Güney Afrika Risale-i Nur Sempozyumu

///Güney Afrika Risale-i Nur Sempozyumu
Moral Dünyası Dergisi’nin Temmuz-2008 sayısında Mustafa Çalışan imzasıyla yayınlanan yazıda 31 Mayıs-1 Haziran 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen Risale-i Nur Sempozyumu’na dair önemli bilgi ve değerlendirmelere yer verildi. Bu güzel ve müjdeli gelişmeyle alakalı yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz: guney afrika

Ümit Burnu’nda Risale-i Nurlarla yeni ümit reçeteleri

Mustafa Çalışan

Yıl 1497, 511 yıl öncesi… Portekizli kâşif Vasco Da Gama, Avrupa sahillerinden çıkıp deniz yolu ile Güney Afrika’da Ümit Burnu’nu keşfederek Hindistan’a ulaştı. Bu keşif Avrupa ile Doğu medeniyetinin buluşmasını sağladı. Bu tarihi bir milattı…


Yıl 1862, 146 yıl öncesi… Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz Han, Güney Afrika’ya İslamî tebliğ ve irşad için dönemin din âlimi Ebu Bekir Efendi’yi İngiltere üzerinden deniz yoluyla Cape Town’a gönderir. Bu da Afrika tarihi için yeni bir milattır.

Tarih 31 Mayıs-1 Haziran 2008. Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’da “The Divine Guidance Trust” (İlahi Hidayet/Rehberlik Vakfı) tarafından “Internationel Nursi Conferance” (Uluslararası Nursî Konferansı) düzenlendi. İki günlük sempozyumun konusu “Globalleşme Çağında Ümitle Yeis Arasında Bocalayan Gençliğin Problemlerine Risale-i Nur’un Sunduğu Çözümler” idi.


 

Bu üç tarih Kara Afrika’nın kara tarihi içinde önemli dönüm noktalarıdır. Bundan 511 yıl öncesinde Avrupalılar Ümit Burnu’nu keşfederek Atlas Okyanusu’nu aşıp Hind Okyanusu’na ulaşarak uzak dünya ile ticari irtibata geçtiler. Hindistan coğrafyasının baharat, ipek, altın, elmas benzeri maden ve tabii kaynaklarını sömürmenin ve hegomanyanın başlangıcı oldu bu tarih… Avrupalı devletler; önce Hollandalılar ve Portekizliler, ardından Fransızlar, onun ardından da İngilizler Afrika’yı işgale ve acımasızca sömürmeye başladılar. Beyaz ırkın bu canavar ruhlu egemenleri, yerli halkı yani zencileri köleleştirerek zengin ve bakir topraklarını ve madenlerini ele geçirdiler. Yüzyıllar süren zulüm, gasp, haksızlık, mağduriyet, ezilmişlik dönemi başladı. Bu kara dönem kara Afrika’nın daha da kararmasının miladı oldu. Ta ki, içinde bulunduğumuz yüzyıla kadar.

 

Özgürlük kahramanı Mandela


Nelson Mandela, Güney Afrika’nın bahtını değiştiren bir “demokrasi ve özgürlük kahramanı” olana dek sömürü düzeni devam etti. Mandela, siyahların beyazlar karşısında bu ülkenin gerçek sahibi ve eşit vatandaş statüsü kazanması adına avukatlık görevi yaptığı esnada tutuklanarak ömür boyu hapse atıldı. Tam 27 yıl Cape Town’da küçük bir adada hapis yattıktan sonra dünya liderlerinin baskısı sonucunda özgürlüğüne kavuştu ve 1994 yılında Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı oldu. 1993’de Nobel Barış Ödülü’nü alan ilk siyah oldu. Dünya onu “mucize adam” olarak tanımladı. Afrikalılar ise “Mabida” yani “Büyük Baba” diyorlar. İki dönem devlet başkanlığı yaptıktan sonra şimdi 90 yaşında kendisini ülkesinin barış ve huzuruna adayan vakıf hizmetleriyle meşgul.


Ebu Bekir Efendi


Bugünden 146 yıl öncesinde, tarihler 1862’yi gösterdiğinde dönemin Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz Han tarafından Güney Afrika’ya irşat ve İslamî tebliğ hizmetleri için 20’li yaşlarındaki Ebu Bekir Efendi vazifelendirilir. İngiltere’den deniz yoluyla 40 günlük bir yolculuktan sonra Cape Town’a ulaşan Ebu Bekir Efendi çok kısa sürede yerli Afrika dilini öğrenir, İngilizcesi mükemmeldir. Orada dergâh açar. Afrika dilinde ilk Kur’an-ı Kerim’i yazar. İslamî kitaplar neşreder. Yüzlerce talebe yetiştirir. Dört evlilik yapar. Torunlarının torunları ile evli olan iş adamı Levent Şenol ile biz de tanışma imkânı bulduk ve evlerinde bir akşam yemeğinde buluştuk. Ülkede “Efendi Hazretleri” diye tanınan bu bilge âlimin tebliğ ve irşat çalışmalarının bereketi olarak Cape Town’da şimdilerde yüzde 20’lik bir Müslüman kitle oluşmuş. Hâlbuki ülke genelinde Müslümanların çoğunluğu yüzde 3 civarında. İşte Osmanlı’nın ileri görüşlü, ferasetli, dirayetli açılımlarıyla bugün ülkemizden binlerce kilometre ötede İslam’ın neşv-ü nema bulması sağlanmış.


Risale-i Nur sempozyumuna büyük ilgi


2008’in Haziran sıcağında bir grup arkadaşımızla birlikte İstanbul’dan Cape Town’a 14 saatlik bir uçuştan sonra havalimanında bizi The Divine Guidance Trust Vakfı’nın Başkanı Yunus Sarıoğlu ve arkadaşları karşıladı. Fekrey Bederoon (Fikri Abi) iki metre boyunda, nur yüzlü bir zenci iş adamı. Onun sımsıcak ilgisi ve kaptanlığında otelimize yerleştik. Tişörtlerle geldiğimiz bu şehirde hava 8-10 derecelerde soğuk ve yağışlıydı. Çünkü Afrika’da 1 Haziran’da sonbahar/kış mevsimi başlıyormuş!


Türkiye’den gelenler; Bediüzzaman Said Nursi’nin en yaşlı talebelerinden Abdullah Yeğin, Prof. Dr. Faris Kaya, Prof. Dr. Yunus Çengel, Prof. Dr. Bilal Kuşpınar ile birlikte 15 kişilik bir delegasyon heyeti oluşturdu.


Bizler çok özel bir amaç için 10 bin kilometre uzaklıkta dünya coğrafyasının güneyde adeta bittiği bir ülkenin en uç noktasına gelmiştik. Bir kutlu olaya tanıklık etmek istiyorduk. Simsiyah tenleriyle, ışıl ışıl gözleriyle, pırıl pırıl yüzleriyle, nuranî bakışlarıyla bizlere yüreklerini ve kollarını açan ter-ü taze Müslüman kardeşlerimizin misafirleriydik. Bizi öylesine kucakladılar, öylesine bağırlarına bastılar ki, sanki 1400 sene öncesinde hicret için gelen mümin kardeşlerine evlerini açan “Ensar” gibiydiler. Çünkü onlar Allah için, Lillah için, Livechillah için Türkiye’den gelenleri “Hoşamedî” ediyorlardı…


Güney Afrika, 45 milyon nüfusuyla 5 eyaletten oluşuyor. Adlî, siyasî, ticarî, hukukî, stratejik konumlarda ayrı ayrı eyaletler başkentlik görevini yapıyor. Cape Town hükümet başkenti niteliğindeki bir eyalet. Eyalet Başkanı İbrahim Resul imanlı, dirayetli, çok sevilen ve saygın bir yönetici. Yardımcısı Tahir Salie, başkan adına bize ev sahipliği hizmeti verdi.

Türkiye’den gelen delegasyon 31 Mayıs–1 Haziran 2008 tarihlerinde gerçekleşen “International Nursi Conferance” (Uluslararası Nursi Konferansı)’nı izlemek üzere gelmişti. Sempozyum formatında gerçekleşen toplantıda uluslararası bilim adamlarının yanı sıra Afrikalı çok sayıda bilgin, konuşmacı olarak katıldı.


Sempozyumun birinci günü, kentin tarihî tiyatro sarayı olan Baxter Teatre Center’da gerçekleştirildi. İki bin kişilik üç katlı tiyatro salonu, yüz yıllık geçmişinde ilk defa böyle İslamî bir toplantıya ev sahipliği yapıyordu.


 

İTV’den sempozyum yayını

 

Sempozyumun sunuculuğunu Johannesburg’da yayın yapan İTV Direktörü Shamshad Sayed yaptı. Kendisi geçen yıl İstanbul’da gerçekleştirilen Adalet Sempozyumu’na katılmış ve baştan sonra programı kayıt altına almış ve bunu daha sonra Güney Afrika ulusal televizyonunda defalarca yayınlamıştı.


Kur’an-ı Kerim tilavetinden sonra Vakıf adına konuşmayı genç bilim adamı Dr. Fatih Karaca yaptı. Eyalet Başkanı adına yardımcısı Tahir Salie, hoşgeldiniz konuşmasında Türkiye’den gelen delegasyonu saygıyla selamlayarak şunları söyledi:


“Said Nursî’nin inanılmaz ferahlatıcı manevi iklimi ile karşılaştım. Tüm ön yargılarım yok oldu. Ülkemizdeki ırkçılık sorunlarına ve gençliğin meselelerine Risale-i Nurlarda mükemmel reçeteler sunulmuş. Bu toplantı tarihi bir başlangıçtır. Bu ülkede dehşet verici şeyler yaşandı. Korkunç dönemler geçirildi. Sosyal sorunlar her yerde var ama bu ülke yüzyıllardır sömürülüyor, kanıyor, acı çekiyor. Ümit ediyorum bu durum daha fazla devam etmez. En kısa zamanda Türkiye’ye gelmek sizleri daha yakından tanımak istiyorum.”


Sempozyumun ana konusu “Globalleşme Çağında Ümitle Yeis Arasında Bocalayan Gençliğe Risale-i Nur’un Sunduğu Çözümler” başlığını taşıyordu. “Gençliğin muhatap olduğu idealler ve realiteler”, “Dinin ideal gençliğin yetiştirilmesindeki rolü ve yeri”, “Gençleri şiddete iten sebepler ve kurtuluş çareleri”, “Gençlerde sorumluluk bilincinin geliştirilmesi” ve benzeri alt başlıklar oturumlar halinde dünyanın dört bir tarafından gelen bilim adamları tarafından tartışıldı.


 

Tebliğ sunan bilim adamları arasında Prof. Dr. Faris Kaya, Prof. Dr. Gareth Jones, Prof. Dr. Yousuf Dadoo, Prof. Dr. Yunus Çengel, Prof. Dr. Sulemen Danger, Prof. Dr. Barney Hawniks, Prof. Dr. Bilal Kuşpınar, Dr. Muhammed Asraf Dockrat, Dr. Salie Abrahams bulunuyordu.

Sempozyumun birinci günü akademik camiaya yönelikti. İkinci günü halka yönelik olarak gerçekleşti. Gerek Cape Town’daki İslamî kanaat önderleri, cami imam hatipleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve gerekse yerli Müslüman halk toplantıya tahminimizin çok ötesinde ilgi ve alaka gösterdi. Sorularıyla, müzakereleriyle konunun enine boyuna tartışılmasını sağladılar.

 

 

Birinci günü akşamı verilen gala yemeğinde ise her kesimin temsilcisi söz alarak bu etkinliğin önemini ve faydasını dile getirdi. Bunun önümüzdeki sene de yapılarak bir gelenek haline getirilmesi ihtiyacının altı çizildi. Konuşmacılar son söz olarak, Said Nursî’nin çok ilham verici bir şahsiyet ve fikir adamı olduğunu vurgulayarak özetle “Dostluğun elinin rengi olmaz. Sizler bizim dostlarımızsınız, sizi her zaman bekliyoruz.” dedi.

 

Cape Town’dan izlenimler


Şehirde genelde huzur ve güven ortamı hâkim. Orada kaldığımız bir hafta boyunca neredeyse polis, jandarma, asker görmedik. Trafik, İngiliz geleneğinin kalıntısı olarak sağdan işliyor. Ülkenin para birimi olan “rand” dışında para kullanımı yasak. Hava limanlarında, alışveriş merkezlerinde, önemli yerlerde, gümrüklerde neredeyse kontrol ve sıkı denetim yok. Okullarda başörtüsü serbest. Hatta üniversitede bir kız öğrenci namaz saatinde hocasına bilgi vererek ibadet için sınıfı terk edebiliyor.


Güney Afrika; altın, elmas, gümüş, kömür yatakları bakımında çok zengin bir ülke. Her türlü meyve ve sebze bol ve ucuz. Gençlik bunalım içinde. Uyuşturucu, ahlaksızlık, fuhuş, hırsızlık son zamanlarda çoğalmış. Ülkede; Malezyalı, Hindistanlı, Endonezyalı Müslümanlar daha yoğunlukta.


Masa Dağı/Table Mountain, kentin sembolü niteliğinde. Deniz seviyesinden 1600 metre yükseklikte, yerden bakıldığında tam bir masa görünümünde. Teleferikle çıktığımız dağ SİT alanı olarak korunmuş. Ayaklarımızın altında fareler ve tanımadığımız bir sürü hayvan rahatlıkla dolaşıyor, oynaşıyor. Bitki örtüsü ise çok farklı.


Ümit Burnu, Afrika kıtasının ve güneyde dünyanın adeta bittiği nokta. Cape Town’dan 250 metre yükseklikte. Atlas ve Hind okyanuslarının buluşma noktası. Muhteşem bir tabiat manzarasının hâkim olduğu Ümit Burnu fenerinden dünyaya bakış bambaşka bir tefekkür hazzı veriyor. Dünyanın bir ucunu görmek için kat ettiğiniz mesafeye ve sıkıntıya “değdi” diyorsunuz…


Cuma namazını kentin üç büyük camiinde üç ayrı grup halinde kıldık. Her camide bir hocamız gelen cemaate Türkiye’deki İslamî hizmetleri ve Risale-i Nur kültürünü, insanların temel meselesinin imanlı yaşama pratiğinden uzak oluşunu anlattılar. Yerli halk tarafından Cuma namazı sonrası büyük bir teveccühe muhatap olduk. Cuma günkü vaaz ve sohbetler “ayakta konferans” şeklinde takdim ediliyor. Cuma hutbesinde ise hoca, cemaate asa ile hitap ediyor.


Cape Town’da, “Star Internatıonal Prımary-Hıgh School” isminde bir Türk Koleji var. Kolej, Horizon Educationel Trust Vakfı tarafından kurulmuş ve başında bulunan fedakâr ve gayretli insan Orhan Gürlevik, 25 kişilik ekibiyle hizmet veriyor. Kolej bölgede çok tutulan ve takdir edilen bir kurum.


Kent genelinde 150-200 civarında Türk vatandaşı var. Özellikle Ahlesa/İhlas Battaniye Fabrikaları’nın sahibi Levent Şenol ve Güney Afrika-Türkiye İş Adamları Derneği Başkanı Murat Yılmaz, Türkiye’den gelen konuklara ve özellikle bizlere büyük ilgi ve alaka gösterdiler.


Cape Town’un en görülmeye değer yerlerinden birisi de “Akvaryum”u. Atlas Okyanusu’nun deniz seviyesinin altında cam dev tünellerle gezilen bu mekân tam bir tabiat harikası. Köpek balıklarına bir cam mesafesindeki yakınlık, dünyanın başka yerlerinde göremeyeceğiniz deniz ürünleri gelen konukları büyülüyor adeta.


Güney Afrika her haliyle, her şeyiyle gidilmesi, görülmesi, yaşanması gerekenler listesinde ilk sıralarda yer almaya değer bir ülke. Eskilerin deyimiyle “Gittiğiniz yer sizindir, ulaşamadığınız yer sizin değildir.”


* Kaynak : www.bediuzzaman.net

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir