- Bu konu 4 yanıt içerir, 4 izleyen vardır ve en son Anonim tarafından güncellenmiştir.
-
YazarYazılar
-
27 Eylül 2008: 10:58 #641735Anonim
Bir malın mülkiyeti ile elde bulundurmanın birleşmesi
Bir malın zekatının vacip olması için, bazı şartları olduğu gibi bir de mülkiyetiyle beraber elde bulunması da şarttır. O halde mülkiyetine sahip olmakla beraber bir malın ya sahibinin elinde veya vekilinin elinde bulunması ya hakikaten, ya da hükmen gerekir. Aslı mülkünde baki kalmakla beraber elinden çıkıp ta bir daha elde edilmesi umulmayan mallar zekatı hemen gerekmeyenler cümlesindendir. (1) Buna birkaç örnek verelim:
a) İnkar edilen alacak,
b) Gasbedilen mal veya alacak
Gasbeden bunu ikrar bile etse, alınıp sahibine teslim edilmedikçe zekata tabi değildir.
c) Yitirilen mal veya para,
d) Denize düşen mal veya para,
e) Çölde gömüp yeri unutulan veya belirsiz hale gelen mal veya para,
Evde gömülüp yeri kesin olarak bilinmeyen mal ve para bu hükmün dışındadır. Çünkü ciddi bir arama-tarama ile bulunabilir. (2) Ama tarla veya bahçede gömülü olup yeri unutulan bir mal veya para hakkında iki görüş vardır : Bazısına göre bunu da bulmak mümkün olduğundan zekâtı gerekir. Bazısına göre, tarla veya bahçenin tamamını kazmak çok zor olduğundan zekâtı gerekmez.
Bunun gibi, borcunu inkâr eden kimsenin zimmetindeki para veya malın zekâtı, elde sağlam belge veya şahit varsa, o takdirde gerekir. Bu belge veya şahitler yoksa gerekmez. Sahih olan da budur. (3)
İnkâr edilen bir borcun üzerinden yıllar geçtikten sonra bazı belge veya şahitler zuhur ederse, yine de zekâtı gerekmez. Ancak ödendikten itibaren üzerinden bir yıl geçince zekâtı verilir. Fukahadan bazısına göre, ele geçtiği zaman mevcut yılın zekâtı verilir, geçen yılların verilmez. Ama devrin kadısı böyle bir borcu biliyor, yani resmî belgelerle tevsik edilmişse, o takdirde geçen yıllara ait zekâtı da verilir. (4)
Borçlu İflas Etmişse :
Borçlu iflas eder de aradan yıllar geçtikten sonra adamın durumu düzelir ve kadı efendinin de sözü edilen iflas durumundan haberi varsa, borç ödendiği takdirde, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebü Yusufa göre geçen yıllara ait zekâtı çıkarıp vermek vâcib olur. (5)
Borçlu, Kimseler Bulunmadığında İkrar Eder, Bulunduğunda İnkâr Ederse :
Borçlu, kimseler bulunduğunda inkâra sapar, alacaklıyla yalnız kalınca borcunu ikrar ederse, o takdirde nisaba dahil edilmez ve bu nedenle de zekâtı verilmez.
Borçlu borcunu ikrar eder, fakat Hakimin huzuruna çıkarılınca inkâr eder, bunun için şahitlerin dinlenmesi gerekir, şahitler gelip şahadette bulunduktan sonra hakim alacaklı lehine karar verirse, o takdirde karar tarihinden itibaren sözü edilen alacağın zekatı hesap edilir. (6)
Borçlu Kaçarsa:
Borçlu borcunu ödememek için kaçar, alacaklı da onu takip edip yakalamaya gücü yeterse veya bir vekil tutmak suretiyle onu yakalatabilirse, o takdirde sözü edilen alacağın zekâtı gerekir. Buna güç getiremezse, gerekmez. (7)
Alacaklar üç kısma ayrılır:
1- Kuvvetli alacaklar. 2- Orta dereceli alacaklar. 3- Zayıf dereceli alacaklar
27 Eylül 2008: 11:01 #701766Anonim1- Kuvvetli alacaklar: Ödünç olarak verilen paralar ve ticaret malları kuvvetli alacak kısmına girer. Böyle alacaklar borçlu tarafından inkar edilmiyorsa veya inkar ediliyorsa da alacaklarının sened ve şahidi bulunuyorsa zekat vacip olur. Geçmiş yılların zekatını vermekte icap eder. Ancak alacağın tahsiline kadar zekat geciktirilebilir. Buna göre alacağınız altın nisap miktarı ve daha fazla ise üzerinden geçen her yıl için zekat vermeniz gerekir.
27 Eylül 2008: 11:01 #701767Anonim2- Orta dereceli alacaklar: Ticaret için olmayan mal karşılığı bu kabildendir. Kullanılmış eski elbise ve oturulan ev bedelleri gibi… Bu mallar müşterinin zimmetine geçtiği yıldan itibaren zekat hesabına girer ve bunlardan nisab miktarı ele geçmedikçe zekat vermek yoktur.
27 Eylül 2008: 11:02 #701768Anonim3- Zayıf alacak: Bir mal karşılığı olamayan değerlerdir. Miras malı, mehir bedeli ve diyet gibi… Bu çeşit mallar, ele geçirildiği andan itibaren, nisaba baliğ olmak şartı ile, bir yıl üzerlerinden geçmedikçe zekata tabi olmaz.
1 Ağustos 2013: 14:45 #815079AnonimBir fakir’e (parası olmayan biri) borç para verdim ve 3 senedir borcunu vermiyor ve veremeyeceğim, durumum yok diyor. Ben bu parayı almayıp zekatım olsun diyebilir miyim?
2 Ağustos 2013: 09:07 #815083Anonim@ceyceyy 430629 wrote:
Bir fakir’e (parası olmayan biri) borç para verdim ve 3 senedir borcunu vermiyor ve veremeyeceğim, durumum yok diyor. Ben bu parayı almayıp zekatım olsun diyebilir miyim?
[BILGI]İki sene kadar önce bir arkadaşıma 3-5 ayda geri ödenmek üzere borç vermiştim. Ancak arkadaşın maddi durumu gittikçe bozulduğu için borcunu hala ödeyemedi. Bu alacağımın tamamını veya bir kısmını zekatıma sayabilirmiyim? Zekat olabilmesi için bu düşüncemi arkadaşıma söylemelimiyim?[/BILGI]
Değerli kardeşimiz;
Hanefilere göre alacağı zekata saymak uygun görülmüyor. Çünkü zekat verirken paranın sahibinin mülkiyetinde olması ve zekat niyetiyle vermesi gerekir denilmektedir. Bu açıdan en güzeli alacaklının borçluya zekatını vermesi, borçlunun da alacaklıya borcunu ödemesidir. Fakat bunu bir şart olarak ileri sürmek doğru olmaz. Yani zekât vermekle sorumlu olan kimse, borçlusu bulunan bir muhtaca “bana olan borcunu vereceksen sana zekat veririm” diyerek zekât verirse caiz olmaz.
Ancak şart koşmadan her iki taraf bunu niyet ederlerse verilen şey zekât sayıldığı gibi borç da kapanmış olur. Hatta borçlu olan kimse alacaklıya “benim durumum müsait değildir, bana zekât verirsen ben senin borcunu kapatırım” dese, o da verirse yine caizdir. Çünkü şartlı olarak verilmemiştir. Belki bir teklif vaki olmuştur(el-Envar, l/151).
Konunun bu özelliğinden dolayı borçludaki parayı zekata saymak için borçluya önce zekat vermeli, sonra da alacağını hemen arkasından istemeli.. diyenler olduğu gibi; borçlu borç para bulup borcunu ödemeli, ödediği borçtan da kendisine hemen zekat verilerek yaptığı borçtan kurtarılmalı.. diyenler de vardır… Geçmişteki uygulamalar da böyle olmuştur. Batık parayı zekata sayar duruma düşmemek ve fıkıhtaki temlik şartını da uygulamış olmak için buna gerek görülmüştür.
Ancak temliğ’i dar manada anlamadan doğan bu uygulama, borçluyu rencide edebileceğinden dolayı, İslami Araştırmalar’ın (İlmihali)’nde ve Diyanet’in diğer görüşlerini yansıtan tespitlerinde verilen bilgilere göre, borçluya, “Sendeki alacağımı zekata saydım, kendini borçlu hissetme, artık rahat ol! Borcun silinmiştir…” demek de zekatı vermiş olmak için yeterli bir ifade olarak kabul edilebilir. Para verip geri isteme gibi rencide edici temlik zorlamasına gerek yoktur. Temliği böyle geniş manada anlamak ihtiyaç sahiplerinin lehine olduğundan tercih edilen görüş olmalıdır, denmektedir.
Bu görüşün ihtiyaç sahibi borçluları rahatlattığına dikkat çekilmekte, böylece alacağı zekata saymanın kolaylaştığı da ifade edilmektedir. Eğer başka bir çare yoksa, borçlu da muhtaç ve fakir ise bu tercihten yararlanılabilir.
Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.