlet: doğru ve hak yoldan sapkınlık
el-iyâzü billâh: Allah korusunene: ben, benlik
enâniyet: benlik, gururesbab: sebepler
esbab şirki: sebepleri Allah’a ortak koşmafehmetmek: anlamak
felâsife: felsefeciler, filozoflarfetih: açma
hakikaten: gerçektenhaml etme: yüklenme
hamlinden: yüklenmekden, üstlenmekdenhazine-i İlâhiye: İlahî hazine
hilkat: yaratılışhâlık: yaratıcı
icad: yaratma, var etmeicadî: yaratma ile ilgili
incirar: bir sonuca sürüklenme, sonuçlanmainkılâp etmek: değişmek, dönüşmek
i’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki!keza: yine, bunun gibi
keşif: gizli bir şeyi açığa çıkarma, bulmaküfür: inkâr ve inançsızlık
kısm-ı ekserî: büyük bir kısmımahfî: gizli, saklı
maksat: amaç, gayemazmun: bir şeyin içerdiği mânâ, kavram
mir’at: aynamâkes-i nurânî: nurlu ayna, nurun, ışığın yansıdığı yer
mûcib-i bizzat:   Cenab-ı Hakkın hâşâ iradesini yok sayarak “iradesiyle değil de varlığı   icabı herşeyi yapmaya mecbur olduğu” şeklindeki batıl görüş “güneş  ışık  vermeye mecburdur” gibimükellef: yükümlü, sorumlu
nakış: işleme, süslemenefis: insanı dâima zevk ve isteklere sevk eden duygu
nesc: dokumaneşir: yayma
neş’et etme: kaynaklanma, doğmanur-u iman: iman nuru, aydınlığı
rasad: dürbün, gözetleme aletised olma: engelleme, mâni olma
semâvat: göklersıfât-ı İlâhiye: Allah’ın sıfatları, mukaddes özellikleri, nitelikleri
tahavvül etmek: dönmek, dönüşmektaksim etmek: bölüştürmek, ayırmak
takvâ: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uymatecellî: belirme, görünme, yansıma
tecellîyat: tecelliler, yansımalartevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
tàtil: Cenab-ı Hakkın sıfatlarını inkâr etme, varlıkların Allah ile olan bağlarını kesme, yaratıcıyı kabul etmemevâhid-i kıyasî: ölçü birimi
ziya: ışık, parlaklıkâciz: güçsüz, zavallı, zayıf
îtikaden: inanç gereğişeffaf: saydam, parlak
şirk: ortak koşmaşirk-i hafî: gizli şirk, ortak koşma




Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst