Huseyni
Müdavim
Cevap: Nübüvvet Hakkında - Sayfa: 241
ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam ve intizamla, mânâ-yı harfiyle Sâni ve nizâm-ı hakikîye istidlâl keyfiyetini öğretmek için nâzil olan bir kitaptır. Binaenaleyh, san’at, kasd, nizam, kâinatın her zerresinde bulunur, matlup hâsıl olur; teşekkülü nasıl olursa olsun bizim matlubumuza taallûku yoktur.
Febinaen alâ zâlik, madem ki Kur’ân’ın kâinattan bahsi istidlâl içindir ve delilin de müddeâdan evvel malûm olması şarttır ve delilin muhataplarca vuzuhu müstahsendir; bazı âyetlerin onların hissiyatına ve edebî malûmatlarına imâle etmesi ve benzetmesi, mukteza-yı belâgat ve irşad olmaz mı? Fakat bu âyetlerin, hissiyatlarına imâle etmesi meselesi o hissiyata kasten delâlet etmek için değildir. Ancak, kinaye kabilinden o hissiyatı okşamak içindir. Maahaza, hakikate ehl-i tahkiki isal için, karine ve emareler vaz edilmiştir. Meselâ, eğer Kur’ân-ı Kerim, makam-ı istidlâlde şöylece demiş olsaydı ki: “Ey insanlar! Güneşin zahirî hareketiyle hakikî sükûnuna ve arzın zahirî sükûnuyla hakikî hareketine ve yıldızlar arasında câzibe-i umumiyenin garibelerine ve elektriğin acîbelerine ve yetmiş unsur arasında hasıl olan imtizacata ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi harika şeylerden Cenâb-ı Hakkın herşeye kàdir olduğunu anlayasınız” deseydi, delil, müddeâdan binlerce derece daha hafî, daha müşkül olurdu. Halbuki, delilin müddeâdan daha hafî olması, makam-ı istidlâle uymaz. Maahaza, onların hissiyatına imâle edilen âyetler kinaye kabilinden olup, ifade ettikleri zahirî mânâları sıdk veya kizbe medar olamaz.
ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam ve intizamla, mânâ-yı harfiyle Sâni ve nizâm-ı hakikîye istidlâl keyfiyetini öğretmek için nâzil olan bir kitaptır. Binaenaleyh, san’at, kasd, nizam, kâinatın her zerresinde bulunur, matlup hâsıl olur; teşekkülü nasıl olursa olsun bizim matlubumuza taallûku yoktur.
Febinaen alâ zâlik, madem ki Kur’ân’ın kâinattan bahsi istidlâl içindir ve delilin de müddeâdan evvel malûm olması şarttır ve delilin muhataplarca vuzuhu müstahsendir; bazı âyetlerin onların hissiyatına ve edebî malûmatlarına imâle etmesi ve benzetmesi, mukteza-yı belâgat ve irşad olmaz mı? Fakat bu âyetlerin, hissiyatlarına imâle etmesi meselesi o hissiyata kasten delâlet etmek için değildir. Ancak, kinaye kabilinden o hissiyatı okşamak içindir. Maahaza, hakikate ehl-i tahkiki isal için, karine ve emareler vaz edilmiştir. Meselâ, eğer Kur’ân-ı Kerim, makam-ı istidlâlde şöylece demiş olsaydı ki: “Ey insanlar! Güneşin zahirî hareketiyle hakikî sükûnuna ve arzın zahirî sükûnuyla hakikî hareketine ve yıldızlar arasında câzibe-i umumiyenin garibelerine ve elektriğin acîbelerine ve yetmiş unsur arasında hasıl olan imtizacata ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi harika şeylerden Cenâb-ı Hakkın herşeye kàdir olduğunu anlayasınız” deseydi, delil, müddeâdan binlerce derece daha hafî, daha müşkül olurdu. Halbuki, delilin müddeâdan daha hafî olması, makam-ı istidlâle uymaz. Maahaza, onların hissiyatına imâle edilen âyetler kinaye kabilinden olup, ifade ettikleri zahirî mânâları sıdk veya kizbe medar olamaz.
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah | Sâni: herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah |
acîbe: hayret verici şey | arz: yeryüzü, dünya |
binaenaleyh: bundan dolayı | câzibe-i umumiye: genel çekim kanunu |
delâlet: delil olma, gösterme | edebî: edebiyatla ilgili |
ehl-i tahkik: gerçeği araştıran ve delilleriyle bilen âlimler | emare: belirti, işaret |
febinâen alâ zâlik: buna binaen, bundan dolayı | garibe: şaşırtıcılık, hayret verici özellik, etki gibi şeyler |
hafî: gizli, kapalı, örtülü | hakikat: gerçek, doğru |
hakiki: gerçek | hissiyat: duygular, hisler |
hâsıl olma: meydana gelme | imtizac: birleşme, kaynaşma |
imâle: meylettirme, benzetme yoluyla yakınlaştırma | intizam: düzenlilik |
irşad: doğru yol gösterme | isal: ulaştırma, eriştirme |
istidlâl: delil getirme, akıl yürütme | kabil: tür, çeşit, gibi |
karine: bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ipucu, ek belirti | kasd: kasıt |
kasten: bizzat, kasıtlı olarak | kinaye: bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, onun dışında başka bir mânâda kullanma san’atı |
kizb: yalan | kozmoğrafya: astronomi, gök bilimi |
kàdir olma: her şeye gücü yetme, iktidar sahibi olma | kâinat: evren, yaratılmış herşey |
maahaza: bununla beraber, bununla birlikte | makam-ı istidlâl: delil getirme makamı, delil getirme mevkii |
malumât: bilgiler | malûm olma: bilinme, belli olma |
matlup: istek, istenilen | medar olma: sebep, vesile olma |
muhatap: hitap edilen | mukteza-yı belâğat: belâğatın gereği |
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey | mânâ-yı harfî: harf gibi bir şeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı |
müddeâ: iddia edilen şey; delil getirilip ispat edilmeye çalışılan şey | müstahsen: güzel karşılanan, beğenilen |
müşkül: zor, anlaşılması güç | nizam: düzen |
nizâm-ı hakikî: gerçek nizam, düzen | nâzil olan: inen, indirilen |
sükûn: hareketsiz durma; sâkinlik | sıdk: doğruluk |
taallûk: ilgili, alâkalı olma | teşekkül: oluşum |
unsur: element | vuzuh: açıklık |
zahirî: görünene ait, açıkça ortada olan, bir şeyin dış yüzüyle ilgili | zerre: atom, en küçük madde parçası |