Mecnun içindeki Leyla aşkını söndürmek için kızgın çöl kumlarına düşmüş,maşukunu arıyordu.
üstü başı perişan olmuş,zayıflamış,güçten kuvvetten kesilmişti.Sevdiğini aramaktan neredeyse
kendisini kaybetmişti.
Bu sırada hiç farkında olmadan,kızgın kumlara seccadesini serip namaz kılan bir adamın
önünden geçti. Namaz kılan adam selam verip Menun’un yanına doğru yürüyordu.
O Rabbine yönelmiş, namazını kılarken önünden geçerek huzurunu ve huşunu bozan bu
sorumsuz kişi kimdi acaba?
Namaz kılan kişinin önünden geçmenin günah olduğunu öğretmeliydi ki,bari bundan sonra
bu hatayı işlemesin..
Mecnun’nun yanına vardı ve yakasına sarılarak öfkeyle bağırdı:
-Niçin ben namaz kılarken önümden geçtin? Bunun haram olduğunu bilmiyor musun?
Mecnun şaşırmıştı. Bu adam da kimdi? ”Namaz kılıyormuş da önünden geçmişim…”
Diye düşündü.
Sonra gür bir sesle çıkıştı:
-Be hey kendini Allah’a verdiğini zanneden adam,sen namaz kılıyordun ha?
-Elbette,görmedin mi?
-Görmedim. Ben Leyla’nın aşkından önümü bile göremezken,sen nasıl oldu da ta uzaklardan
beni gördün?
öfkeden burnundan soluyan adam bir anda şaşırmış,susmuş ve başını öne eğmişti.
Mecnun’nun dudaklarından şu cümleler döküldü:
-Demek senin Mevla aşkın,benim Leyla aşkım kadar bile yokmuş…