günlerime , eğik
yüreğime , soğuk
ve vakitsiz kopartılmış leylak rengi ...
dökülen ,
yağan ,
ıslatan ,
dilsiz damlalar yıllığıydı ,
biten
evvel zaman içiydi
yarını sokağa terk edilen dünlerin birinde
bu gündüm ben ...
ve duruyordum ....
gözlerimde “bu son olsun” bakışı
duruşumdaysa bekleşip duran gitmeler...…
susuyordum
dudaklarımdaki soğuktan
açamayan çiçekler gibiydi kelimeler
oysa ki susmak
bir şeyin anlatımı olsaydı
taş ...
her şeyin ...
tartışmasız en iyi anlatanı olurdu
değildi lakin
biliyordum …
ama
unutmuşum …
hatırlayacaktım …
bir
gün …değişen ruhları tanıma senesiydi
üçe kadar sayılıp açılan gözlerin, dört mevsim incinmişliğinde …
şarkılar söylenerek büyütülmemiş sardunyalar mevsimiydi
özlemli bakışların uğramadığı bir pencere dibinde
ve ilk kuruyanların birinde
duruyordum ben
ve sararıp, soluyordum
gözlerimde “bu son olsun” bakışı
duruşumdaysa bir başınalık
ve yağmur damlaları dökülüyordu gölgemin saçlarına yine
yüreğimeyse
kimsesizlik ülkesinden küller serpiliyordu
ve içimize her serpilen, ne yazık ki
yeşil bir umutla boy verip, büyümüyordu
ki sis, ağır aksak çökerken kirpiklerime
soğuk çoktan yerleşmişti bile iliklerime
ve ben için için
değiştirmek istiyordum artık
oysa başımı kaldırıp her bakışım ayrı bir güzellikti buluta
oysa gülüşüm belki de bir bardak suydu, yüreği susuz olana
ve oysa
ne sevmeye
ne de sevilmeye
başka bir kalbim yoktu
yalnızca bu ...
bir
tek
buydu ...
anlamıyordum …
ama …
anlıycaktım …
bir
gün …
eksilen şeyleri biriktirme senesiydi iç kırıklığı dökümlerinde
ve gün gün çoğalan hiçliğin, hasat zamanı …
düşmenin sonrası ...
yağmurun damlalarca yalnızlık senesiydi buluttan
ve hüznün avlusunda kırılmış akasya dalları, esip dinmiş yorgun bir lodostan …
gökyüzünün
mavisinden birazını yeryüzüne düşürüp
deniz oluşuna şahitliğimin, sonrasıydı
ki denizin birazını uçurup bulut olduğu bir günde
ve bulutun içini döktüğü bir yağmurun altında
ellerimi kalbime siper etmiş ,,,
ıslanıyordum ben
bir de içimden cümleler kuruyordum yağmura
yağmur diliyle ama yine kendi damlalarımla
“lütfen artık din”
“lütfen artık dur”
“lütfen
artık
yağma … ”
oysa yağmur
sadece yere düşene kadar yağmurdu ...
düştükten sonraysa
hiç ...
ve oysa ben
hani gözlerinde “bu son olsun” bakışıyla bekleyen
ve soran hala; “bir sonu var mı ? ”
fark etmiyordum
o son
bendim aslında
ve duruyordum adım gibi, ışıkla,karanlığın tam ortasında
nefesim, rıhtımdan gürültüsüz ayrılan gemi
ve her bir kirpiğim
bir mezar taşıymış
gözlerimde ölen güzel günlerin, anısına …
bilmiyordum …
ama
bilecektim …
bir
gün …
donmuş göllerde, ölmüş kuğular senesiydi
ve vakitsiz kopartılmış leylak rengi,
dökülen … yağan … ıslatan …
yüreğime eğik, günlerime soğuk yağan ey yağmur ! sen bil ki,
dindi bu şiir…dindi …
ve tekrar yağmayacak bir daha asla, bu yıla …
bulutum, bitti …