Güzel ifade edilmiş ,acz,fakr ve kusurdan ne anlamayız tabi bu kavramları anlatılanla sınırlamamalıyız.
[BILGI]"Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez..."Bediüzzaman Hazretleri bu özelliklerin üzerinde önemle durur. Çünkü kendisi bu üç özelliği kulluğun esası olarak görmektedir. Yani, insan bunların şuuruna varmakla kullukta mertebe kat etmeye başlar. Rabb'ine karşı tesbih, hamd ve tekbir görevlerini yerine getirir.
İnsan nefsi bu üçüyle yoğrulmuştur
Acz, fakr ve kusur insanın kendisinden ayrılmayan üç temel özelliğidir. Nefsin mahiyeti bu üçüyle yoğrulmuştur. Kusur, noksanlık mânâsına gelir ve kemâlin zıddıdır. Kusur denilince, genellikle hata ve günahlar hatıra gelir. Böyle olmakla birlikte, kusur sadece bunlara mahsus değildir. İnsanın acıkması, yorulması, uyuması, hastalanması, ihtiyarlaması, iradesinin cüzi olması, yani bir anda iki şey irade edememesi, iki şeyi birlikte düşünememesi, aynı anda iki farklı yöne bakamayışı gibi noksanlıklarıdır.
Fakirlik sadece servetten yoksunluk değildir
Fakr, muhtaç olma manasına gelir. Konuşmalarımızda 'fakr' denilince genellikle servetten mahrumiyeti anlarız. Yani, maddî imkânlardan mahrum olanlara 'fakir' deriz. Hâlbuki zengin olsun fakir olsun bütün insanların sonsuz denecek kadar ortak ihtiyaçları vardır, bu yönüyle aslında herkes son derece fakirdir. Buna göre, fakr denilince, "insanın göze, kulağa, ele, ayağa, havaya, suya, güneşe, geceye, gündüze, atmosfere, bedeninde görev yapan her organa ve çevresini kuşatan bütün eşyaya muhtaç olması" anlaşılmalıdır.
Acz'e gelince, bu kavramı, insanın, muhtaç olduğu dâhilî ve haricî nimetlerden hiçbirini yapacak güce sahip olmaması şeklinde anlamak gerekir. Dünyayı döndürmeye yahut kanın deveranını sağlamaya güç yetirememe noktasında, bir bebekle en kuvvetli bir insanın, hiç mi hiç farkı yoktur. Bu işler, bir İlâhî kudret tarafından görülmekte, icra edilmektedir.
İnsan acz, fakr ve kusurunu görmeli
[/BILGI]