Bir cihette, o nimetlerin bir Mün’im tarafından verildiği düşünülür. Umumi olan bir in’am ile inayet-i şahsiye arasında münafat yok.. Sem’, basar, hava, su gibi umumi nimetler daha ehemmiyetli, daha kıymetli olduklarına nazaran, hususi, şahsi nimetlerden kat kat fazla şükre istihkak ve liyakatleri vardır.. |
![]() |
Nimetin devamlılığına olan itikad;
Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle bakılır:
Bir cihette, o nimetlerin bir Mün’im tarafından verildiği düşünülür. Ve nazar, o lezzetten in’am edene döner, Onu düşünür. Mün’imi düşünmek lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir.
İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona hasrederek, o nimeti ganimet telâkki ederek minnetsiz yer.
Halbuki, birinci cihette lezzet, zevalle zâil olsa bile ruhu bâkidir. Çünkü Mün’imi düşünür. Mün’im ise merhametlidir. “Daima bu nimetleri bana verir” diye ümitvâr olur.
İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın. Ruhu da söner, ancak dumanı kalır. Musibetlerin ise, zevâlinden sonra dumanları söner, nurları kalır. Lezzetlerin zevâlinden sonra kalan dumanları, günahlarıdır.
Arkadaş! Dünya ve âhiretteki lezzet ve nimetlere, imanla bakılırsa, bunlarda bir hareket-i devriye görülür ki, emsaller birbirini takip eder. Biri gider, yerine onun misli gelir. Bu sayede o nimetlerin mahiyeti sönmez. Ancak teşahhusat-ı cüz’iyede firak ve iftirakları vardır. Bunun içindir ki, lezaiz-i imaniye, firak ve iftirakla müteessir ve mükedder olmuyor.
Fakat ikinci cihette, herbir lezzetin zevâli var. Ve o zeval, hadd-i zatında elem olduğu gibi, düşünmesi de elemdir. Çünkü bu ikinci cihette, hareket devriye değildir, müstakimdir. Lezzet, ebedî bir ölümle mahkûm olur.
Mesnev-i Nuriye – Katre
Şahsa gelen nimetlerde kast yok zannı hatadır;
İ’lem eyyühe’l-aziz! Umumi olan bir in’am ile inayet-i şahsiye arasında münafat yok. Mesela, bir ziyafete yapılan umumi bir davet altında şahıslar da davet edilmiş olur. Yani, bu ziyafet umumi olduğundan davet umumiyette kalır; şahıslar nazara alınmıyor, denilemez. Binaenaleyh, Allah’ın nimetleri vakıf malı veya nehir suyu gibi umumi olup, in’amında şahıslar kast edilmemiş değildir. Ancak o umumiyette hususiyet de maksuddur.
Binaenaleyh, eşhas o umumi in’amda kast edilmediklerinden, o nimetlere karşı şükretmeye mükellef olmadıklarına zehab etmek hatadır.
Mesnev-i Nuriye – Zerre
Şahsi nimetten ziyade umumi olanı görmek evladır;
İ’lem eyyühe’l-aziz! Sem’, basar, hava, su gibi umumi nimetler daha ehemmiyetli, daha kıymetli olduklarına nazaran, hususi, şahsi nimetlerden kat kat fazla şükre istihkak ve liyakatleri vardır. Binaenaleyh, o gibi umumi nimetlere karşı nankörlük edip şükran etmemek, en büyük küfran-ı nimet sayılır.
Hal bu merkezde iken, bazı insanlar şahıslarına ait hususi nimetlere karşı Allah’a şükrederlerse de, şu umumi nimetler onlara şümulü yokmuş gibi, fikirlerine bile gelmiyor. Halbuki, en büyük nimet, amm ve daimi olan nimetlerdir. Umumiyet kemal-i ehemmiyete delil olduğu gibi, devam da ulviyet ve kıymete delalet eder.
Mesnev-i Nuriye – Şûle