Yirmibeşinci Söz - Sayfa 608
çıkıp külliyet kesb eder. Ve bu asırda o küllinin tam bir ferdi Risale-in Nur ve şakirtleridir diye hissettim.
Evet, Kur’ân’ın hitabı, evvelâ Mütekellim-i Ezelînin rububiyet-i âmmesinin geniş makamından, hem nev-i beşer, belki kâinat namına muhatap olan zâtın geniş makamından, hem umum nev-i beşer ve benî Âdemin bütün asırlarda irşadlarının gayet vüs’atli makamından, hem dünya ve âhiretin, arz ve semâvâtın, ezel ve ebedin ve Hâlık-ı Kâinatın rububiyetine ve bütün mahlûkatın tedbirine dair kavânin-i İlâhiyenin gayet yüksek ve ihatalı beyanatının geniş makamından aldığı vüs’at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle, o hitap öyle bir yüksek i’câz ve şümûl gösterir ki, ders-i Kur’ân’ın, muhataplarından en kesretli taife olan tabaka-i avâmın basit fehimlerini okşayan zâhirî ve basit mertebesi dahi, en ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düsturun efradı olarak her asra ve her tabakaya hitap ederek taze nazil oluyor. Ve bilhassa çok tekrarlaاَلظَّالِمِينَ.. اَلظَّالِمِينَ.. deyip tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i semâviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine, kavm-i Âd ve Semûd ve Firavun’un başlarına gelen azaplar ile baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imana, İbrahim (a.s.) ve Mûsâ (a.s.) gibi enbiyanın necatlarıyla tesellî veriyor.
Evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar, canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayattar bir acip âlem ve mevcut
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)</td><td>Fir’avun: (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>Hâlık-ı Kâinat: evreni ve içindeki herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-v-n)</td><td>Mûsâ (a.s.): (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>Mütekellim-i Ezelî: ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah (bk. k-l-m</td><td>Semûd: [bk. bilgiler – Salih (a.s.)]</td></tr><tr><td>acip: hayret verici, şaşırtıcı</td><td>ademistan: yokluk ülkesi, yeri</td></tr><tr><td>arz: dünya</td><td>benî Adem: Âdemoğulları, insanlar</td></tr><tr><td>beyan: açıklama (bk. b-y-n)</td><td>beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n)</td></tr><tr><td>bilhassa: özellikle</td><td>cihet: taraf, yön</td></tr><tr><td>dehşetli: korkunç, ürkütücü</td><td>ders-i Kur’ân: Kur’ân dersi</td></tr><tr><td>düstur: kâide, kural</td><td>efrad: fertler, bireyler (bk. f-r-d)</td></tr><tr><td>ehl-i iman: iman edenler, mü’minler (bk. e-m-n)</td><td>elîm: acıklı, üzücü</td></tr><tr><td>emsalsiz: benzersiz (bk. m-s̱-l)</td><td>enbiya: nebiler, peygamberler (bk. n-b-e)</td></tr><tr><td>ezel ve ebed: başlangıcı ve sonu olmama, öncesizlik ve sonsuzluk (bk. e-s-l; e-b-d)</td><td>fehim: anlayış, kavrayış</td></tr><tr><td>gayet: son derece</td><td>güya: sanki</td></tr><tr><td>hayattar: canlı (bk. ḥ-y-y)</td><td>hikâye-i tarihiye: tarihî hikâye </td></tr><tr><td>ihata: kapsama, kuşatma</td><td>irşad: doğru yol gösterme (bk. r-ş-d)</td></tr><tr><td>i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z)</td><td>karn: asır, çağ</td></tr><tr><td>kavm-i Âd: [bk. bilgiler – Hûd (a.s.)]</td><td>kavânin-i İlâhiye: İlâhî kanunlar (bk. ḳ-n-n; e-l-h)</td></tr><tr><td>kesb etmek: kazanmak</td><td>kesretli: çok, fazla (bk. k-s̱-r)</td></tr><tr><td>külliyet: tür hâlinde olma; bir cinsin bütün ferdlerini kapsamına alma (bk. k-l-l)</td><td>küllî: fertlerden oluşan topluluk, tür, cins (bk. k-l-l)</td></tr><tr><td>kıssa: ibretli hikâye</td><td>mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>mazlum: zulme uğramış (bk. ẓ-l-m)</td><td>mevcut: var (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>mezaristan: mezarlık</td><td>muhatap: hitap edilen (bk. ḫ-ṭ-b)</td></tr><tr><td>musibet-i semâviye ve arziye: gökten ve yerden gelen musibetler, felâketler—sel ve deprem gibi (bk. s-m-v)</td><td>nam: ad</td></tr><tr><td>nazar-ı gaflet ve dalâlet: iman hakikatlerine karşı duyarsız davranan ve hak yoldan sapanların bakışı (bk. n-ẓ-r; ğ-f-l; ḍ-l-l)</td><td>necat: kurtuluş (bk. n-c-v)</td></tr><tr><td>nev-i beşer: insanlık türü, insanlar</td><td>nâzil olmak: inmek (bk. n-z-l)</td></tr><tr><td>rububiyet/rububiyet-i âmme: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)</td><td>sahife-i ibret: ibret sayfası</td></tr><tr><td>semavat: gökler (bk. s-m-v)</td><td>tabaka-i avâm: halk tabakası</td></tr><tr><td>taife: grup, topluluk</td><td>tedbir: idare etme, önlem olarak yönetme (bk. d-b-r)</td></tr><tr><td>ulviyet: yücelik, yükseklik</td><td>ulvî: yüksek</td></tr><tr><td>umum: bütün</td><td>vahşet: ürküntü, korku</td></tr><tr><td>vüs’at: genişlik</td><td>zâhirî: görünürde (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td>âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat (bk. e-ḫ-r)</td><td>İbrahim (a.s.): (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>şakirt: öğrenci</td><td>şümûl: kapsamlılık, kuşatıcılık</td></tr></tbody></table>
çıkıp külliyet kesb eder. Ve bu asırda o küllinin tam bir ferdi Risale-in Nur ve şakirtleridir diye hissettim.
Evet, Kur’ân’ın hitabı, evvelâ Mütekellim-i Ezelînin rububiyet-i âmmesinin geniş makamından, hem nev-i beşer, belki kâinat namına muhatap olan zâtın geniş makamından, hem umum nev-i beşer ve benî Âdemin bütün asırlarda irşadlarının gayet vüs’atli makamından, hem dünya ve âhiretin, arz ve semâvâtın, ezel ve ebedin ve Hâlık-ı Kâinatın rububiyetine ve bütün mahlûkatın tedbirine dair kavânin-i İlâhiyenin gayet yüksek ve ihatalı beyanatının geniş makamından aldığı vüs’at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle, o hitap öyle bir yüksek i’câz ve şümûl gösterir ki, ders-i Kur’ân’ın, muhataplarından en kesretli taife olan tabaka-i avâmın basit fehimlerini okşayan zâhirî ve basit mertebesi dahi, en ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düsturun efradı olarak her asra ve her tabakaya hitap ederek taze nazil oluyor. Ve bilhassa çok tekrarlaاَلظَّالِمِينَ.. اَلظَّالِمِينَ.. deyip tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i semâviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine, kavm-i Âd ve Semûd ve Firavun’un başlarına gelen azaplar ile baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imana, İbrahim (a.s.) ve Mûsâ (a.s.) gibi enbiyanın necatlarıyla tesellî veriyor.
Evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar, canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayattar bir acip âlem ve mevcut
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)</td><td>Fir’avun: (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>Hâlık-ı Kâinat: evreni ve içindeki herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-v-n)</td><td>Mûsâ (a.s.): (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>Mütekellim-i Ezelî: ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah (bk. k-l-m</td><td>Semûd: [bk. bilgiler – Salih (a.s.)]</td></tr><tr><td>acip: hayret verici, şaşırtıcı</td><td>ademistan: yokluk ülkesi, yeri</td></tr><tr><td>arz: dünya</td><td>benî Adem: Âdemoğulları, insanlar</td></tr><tr><td>beyan: açıklama (bk. b-y-n)</td><td>beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n)</td></tr><tr><td>bilhassa: özellikle</td><td>cihet: taraf, yön</td></tr><tr><td>dehşetli: korkunç, ürkütücü</td><td>ders-i Kur’ân: Kur’ân dersi</td></tr><tr><td>düstur: kâide, kural</td><td>efrad: fertler, bireyler (bk. f-r-d)</td></tr><tr><td>ehl-i iman: iman edenler, mü’minler (bk. e-m-n)</td><td>elîm: acıklı, üzücü</td></tr><tr><td>emsalsiz: benzersiz (bk. m-s̱-l)</td><td>enbiya: nebiler, peygamberler (bk. n-b-e)</td></tr><tr><td>ezel ve ebed: başlangıcı ve sonu olmama, öncesizlik ve sonsuzluk (bk. e-s-l; e-b-d)</td><td>fehim: anlayış, kavrayış</td></tr><tr><td>gayet: son derece</td><td>güya: sanki</td></tr><tr><td>hayattar: canlı (bk. ḥ-y-y)</td><td>hikâye-i tarihiye: tarihî hikâye </td></tr><tr><td>ihata: kapsama, kuşatma</td><td>irşad: doğru yol gösterme (bk. r-ş-d)</td></tr><tr><td>i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z)</td><td>karn: asır, çağ</td></tr><tr><td>kavm-i Âd: [bk. bilgiler – Hûd (a.s.)]</td><td>kavânin-i İlâhiye: İlâhî kanunlar (bk. ḳ-n-n; e-l-h)</td></tr><tr><td>kesb etmek: kazanmak</td><td>kesretli: çok, fazla (bk. k-s̱-r)</td></tr><tr><td>külliyet: tür hâlinde olma; bir cinsin bütün ferdlerini kapsamına alma (bk. k-l-l)</td><td>küllî: fertlerden oluşan topluluk, tür, cins (bk. k-l-l)</td></tr><tr><td>kıssa: ibretli hikâye</td><td>mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>mazlum: zulme uğramış (bk. ẓ-l-m)</td><td>mevcut: var (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>mezaristan: mezarlık</td><td>muhatap: hitap edilen (bk. ḫ-ṭ-b)</td></tr><tr><td>musibet-i semâviye ve arziye: gökten ve yerden gelen musibetler, felâketler—sel ve deprem gibi (bk. s-m-v)</td><td>nam: ad</td></tr><tr><td>nazar-ı gaflet ve dalâlet: iman hakikatlerine karşı duyarsız davranan ve hak yoldan sapanların bakışı (bk. n-ẓ-r; ğ-f-l; ḍ-l-l)</td><td>necat: kurtuluş (bk. n-c-v)</td></tr><tr><td>nev-i beşer: insanlık türü, insanlar</td><td>nâzil olmak: inmek (bk. n-z-l)</td></tr><tr><td>rububiyet/rububiyet-i âmme: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)</td><td>sahife-i ibret: ibret sayfası</td></tr><tr><td>semavat: gökler (bk. s-m-v)</td><td>tabaka-i avâm: halk tabakası</td></tr><tr><td>taife: grup, topluluk</td><td>tedbir: idare etme, önlem olarak yönetme (bk. d-b-r)</td></tr><tr><td>ulviyet: yücelik, yükseklik</td><td>ulvî: yüksek</td></tr><tr><td>umum: bütün</td><td>vahşet: ürküntü, korku</td></tr><tr><td>vüs’at: genişlik</td><td>zâhirî: görünürde (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td>âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat (bk. e-ḫ-r)</td><td>İbrahim (a.s.): (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>şakirt: öğrenci</td><td>şümûl: kapsamlılık, kuşatıcılık</td></tr></tbody></table>