Huseyni
Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 213
nida ile çağırıldıklarından, اُعْبُدُوا
1 emri devam, itaat, ihlâs, tevhid gibi, her tabakaya münasip bir mânâyı ifade eder.
﴾ رَبَّكُمْ
2﴿Rab ünvanı اُعْبُدُوا ile teklif edilen ibadete bir illet ve bir sebebe işarettir. Yani, “Sizin terbiyeniz Rabbinizin elinde olduğundan, daima Ona muhtaçsınız. Ve terbiyenize lâzım olan bütün levazımatı veren Odur. Onun, o nimetlerine şükür lâzımdır. Şükür ise ancak ibadettir.”
﴾ َلَّذِى خَلَقَكُمْ
3 ﴿ esmâ-i müphemeden olduğu için, merci ve medlûlü ancak sıla denilen dahil olduğu cümle ile malûm olur. Meselâ; اَلَّذِى جَاۤئَكَ
4 denildiği zaman, gelen adamın yalnız sana gelmekle malûmiyeti var, başka cihetten malûmiyeti yoktur. Binaenaleyh, burada رَبِّ kelimesinin اَلَّذِى ile vasıflandırılması Cenâb-ı Hakkın marifeti, hakikatiyle olmayıp ancak ef’âl ve âsârıyla olduğuna işarettir.
[SUB]
İcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden خَلَقَ
5 tâbiri, insanlardaki istidadın sedad ve istikametçe ibadete elverişli olduğuna işarettir. Ve keza ibadet, yaratılışın ücreti ve neticesidir. Bu itibarla sevap, ibadetin ücreti olmayıp, ancak Cenâb-ı Hakkın kereminden olduğuna işarettir.[/SUB]
﴾ وَاَلَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ
6 ﴿ Merci ve medlûlünün adem-i malûmiyetine delâlet
[NOT]Dipnot-1 İbadet ediniz.
Dipnot-2 Rabbiniz.
Dipnot-3 Sizi yaratan.
Dipnot-4 Size gelen.
Dipnot-5 Yarattı.
Dipnot-6 Sizden öncekileri de.
[/NOT]
nida ile çağırıldıklarından, اُعْبُدُوا
﴾ رَبَّكُمْ
﴾ َلَّذِى خَلَقَكُمْ
[SUB]
İcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden خَلَقَ
﴾ وَاَلَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ
[NOT]Dipnot-1 İbadet ediniz.
Dipnot-2 Rabbiniz.
Dipnot-3 Sizi yaratan.
Dipnot-4 Size gelen.
Dipnot-5 Yarattı.
Dipnot-6 Sizden öncekileri de.
[/NOT]
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah | Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah |
adem-i malûmiyet: bilinmemezlik, belirsizlik | binaenaleyh: bundan dolayı |
cihet: yön, taraf | delâlet: delil olma, gösterme |
ef’âl: fiiler, işler | esmâ-i müpheme: gr. ism-i mevsuller; mânâsı kapalı isimler; yalnız başına müstakil bir mânâ taşımayan ancak kendinden sonra gelen cümle ile (sıla cümlesi) birlikte bir mânâ içeren isimler |
hakikati: Zâtı, kendisi, aslı | icad: var etme, yaratma |
ihlâs: samimiyet | inşa: mevcut unsurlardan bir şey yapma, yaratma |
istidad: ruhî özellik, yetenek | istikamet: doğruluk |
itibarla: özellikle | kerem: cömertlik, ikram, bağış |
keza: bunun gibi | levazımat: gerekli şeyler, ihtiyaçlar |
malûm: bilinen, belli | marifet: Allah’ı bilme, tanıma |
medlûl: delâlet olunan, gösterilen mânâ | merci: bağlantılı olduğu yer, dönüş yeri |
mâlûmiyet: bilinir olma, bilinmişlik | nida: sesleniş |
sedad: doğruluk | sıla: gr. sıla cümlesi; Arapça’da “ellezî=öyleki” gibi müphem isimlerden hemen sonra gelip öncesini açıklayan cümle |
terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunluğa kavuşturma | tercihan: tercih olarak |
tevhîd: birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve ilân etme | tâbir: ifade, söz |
âsâr: eserler, varlıklar | اَلَّذِى: (bk. n-ḥ-v |