Bizim seyyahın ikinci menzilde gördüğü
BEŞİNCİ HAKİKAT:
Kâinatın mecmuunda ve erkânında ve eczasında ve her mevcudunda bir intizam-ı ekmelin bulunması ve o memleket-i vasianın tedvir ve idaresine medar olan ve heyet-i umumiyesine taalluk eden maddeler ve vazifedarlar birer vâhid olması ve o haşmetli şehir ve meşherde tasarruf eden isimler ve fiiller, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet ve vâhid ve heryerde aynı isim ve aynı fiil olmakla beraber, herşeyi veya ekser eşyayı ihataları ve şümulleri.. ve o zînetli sarayın tedbirine ve şenlenmesine ve binasına medar olan unsurlar ve neviler, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet-i vâhide ve her yerde aynı unsur ve aynı nevi bulunmakla beraber zeminin yüzünü ve ekserîsini intişar ile ihata etmeleri.. elbette bedahetle ve zaruretle iktiza eder ve delalet eder ve şehadet eder ve gösterir ki; bu kâinatın sâni'i ve müdebbiri ve bu memleketin sultanı ve mürebbisi ve bu sarayın sahibi ve bânisi birdir; tektir, vâhiddir, ehaddir. Misli ve naziri olamaz ve veziri ve muini yoktur. Şeriki ve zıddı olamaz, aczi ve kusuru yoktur.
Evet intizam tam bir vahdettir, bir tek nazzamı ister. Münakaşaya medar olan şirki kaldırmaz.
Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî ve senevî deveranından tâ insanın sîmasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvatın deveranına ve cereyanına kadar, küllî olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir intizam var. Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve icad suretiyle elini hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar. Belki yalnız kabul ederler, mazhar ve münfail olurlar.
Ve madem tanzim etmek ve bilhâssa gayeleri takib etmek ve maslahatları gözeterek bir intizam vermek, yalnız ilim ve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.. elbette ve her halde, bu hikmetperverane intizam ve bu gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz intizamat-ı mahlukat, bedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu mevcudatın hâlıkı ve müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır. Her şey onun kudretiyle vücuda gelir, onun iradesiyle birer vaziyet-i mahsusa alır ve onun ihtiyarıyla bir suret-i muntazama giyer.
Hem madem bu misafirhane-i dünyanın sobalı lâmbası birdir ve ruznameli kandili birdir ve rahmetli süngeri birdir ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli tarlası birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ bin bir birler kadar... Elbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki; bu misafirhanenin sâni'i ve sahibi birdir. Hem gayet kerim ve misafirperverdir ki; bu yüksek ve büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip istirahatlarına çalıştırıyor.
Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve nakışları ve cilveleri görünen "Hakîm, Rahîm, Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler ve "hikmet ve rahmet ve inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler. Her yerde aynı isim, aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet mertebede, hem ihatalıdırlar. Hem birbirinin nakşını öyle tekmil ederler ki; güya o isimler ve o fiiller ittihad edip, kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve hikmet ayn-ı inayet ve hayat oluyor.
Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı sistemde tasarrufatları görünüyor. Elbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen şümullü fiillerin fâili birdir; tektir, vâhiddir, ehaddir. Âmennâ ve saddaknâ!
Hem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan unsurlar zemini ihata ederler. Ve mahlukattan, vahdeti gösteren çeşit çeşit sikkeleri taşıyan nevilerin herbiri bir iken rûy-i zeminde intişar edip istila ederler. Elbette bedahetle isbat eder ki; o unsurlar müştemilatıyla ve o neviler efradıyla bir tek zâtın malıdır, mülküdür. Ve öyle bir Vâhid-i Kadîr'in masnuları ve hizmetkârlarıdır ki; o koca istilacı unsurları, gayet itaatli bir hizmetçi ve o zeminin her tarafına dağılan nevileri gayet intizamlı bir nefer hükmünde istihdam eder.
Bu hakikat dahi Risalet-ün Nur'da isbat ve izah edildiğinden, burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.
Bizim yolcu, bu beş hakikatten aldığı feyz-i imanî ve zevk-i tevhidî neş'esiyle müşahedatını hülâsa ve hissiyatını tercüme ederek, kalbine diyor:
Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine! Hâme-i zerrîn-i kudret, gör ne tasvir eylemiş. Kalmamış bir nokta-yı muzlim çeşm-i dil erbabına, Sanki âyâtın Huda, nur ile tahrir eylemiş.
Hem bil ki:
Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud, Sütur-u hâdisat-ı dehrdir âsâr-ı nâma'dud. Yazılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatta Mücessem lafz-ı manidardır, âlemde her mevcud.
Hem dinle:
ﭼُﻮ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﻫَﺮْﺷَﻰْ ﺩَﻣَﺎﺩَﻡْ ﺟُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻖْ ﺳَﺮَﺍﺳَﺮْ ﮔُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻰْ
ﻧَﻌَﻢْ ﻭَ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻟَﻪُ ﺍَﻳَﺔٌ ﺗَﺪُﻝُّ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻧَّﻪُ ﻭَﺍﺣِﺪٌ
diyerek, kalbiyle beraber nefsi dahi tasdik ederek "Evet, evet" dediler.
İşte dünya misafiri ve kâinat seyyahının ikinci menzilde müşahede ettiği beş hakikat-ı tevhidiyeye kısa bir işaret olarak, Birinci Makam'ın ikinci bâbında, ikinci menzile ait böyle denilmiş:
ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟْﻜِﺒْﺮِﻳَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻈَﻤَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻝِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻇُﻬُﻮﺭِ ﺍﻟْﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺑِﺎﻟْﺎِﻃْﻠﺎَﻕِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡُ ﺍﻟﻨِّﻬَﺎﻳَﺔِ ﻟﺎَ ﺗُﻘَﻴِّﺪُﻫَﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓُ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔُ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍِﻳﺠَﺎﺩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻭَ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎِﺗْﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ﻭَ ﺍِﺑْﺪَﺍﻉُ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﻤَﺒْﺬُﻭﻟِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻭَ ﻏُﻠُﻮِّ ﺍﻟْﻘِﻴْﻤَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻭُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻌِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﻌِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪَﺍﺧُﻞِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﺳَﺒَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺕِ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﻓِﻴَﺔِ ﻟﻠِﺸِّﺮْﻛَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﻭَﺣْﺪَﺓِ ﻣَﺪَﺍﺭَﺍﺕِ ﺗَﺪَﺍﺑِﻴﺮِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺍﻟﺪَّﺍﻟَّﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺣْﺪَﺓِ ﺻَﺎﻧِﻌِﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻭَﺣْﺪَﺓُ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺼَﺮِّﻓَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻄَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻭَﺣْﺪَﺓُ ﺍﻟْﻌَﻨَﺎﺻِﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﺸِﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻮْﻟِﻴَﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ
BEŞİNCİ HAKİKAT:
Kâinatın mecmuunda ve erkânında ve eczasında ve her mevcudunda bir intizam-ı ekmelin bulunması ve o memleket-i vasianın tedvir ve idaresine medar olan ve heyet-i umumiyesine taalluk eden maddeler ve vazifedarlar birer vâhid olması ve o haşmetli şehir ve meşherde tasarruf eden isimler ve fiiller, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet ve vâhid ve heryerde aynı isim ve aynı fiil olmakla beraber, herşeyi veya ekser eşyayı ihataları ve şümulleri.. ve o zînetli sarayın tedbirine ve şenlenmesine ve binasına medar olan unsurlar ve neviler, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet-i vâhide ve her yerde aynı unsur ve aynı nevi bulunmakla beraber zeminin yüzünü ve ekserîsini intişar ile ihata etmeleri.. elbette bedahetle ve zaruretle iktiza eder ve delalet eder ve şehadet eder ve gösterir ki; bu kâinatın sâni'i ve müdebbiri ve bu memleketin sultanı ve mürebbisi ve bu sarayın sahibi ve bânisi birdir; tektir, vâhiddir, ehaddir. Misli ve naziri olamaz ve veziri ve muini yoktur. Şeriki ve zıddı olamaz, aczi ve kusuru yoktur.
Evet intizam tam bir vahdettir, bir tek nazzamı ister. Münakaşaya medar olan şirki kaldırmaz.
Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî ve senevî deveranından tâ insanın sîmasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvatın deveranına ve cereyanına kadar, küllî olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir intizam var. Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve icad suretiyle elini hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar. Belki yalnız kabul ederler, mazhar ve münfail olurlar.
Ve madem tanzim etmek ve bilhâssa gayeleri takib etmek ve maslahatları gözeterek bir intizam vermek, yalnız ilim ve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.. elbette ve her halde, bu hikmetperverane intizam ve bu gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz intizamat-ı mahlukat, bedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu mevcudatın hâlıkı ve müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır. Her şey onun kudretiyle vücuda gelir, onun iradesiyle birer vaziyet-i mahsusa alır ve onun ihtiyarıyla bir suret-i muntazama giyer.
Hem madem bu misafirhane-i dünyanın sobalı lâmbası birdir ve ruznameli kandili birdir ve rahmetli süngeri birdir ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli tarlası birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ bin bir birler kadar... Elbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki; bu misafirhanenin sâni'i ve sahibi birdir. Hem gayet kerim ve misafirperverdir ki; bu yüksek ve büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip istirahatlarına çalıştırıyor.
Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve nakışları ve cilveleri görünen "Hakîm, Rahîm, Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler ve "hikmet ve rahmet ve inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler. Her yerde aynı isim, aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet mertebede, hem ihatalıdırlar. Hem birbirinin nakşını öyle tekmil ederler ki; güya o isimler ve o fiiller ittihad edip, kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve hikmet ayn-ı inayet ve hayat oluyor.
Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı sistemde tasarrufatları görünüyor. Elbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen şümullü fiillerin fâili birdir; tektir, vâhiddir, ehaddir. Âmennâ ve saddaknâ!
Hem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan unsurlar zemini ihata ederler. Ve mahlukattan, vahdeti gösteren çeşit çeşit sikkeleri taşıyan nevilerin herbiri bir iken rûy-i zeminde intişar edip istila ederler. Elbette bedahetle isbat eder ki; o unsurlar müştemilatıyla ve o neviler efradıyla bir tek zâtın malıdır, mülküdür. Ve öyle bir Vâhid-i Kadîr'in masnuları ve hizmetkârlarıdır ki; o koca istilacı unsurları, gayet itaatli bir hizmetçi ve o zeminin her tarafına dağılan nevileri gayet intizamlı bir nefer hükmünde istihdam eder.
Bu hakikat dahi Risalet-ün Nur'da isbat ve izah edildiğinden, burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.
Bizim yolcu, bu beş hakikatten aldığı feyz-i imanî ve zevk-i tevhidî neş'esiyle müşahedatını hülâsa ve hissiyatını tercüme ederek, kalbine diyor:
Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine! Hâme-i zerrîn-i kudret, gör ne tasvir eylemiş. Kalmamış bir nokta-yı muzlim çeşm-i dil erbabına, Sanki âyâtın Huda, nur ile tahrir eylemiş.
Hem bil ki:
Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud, Sütur-u hâdisat-ı dehrdir âsâr-ı nâma'dud. Yazılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatta Mücessem lafz-ı manidardır, âlemde her mevcud.
Hem dinle:
ﭼُﻮ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﻫَﺮْﺷَﻰْ ﺩَﻣَﺎﺩَﻡْ ﺟُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻖْ ﺳَﺮَﺍﺳَﺮْ ﮔُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻰْ
ﻧَﻌَﻢْ ﻭَ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻟَﻪُ ﺍَﻳَﺔٌ ﺗَﺪُﻝُّ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻧَّﻪُ ﻭَﺍﺣِﺪٌ
diyerek, kalbiyle beraber nefsi dahi tasdik ederek "Evet, evet" dediler.
İşte dünya misafiri ve kâinat seyyahının ikinci menzilde müşahede ettiği beş hakikat-ı tevhidiyeye kısa bir işaret olarak, Birinci Makam'ın ikinci bâbında, ikinci menzile ait böyle denilmiş:
ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟْﻜِﺒْﺮِﻳَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻈَﻤَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻝِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻇُﻬُﻮﺭِ ﺍﻟْﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺑِﺎﻟْﺎِﻃْﻠﺎَﻕِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡُ ﺍﻟﻨِّﻬَﺎﻳَﺔِ ﻟﺎَ ﺗُﻘَﻴِّﺪُﻫَﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓُ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔُ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍِﻳﺠَﺎﺩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻭَ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎِﺗْﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ﻭَ ﺍِﺑْﺪَﺍﻉُ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﻤَﺒْﺬُﻭﻟِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻭَ ﻏُﻠُﻮِّ ﺍﻟْﻘِﻴْﻤَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻭُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻌِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﻌِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪَﺍﺧُﻞِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﺳَﺒَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺕِ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﻓِﻴَﺔِ ﻟﻠِﺸِّﺮْﻛَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓُ ﻭَﺣْﺪَﺓِ ﻣَﺪَﺍﺭَﺍﺕِ ﺗَﺪَﺍﺑِﻴﺮِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺍﻟﺪَّﺍﻟَّﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺣْﺪَﺓِ ﺻَﺎﻧِﻌِﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻭَﺣْﺪَﺓُ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺼَﺮِّﻓَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻄَﺔِ .. ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻭَﺣْﺪَﺓُ ﺍﻟْﻌَﻨَﺎﺻِﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﺸِﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻮْﻟِﻴَﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ