Cemal-i Ezelî: ezelî ve sonsuz güzellik sahibi olan Allah | Hâlık: her şeyi yaratan Allah |
Kadîr-i Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan ve her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi Allah | amel-i salih: Allah için yapılan iyi işler |
arz: dünya | burhan: güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt |
cibâl: dağlar | cihet: taraf, yön |
cilvelenme: cilâlanma, parlama | dalâlet: doğru ve hak yoldan sapkınlık |
el-iyâzü billâh: Allah korusun | ene: ben, benlik |
enâniyet: benlik, gurur | esbab: sebepler |
esbab şirki: sebepleri Allah’a ortak koşma | fehmetmek: anlamak |
felâsife: felsefeciler, filozoflar | fetih: açma |
hakikaten: gerçekten | haml etme: yüklenme |
hamlinden: yüklenmekden, üstlenmekden | hazine-i İlâhiye: İlahî hazine |
hilkat: yaratılış | hâlık: yaratıcı |
icad: yaratma, var etme | icadî: yaratma ile ilgili |
incirar: bir sonuca sürüklenme, sonuçlanma | inkılâp etmek: değişmek, dönüşmek |
i’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki! | keza: yine, bunun gibi |
keşif: gizli bir şeyi açığa çıkarma, bulma | küfür: inkâr ve inançsızlık |
kısm-ı ekserî: büyük bir kısmı | mahfî: gizli, saklı |
maksat: amaç, gaye | mazmun: bir şeyin içerdiği mânâ, kavram |
mir’at: ayna | mâkes-i nurânî: nurlu ayna, nurun, ışığın yansıdığı yer |
mûcib-i bizzat: Cenab-ı Hakkın hâşâ iradesini yok sayarak “iradesiyle değil de varlığı icabı herşeyi yapmaya mecbur olduğu” şeklindeki batıl görüş “güneş ışık vermeye mecburdur” gibi | mükellef: yükümlü, sorumlu |
nakış: işleme, süsleme | nefis: insanı dâima zevk ve isteklere sevk eden duygu |
nesc: dokuma | neşir: yayma |
neş’et etme: kaynaklanma, doğma | nur-u iman: iman nuru, aydınlığı |
rasad: dürbün, gözetleme aleti | sed olma: engelleme, mâni olma |
semâvat: gökler | sıfât-ı İlâhiye: Allah’ın sıfatları, mukaddes özellikleri, nitelikleri |
tahavvül etmek: dönmek, dönüşmek | taksim etmek: bölüştürmek, ayırmak |
takvâ: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma | tecellî: belirme, görünme, yansıma |
tecellîyat: tecelliler, yansımalar | tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma |
tàtil: Cenab-ı Hakkın sıfatlarını inkâr etme, varlıkların Allah ile olan bağlarını kesme, yaratıcıyı kabul etmeme | vâhid-i kıyasî: ölçü birimi |
ziya: ışık, parlaklık | âciz: güçsüz, zavallı, zayıf |
îtikaden: inanç gereği | şeffaf: saydam, parlak |
şirk: ortak koşma | şirk-i hafî: gizli şirk, ortak koşma |