Birinci Söz Besmele Bahsi – 2

/, Sohbetlerimiz/Birinci Söz Besmele Bahsi – 2

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın.
insanın nefsi gururludur
Biliyorsunuz ki şeytan kibiri yüzünden lanetlenmişdi
insanın nefside şeytanın talebesi gibi belki şeytanın hocası gibidir
ona maşalık eder.


Bu nedenle nefsi terbiye etmek gerek.

burada Ustad nefsinin gururluğundan bahsederek o ikinci mağrur adamı kasd etmekdedir
birinci adam ise mutevazi idi
buda insanın ruhuna işaret ediyor
Ruh Allaha kul olmayı ister
nefs ise gurundan dolayı kulluğu kabul etmez
işde ondan dır ki
nefs Allah hesabına iş görmez
birinci sözün başındaki açıklamada
Kısaca nefsime diyeceğim kim isterse benimle beraber dinlesin sözünü
buradaki sözle Ustadımız açıklıyor
ben dersi nefsime ve nefsini terbiye etmek isteyene veriyorum
ihtiyacı olan kimse buradan hissesini alsın
demekki bizler nefsimize aldanmıcaz dinlemicez


Şu dünya ise bir çöldür.

Ustad Bediüzzaman dünyayı çöle benzetmesindeki hikmet ;

Bilirsiniz ki çöl tenhadır ve tehlikeye açık bir yerdir.Ayrıca insanın ihtiyaclarını
karşılayamaz. Mesela :

Çölde seyahat ederiken susuz kalsan su bulman imknasızdır. Aç kalsan yiyecek bir şey bulamazsın..

Yine ölede vahşi yaratıklar yolunu kesebilir canına kastedebilir.

İşde bu sırdan olsa gerek ki Ustad dünyayı çöle benzetmişdir.
Bu dünyada dahi su istesen su yapamazsın meyve istesen meyve yapamazsın.
Ve hadsiz tehlikeler ile karşı karşıyasın..


Aczin, fakrın hadsizdir.
Biz neye muhtac isek onun fakiriyiz
Biz neyi yapamıyor isek onun aciziyiz
Mesela bir göz yapamayız. bir ağac bir su bir meyve ve hakeza hicbirine gücümüz yetmez
ama hepsine ve herşeye muhtacız.
Risale-i nurlarda zulmetin nura ayna olması gibi
insandaki bu acizliğin ilahi kudretin tecellisine

fakrın ise ilahi rahmetin tecellisine sebeb olmakdadır

Bir çocuk annesine karşı zayıflığını ve ihtiyacını gösterdiğinden annesinin şefkatini  ve merhametini celbediyor.
Çocuk yemek istese yemek veriyor. Çocuğunun tehlikede olduğunu görse onu o tehlikeden koruyor.


Eğer kişi aczını ve fakrını bilir ise
insanın kalbi halıkına karşı
sonsuz bir muhabbet ve iştiyak ile dolar
çünkü herşeye kadir olanın O olduğunu bilir

ve bütün hazinelerin anahtarı O nun yanındadır


Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir.
Bütün kainattaki her bir mevcudatın mahiyetini bilmez isen ondan sana zarar geleceğini ve düşmanın olabileceğini bilmen
sanman muhtemeldir
mesela bundan asırla öncesindeki bir adam
şu zamanımıza gelse
ve bu yüksek binaları görse
şu trenleri uçakları görse
elbette onları düşman sanacak ve korkusundan belki ödü patlıyacak
çünkü mahiyetini bilmez.

Ama sen onun o korkduklarından korkmazsın. Çünkü mahiyetini biliyorsun.
Ama şu kainatın mahiyetini bilmezsen. Güneşin ve yıldızların , nebatatın ve hayvanatın
kime hizmet ettiklerini ve mahiyetlerini bilmezsen onları düşman olarak görmen muhtemeldir.


Evet ihtiyaclarında isteklerinde nihayetsizdir
bir arabam olsun dersin araban olur
evim olsun dersin evinde olur
şurada köşküm olsun dersin o da olur
yani insan ne isterse istesin arzuları bitmiyor
Ayeti kerimede biz insanı mala mülke karşı zaaflı olarak yarattık demekde
bunun yanı sıra
suya havaya yemeğe meyveye
ve hakeza
daha bir çok şeye ihtiyacın var.


Madem öyledir; şu sahrânın Mâlik-i Ebedî ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al.
biz her namaz rekatında fatiha süresini okuruz
ve orada maliki yevmiddin deriz
yani din günün sahibi
Evet Allahu teala bu dünyanın sahibi olduğu gibi ahiretinde sahibidir
seni ne bu dünyada nede ahirette yalnız bırakmayacak tek O dur
hatta bazı hadislerde
mahşerde öyle bir hava esecekki hiç kimse birbirini tanımayacak
ve herkes bribirine yabancılaşacak
bizleri bu dünyada koruyan gözeten ebeveynlerimiz

ahirette bizlere yabancı olacak
madem öle seni bu dünyada ve ahirette yalnız bırakmayacak olan Allaha kul olmalısın
ve O nun rızasını gözetmelisin
ve
Allahu teala bu dünyayı sonradan başkasından devr almadı
O ezelden beri butun kainatın sahibidir
ve yoktan varedende O dur
Madem bu kainatı yoktan varden o ve ezele kadar yegane sahibi O olacak
ve madem hem bu dünyanın sahibi hemde ahiret günün sahibi
Maliki ebedi ve hakimi ezeli olan Allahdır
öle ise onun ismini almalısın
O na kul olmalısın
Mesela baban varlıklı olsa
ve sen ona hayırlı evlad olsan
O senden razı sen ondan razı olsan
baban senin bütün isteklerini yerine getiriyor ve getirdiği gibi
işde öle de bütün hazinelerin anahtarı O nun yanındadır
ve herşeye kadir ve gücü yeten de O dur
o zaman O na kul ol ve rızasını gözet
o zaman seni ne ahirette nede dünyada yalnız bırakmayacakdır..


Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet Allaha kul olmayan sebeblere sarılır
ve sebeblerden medet umar
bu ise hakikatte bir dilencilikdir
Bu sebeb insan olabileceği gibi baska bir varlıkda olabilir
Mesela :
Sağlığı için doktordan şifa ister
ne olur doktor bey beni iyileştir
veya yavrumu iyileştir diye doktora yalvarır.
Şifa vereni görmez sebeblere sarılır
madde için zengin insanlar karşısında dilencilik vazifesi takınır
bir kaç kuruş alabilmek için iki büklüm olur
onurundan ve haysiyetinden  taviz verir
Halbuki zengini zengin eden Allahtır.Hakiki mülk sahibi O dur.
hastalığı verdiği gibi şifasınıda verecek o dur
Böyle olmamak istersen
Allahı bil ve tanı
ve ihitayacatını ondan iste ona yalvar
hem dilencilikden kurtul
hemde ihtiyacını tedarik et
biraz önce
Allah ; Maliki ebedi ve hakimi ezelidir
işde ondan iste ve O na sığın


Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki,
Eskiden padişahların hazine odaları vardı içerisine girdiğinde
türlü türlü değerli, kıymetli maddeler mevcut
yakut, elmas, altın gümüş
ve bu değerli maddelerin işlenmiş hali ve hakeza
işde ölede Bismillah o hazine odası gibidir
onda türlü türlü cilveler vardır
ve türlü türlü ihtiyacları tedarik eder
ve türlü türlü sıkıntıları bertaraf eder


senin nihayetsiz aczin ve fakrın,
Yirmi üçüncü sözde buna karşılık şöyle bir ifade gecmekde
İnsan şu kainat içinde pek nazik ve nazenin bir çocuğa benzer.
Zaafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret vardır.

yine birinci sözde devamında
seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.
yine yirmiücüncü sözde paralel olarak

Çünkü o zaafının kuvvetiyle ve aczin kudretiyledir ki, şu mevcudat ona musahhar olmuş.
Otuzikinci sözde Ustadımız şöyle tefsir eder ;

Meselâ, bir vâlidenin evlâdının mesûdiyetlerinden ve istirahatlerinden, şefkat vâsıtasıyla aldığı lezzet,

o derece kuvvetlidir ki, onların rahatı için ruhunu fedâ eder derecesine getirir.

Hattâ o şefkatin lezzeti, tavuğu, civciverini himâye etmek için, arslana saldırtır.

işde ölede insanın Allah karşısında
kendi aczini ve fakrını bilmesi
Allahın rahmetini ve kudretini celb ediyor


Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki, askere kaydolur,
Evet asker bilirsiniz ki bölüğüne teslim oldukdan sonra
komutanının emrindedir
ve butun ihtiyacı ordu tarafından karşılanır
Bismillahı eline alan Allaha kul olur


devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz.
hiç kimseden korkmaz, her işe gücü yeter
çünkü Allah hesabına iş görüyor


Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.

Ustadımız Yirmiüçüncü sözde şöyle açıklar :

İmân hem nurdur, hem kuvvettir.

Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir

ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir.
el fatiha


Risale-i Nur Sohbetleri
Muhabbet-i Bakiye

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir