Ahmet Hüsrev Altınbaşak

mihrimah

Well-known member
hzustad3.jpg

“Ben dava eder ve isbat ederim ki: Bu soğukta soğuk muâmele gören ve millete ve vatana zararlı tevehhüm edilen ve vucudça hastalıklı bulunan Hüsrev, Türk miletinin manevî büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halaskârıdır. Ve Türk milleti onunla iftihar edecek bir hâlis fedâkârıdır. Ve sırrı ihlâsa tam mazhar olduğundan, benlik ve riyâkârlık ve şöhretperestlik bulunmaması cihetiyle, çok hizmeti vataniye ve milliyesinden bir ikisini beyân etmek zamanı geldi…”
Bedîüzzaman

Tevâfuklu Kur’ân-ı Kerîm’in kâtibi Ahmed Husrev Efendi, 1899 yılında Isparta’nın Senirce köyünde dünyaya geldi.
Soyu, baba tarafından Hz. Ebûbekir radıyallahü anh’e, anne tarafından Hz. Hüseyin radıyallâhü anh’e dayanmaktadır.
Henüz İdâdî’yi bitiremeden askere alınan Husrev Efendi, İstiklâl Harbi’ne teğmen rütbesiyle katıldı.
Batı Cephesi’nin Yunanlılarla yapılan çetin muharebeleri esnasında Manisa civarında esir düştü.
Bir buçuk yıllık esâret hayatından sonra memleketine dönen Husrev Efendi, 1931 senesinde Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri ile tanıştı ve ona intisab etti.
Bu intisaptan sonra bütün hayatını, iman ve Kur’ân hizmetine, vakfetti.
Husrev Efendi; ihlâsı, gayreti ve hizmetleriyle kısa zamanda Risâle-i Nûr hizmetinde temâyüz etti.
husrev_efendi.jpg

Bedîüzzaman Hazretleri’nin eserlerinde adından en çok bahsettiği talebesi odur. O, üstâdı Bedîüzzaman Hazretleri’nin hem talebesi, hem kendisinden sonra onun hizmetini devam ettiren bir da‘vâ arkadaşı olarak, son asırda yapılan büyük tahrîbâtlarda, ehl-i îmânın mukaddes değerlerini kurtarma, sâhib çıkma ve o yangını muvaffakiyetle söndürme gayretlerinde bir himmet seferberliğinin ön saflarında büyük fedâkârlıklar ve hizmetler yapmış, çileler çekmiş bir İslâm kahramânıdır.
Ayrıca Bedîüzzaman Hazretleri bütün talebelerine her safhada onu örnek ve ölçü göstermiş, Nur Talebelerine ‘Bir küçük Husrev’, ‘Denizli’nin Husrev’i’, ‘Kastamonu Husrev’i’ gibi ünvanlar vermiş ve Husrev Efendi’yi en yakın dava arkadaşı, hizmette omuzdaşı, kendisinden sonra davasını temsil edecek bir hayru’l-halefi olarak kabul ve takdim etmiştir.
Bedîüzzaman Hazretleri ile birlikte 1935’te Eskişehir, 1943’de Denizli ve 1947’de Afyon’da yargılandı ve yıllar boyu memleket hapishaneleri, onların çilehaneleri oldu.
“Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçı, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir dua-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet: İhlastır.”
Lem'alar

1941’de, İkinci Dünya Savaşı sırasında ihtiyat subayı olarak tekrar askere alındı. Fethiye’de îfâ ettiği, yaklaşık bir buçuk sene süren bu ikinci askerlik vazifesinden üsteğmen rütbesiyle terhis edildi.
1960 senesinde, Üstad Bedîüzzaman Haz­ret­leri’nin vefâtından sonra, ondan aldığı manevî mirası istikbâle taşımak için Risâle-i Nur hizmetlerini bizzat sevk ve idare etmeye başladı.
Bedîüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra 1963’te Isparta’da, 1971’de Eskişehir’de yıllarca yargılandı ve zindanlarda yattı.
Henüz çoklarının açıkça müdâfaa etmekten çekindikleri, İslâm hesâbına en ufak bir adım için dahi ağır bedellerin ödendiği o sıkıntılı günlerde, Nûr Talebeleri bir güneş gibi ışıldayan ve ehl-i îmânı kucaklayan hizmetleriyle; haklarında düzenlenen iddiânâmelerde, “hakâik-ı îmâniye ve şeâir-i İslâmiyeyi muhâfaza ve i‘lân uğruna, yasa dışı cem‘iyetçilikle, şerîatçılıkla, hilâfet-i İslâmiyeyi te’sîs gâyesiyle, devletin temel yapısını değiştirmeye yönelik faâliyetlerle” suçlanıyor, berâat ediyor, tekrar suçlanıyor, hattâ sâdece bir sünnet-i seniyeyi muhâfaza için, sarıkla namaz kılmak yüzünden hapis yatıp çıkıyor, Risâle-i Nûr’dan aldıkları feyz ile hizmetlerindeki kararlılıklarını devâm ettiriyorlardı.
husrevefendiev.jpg
Husûsan 1971 muhtırasından sonra, 72 yaşındaki bir ihtiyarın 96 talebesi ile birlikte, îzâhı bile müşkil ağır şartlar altında mahkemeye verilip, o günkü sıkıyönetim mahkemelerinde 7 yıl hüküm giymesi, Husrev Efendi’nin o yaşta dahi mücâdele rûhunu ve anlayışını göstermesi bakımından, artık târihe mâl olmuş bir ibret vesîkasıdır.

O, çileli hayatını tarih sayfalarına altın harflerle yazılacak hizmetlerle nurânileştirdi.
Hayatının son günlerine kadar kalemi elinden hiç bırakmadı.
Üstadından devraldığı bu iman ve Kur’an hizmetini, hiçbir menfî cereyana ve siyasete âlet etmeden, kirletmeden, tahrif ve tahrip etmeden yeni nesillere taşımak için gayret etti. O, hizmetinden servet sahibi olan değil, servetini hizmetine feda eden; ve atalarından intikal eden dünyevi cihetle bilinen zenginliğini, hususi dünyasında asla yaşamayan numûne insandı.
1977 Ağustos’unun 20’sinde, mübarek bir Ramazan günü İstanbul’da Rabb-i Rahîm’ine kavuştu.
Cenâzesi, yetiştirdiği ve geride bıraktığı binlerce talebesi tarafından, Isparta kabristanına defnedildi. Rahmetullâhi Aleyh.
“Husrev gibi bir Nur kahramanından, benim yerimde ve Nur’un şahs-ı manevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir.
Onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risâle-i Nur’un aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişân edenlerin lehinde bir azîm hıyânettir!”
Bedîüzzaman
cevaplar.org
 

Merih

Well-known member
Forumumuzdaki materyaller bazı kişiler tarafından alınarak kaynak gösterilmeden kendi sitelerinde kullanılmaktadır. Bu sebeble böyle bir önlem almış bulunmaktayız Üyeliğini aktivite etmeyen ve 50 mesaj sınırı Geçmeyen kullanıcılarımız sitedeki yazıları ve resimlerini kopyalayamazlar.
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member
Allah Razı OLsun paylaşımınızdan dolayı.. =) Husrev abi benim çok sevdiğim abilerdendir... Allah Risale-i Nur'un Herbir Harfine mukabil ona rahmet eylesin..
 

yozgati

Well-known member
Üst