Ahmed bin Hadravey

pendüender

Well-known member
Ahmed bin Hadraveyh Hazretleri, henüz olgunlaşmamış bir nefsin nasıl bir seviyede olduğunu ve ibâdet hayatında dahî sahibini nasıl aldatmaya çalıştığını, kendi nefsiyle olan bir muhâsebesini naklederek şöyle anlatmaktadır:
"Uzun bir müddet nefsime muhâlefetle onun arzularını bertaraf etmiştim. Tam o günlerde, bir cemaatin cihâd için gazâya gideceğini duydum. Bende de gazâya iştirâk için büyük bir arzu uyanmıştı. Nefsim, gazâya katılmanın sevâbı ile ilgili hadîs-i şerîfleri peyderpey bana hatırlatıyordu. Hayret edip, kendi kendime:

«Gâlibâ nefsin bu istekli hâli büyük bir hîledir! Çünkü nefs, seve seve ibadet ve tâatta bulunmaz! Herhâlde devamlı oruç tuttuğum için nefsin tâkati kesildi de bu sebeple savaşa gitmemi ve orucumu açmamı istiyor!» diye düşündüm.

Sonra nefsime dönerek, hâl lisanıyla şöyle dedim:

«-Ey nefsim! Bil ki, gazâ için sefere çıkınca oruç tutmaya da devam edeceğim! Onu aslâ bırakmayacağım!"

Bu sözlerime karşılık onun tereddütsüz bir şekilde:

«-Olur, kabûl!» demesine çok şaşırdım ve bu sefer de;

«Herhâlde ben nefsi geceleri namaz kılmaya mecbur tutuyorum da onun için gazâya çıkmamı, böylece gece namazını bırakacağımı düşünüyor ve rahata kavuşmayı istiyor!» diye düşündüm. Nefsime:

«-Ey nefsim, şunu hiç unutma ki, gazâda da seni geceleyin uyutmam!» dedim. O ise hemen:

«-Bu da kabûl!» dedi. Onun bu cevabına iyice hayret edip, tekrar tekrar düşündüm. Sonra onun cihâda katılma iştiyâkını;

«Herhâlde nefsim yalnızlıktan usandı da, cihâda iştirak etmeyi halkın arasına karışmak için arzu ediyor.» diye düşündüm ve yine nefsime dönerek:

«-Ey zâlim nefsim! Konakladığımız hiçbir yerde insanların arasında oturmayacağım. Onların arasına karışmayacağım. Aksine tenhâ bir kenara çekileceğim.» deyince, o derhal:

«-Onu da kabûl ediyorum!» dedi. Artık onun maksadını anlamaktan âciz kaldığım için Allah Teâlâ'ya ilticâ ederek:

«Yâ Rabbî! Beni nefsin hîlesinden haberdâr et ve onun aldatmasından koru. Zira ben âcizim. Sen ise, her türlü eksiklik ve noksanlıktan münezzehsin, Sana sığındım!» niyâzında bulundum.

Bunun üzerine nefsim, hâl lisanıyla bana şöyle dedi:

«-Benim isteklerime muhâlefet etmekle, zâten beni günde yüz defa öldürüyorsun, bundan kimsenin haberi yok. Hiç olmazsa gazâda bir kere ölürüm de bunu, bütün cihan halkı duyar. Derler ki, "Âferin Ahmed Hadraveyh'e, yiğitçe savaştı da neticesinde şehîdlik derecesine erişti..."»

Nefsimin bu sözü üzerine; «Sübhânallah, bu nefis öyle yaratılmış ki, hayatında da, ölümünde de ikiyüzlü! Ne bu dünyada, ne de âhirette takvâ sâhibi güzel bir müslüman olmak istemiyor! Ben onu tâatte bulunmak istiyor sanmıştım. Ona zünnar bağlandığının farkına varmamışım.» dedim ve ona daha çok muhâlefet ettim.
 
Üst