Bismillâhirrahmânirrahîm,
Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât
Diyorsunuz ki: “Muhabbet, ihtiyarî değil.
Hem ihtiyac-ı fıtrîye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim.
İhtiyaçlarımız var ve ihtiyaçlarımıza binaen yemeyi içmeyi seviyoruz.Hem sadece onları değil…
Ama bir yandan da biliyoruz ki bunlar dünyevidir, fanidir.Bizim aslında sevgimizi bu dünyevi şeylere değil, Mahbub-u Hakiki’ye vermemiz lazım…
Nasıl bunları sevmeyeceğim?
Nasıl bütün bu muhabbetleri, Cenab-ı Hakk’ın zât ve sıfât ve esmasına verebilirim?
Bu ne demektir?
Elcevab: “Dört Nükte”yi dinle.
BİRİNCİ NÜKTE: Muhabbet, çendan ihtiyarî değil. Fakat ihtiyar ile, muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir.
Evet sevmek elimizde değil, ama sevgimizi yönetmek onu yönlendirmek elimizde inşallah.
Meselâ: Bir mahbubun çirkinliğini göstermekle veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya âyine olduğunu göstermekle,
muhabbetin yüzü, mecazî mahbubdan hakikî mahbuba çevrilebilir.
Sevdiğimiz şeyleri aslında neden sevdiğimizi onlarda neyi sevdiğimizi görebilir, anlayabiliriz. Ve o sevdiğimiz şeyin asıl kaynağını bulabilirsek
ki her sevilen güzelliğin kaynağı Allah’tır, O’nun esmasıdır.O zaman sevgimizi Allah’a çevirmek mümkün.
Misal bir insan olsa karşımızda onda bizim hoşumuza giden sevdiğimiz özellikleri cömertliğidir, dürüstlüğüdür, güvenilirliğidir, güzelliğidir, merhametidir vs. O insanın cesedini değil, bu özelliklerini severiz.Ve aslında bizim sevdiğimiz o kişiden ziyade Allah’ın isim ve sıfatları olduğundan olayı bu şekilde değerlendirip sevgimizden Allah’a yol bulabilir, sevgimizi Allah’a yönlendirebiliriz.
Bunu nasıl anlayacağız peki?
O kişi yanımızda olmadığında hayatımızdan çıktığında diyebileceğiz ki, evet vardı ve bu bu isimlere ayna idi, ben bu tecellileri seviyordum. Şimdi o sevdiklerin yine duruyor. O tecellileri başka aynalarda görmek mümkündür. Görmesem bile asıl sahibi Allah’tır ve o hep benimledir.
Bu nazarla bakınca vefatlar da insanı üzmez. Fani ömrün bitmesi, mahlukattaki fanilik damgası onların geçici olduğunu görmemiz ve sevdiğimiz şeyin aslında o geçici şeyler olmadığını bilmemiz bizi Allah rızası için sevmeye ve Allah’ı sevmeye götüren bir yoldur.
İKİNCİ NÜKTE: Ta’dad ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Azönce saydıklarını sevme demiyoruz diyor. Belki onları Cenab-ı Hakk’ın hesabına ve onun muhabbeti namına sev, deriz.Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm’in in’amı cihetinde sevmek, “Rahman” ve “Mün’im” isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür.
Peki nasıl anlayacağız bu şekilde sevdiğimizi ?
Demek vâlideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok.
Arada tartışma uyumsuzluk münakaşa olması sonradan olan, uygun yaşanmamaktan kaynaklanan sorunlar…Ve aslında bu da o sorunların çözülebilir olduğunu gösteriyor. Çünkü aslında arada muazzam bir sevgi var.
En damarımıza basıldığını düşündüğümüz zamanlarda bile Allah rızasını düşünüp olayda kendi nefsimizin ve şeytanımızın parmaklarını düşünüp
yine sakin kalmayı, sabretmeyi en azından sabır göstermek için dua etmeyi bilmek lazım.
Evet madem muhabbet bize verilmiş. Bunu yönetmek iradesi de bir nebze elimizde… O hissiyatı mümkün mertebe hak namına kullanmak için yapmamız gerekenleri öğrenmek bize görev… Hamd oldun elimizde bunları nasıl öğreneceğimizi nasıl yöneteceğimizi gösteren nurlar var elhamdülillah.
Allah istifademizi artırsın.
Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de’vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha