aşk-ı mecâzî’den aşk-ı hakikî’ye

Risale-i Nur’da hz. Üstad şefkatin aşktan üstün olduğunu söyler. Zira şefkat hiçbir karşılık beklemedeken sevmektir. Halbuki aşk, muhataptan karşılık gelmezse olmaz, mutlaka karşılık ister.

ask_i_ilahi

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

Arkadaşlar bugünkü konumuz Risale-i Nur’da aşk ve şevkat konusunun muvazenesi olacaktır gücümzün yettiği kadar.

 

Risale-i Nur’da hz. Üstad şefkatin aşktan üstün olduğunu söyler. Zira şefkat hiçbir karşılık beklemedeken sevmektir. Halbuki aşk, muhataptan karşılık gelmezse olmaz, mutlaka karşılık ister.

 

“Annenin yavrusuna olan sevgisi”dir şefkat’tir. Aşk konusunu ise yeterince anlayabilmek için ise aşkı iki sınıfa ayırmak lazımdır; biri “aşk-ı hakikî”, diğeri “aşk-ı mecâzî”.

 

“aşk-ı hakikî” ehli hakkın, Hakka olan aşklarıdır, yada hak namına başkalara olan aşkdır ki, bunda zarar yoktur. Zira Allah namına sevdiğin kişi eğer Allah’ın dostu ise zaten faydası var.

 

“Aşk”a, kelime anlamı olarak sevginin şiddetli mertebesi olarak bakarsak; kişinin, mala mülke, eşe, işe, çoluk cocuğa olan şiddetli muhabbeti de bir nevi aşk sayılır. Eğer bunlar Allah namına ise zararı yoktur ama değilse zararı ve sıkıntısı çoktur. işte bu ikinci sınıf Allah namına olmayan şiddetli muhabbete “aşk-ı mecâzî” diyoruz.

 

Bunu en bariz şekilde kızların erkeklere aşık olmasında ya da erkeklerin kızlara aşık olmasında görmekte ve hissetmekteyiz. Bu tarz gayr-i meşru aşklara “aşk-ı mecâzî” denilmektedir. Aşk-ı mecâzî muzır bir kabir gibidir, sahibine azaptan başka bir şey vermez. Meselâ, mukabele görmeme elemi verir; yukarıda demiştik aşk karşılık ister. Evet bu aşka duçar olan, aşkına karşılık ister, hatta o hale gelir ki o karşılık olmadan yaşamayamacağına inanır. Bu karşılığı bulamadığı zaman dünya ona zindan olur, hayat ona manasız olur, adeta yaşamaktan küser. Sanki her taraf ona karanlık ve düşman olmuştur. Sanki her taraf ona muzır bir kabirdir, azab çektiriyor.

 

Aynı aşk, sahibine firak elemi de çektirir, hem de çeşit çeşit firaklar. Eğer aşkına karşılık bulsa, lillah için olmadığından bu aşkın biteceği korkusu vardır, yada aşıkının kendinden soğuması kopması gitmesi korkusu vardır, yada aşıkının bir kazaya uğrayıp ölmesi ihtimali vardır … Tüm bu ihtimaller, o aşk sahibini yakar. Adete tüm muhtelif firaklar bir muzır kabir olmuşlar, sahibine azab ediyor.

 

– İnsana verilen bu hiss-i aşk ne için verilmiştir?

 

Kısaca; insan aşk-ı mecaziden aşk-ı hakikiye yüzünü dönsün, bir mertebe yukarısı şefkat mertebesini yakalasın. Aksi takdirde bu aşk-ı mecazi, sahibini sadece azapta bırakmayacak, hadsiz mesuliyetede duçar edecektir.

 

İlahi! Ya Rabbi senin bize takmış olduğun bu hadsiz, sanatlı, hikmetli, maslahatlı isti’datları, latifeleri, kabiliyetleri, nefsimizin aşk-ı mecazisine şart ettik, zulm ettik, heba ettik, belkide birçoğunu katl ettik. Bizim hatalarımızı afv et ve bizi bu aşk-ı mecaziden kurtar ve bize aşk-ı hakikiyi ve bir mertebe yukarısı olan şefkat mertebesini ver. Biz alamayız liyakatimiz kalmadı ama sen, ihsanı bol, keremi bol, ikramı bol olansın. Bizi nefsimizin aşk-ı mecasine haps etme..

amin

 

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

el Fatiha

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

Risale-i Nur Sohbetleri

Muhabbet-i Bakiye

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir