İkinci Mesele ki, kudret melekûtiyet-i eşyaya taallûk eder. Evet, kâinatın, ayna gibi, iki yüzü var: Biri mülk ciheti ki, aynanın renkli yüzüne benzer; diğeri melekûtiyet ciheti ki, aynanın parlak yüzüne benzer. Mülk ciheti ise, zıdların cevelângâhıdır; güzel, çirkin, hayır, şer, küçük, büyük, ağır, kolay gibi emirlerin mahall-i vürûdudur. İşte şunun içindir ki, Sâni-i Zülcelâl, esbâb-ı zâhirîyi, tasarrufât-ı kudretine perde etmiştir; tâ Dest-i Kudret, zâhir akla göre, hasis ve nâlâyık emirlerle bizzat mübâşereti görünmesin. Çünkü, azamet ve izzet, öyle ister. Fakat, o vesâit ve esbâba hakiki tesir vermemiştir; çünkü, Vahdet-i Ehadiyet öyle ister. Melekûtiyet ciheti ise her şeyde parlaktır, temizdir; teşahhusâtın renkleri, müzahrafâtları, ona karışmaz.
O cihet, vâsıtasız kendi Hâlıkına müteveccihtir.