Hamiyetkar
Well-known member
biraz önce trt 6'yı (trt şeş) izlerken çok ama çok hüzünlendim..
stüdyodaki kürt izleyicilerin/konukların neredeyse tamamına yakını kürtçe konuşamıyordu..
halbuki kürtçe, islam ümmeti içerisinde %99'u müslüman olan bir kavmin lisanı.. bir islam kavminin lisanı.. said-i nursilerin, mevlana halidlerin, ahmed-i hanilerin, mela-yı cezerilerin dili..
bu dili unutmamak ve ondan da ötesi konuşarak canlı tutmak gerekir..
hususan da KÜRTLERİN (ki buna araplar, boşnaklar, çerkezler, lazlar, arnavutlar da dahil) KENDİ DİLLERİNİ AİLE İÇİNDE KONUŞARAK YAŞATMALARI GEREKİYOR..
bir sitde gördüğüm bir yazıyı, arkadaşlarla paylaşmak istedeim..
TÜRKİYE'DE KÜRTÇE..
Anneannem kendisiyle Türkçe konuşulduğunda Kürtçe cevap verir. Türkçe, zamanla anlamaya başladığı bir dil. Anlar ama cevap veremez. Türkçe’yi sonradan, duyarak öğrenmiş ve günlük ilişkilerinde kullanmayan Kürtler, uzun süre Türkçe konuşmak durumunda kaldıklarında “zimanê min qerimî” (dilim katılaştı/uyuştu) derler.
Türkçe’yi okula başlayınca öğrenen Kürtler, Kürtçe bildiklerini söylerler; okul öncesi dönemde dinledikleri masallar, ninniler, ağıtlar, tekerlemeler Kürtçe’dir ama eğitim süreciyle birlikte Kürtçe ile ilişkileri zayıflamıştır ve çocuklarıyla Türkçe iletişim kurarlar. Bu ailelerin çocukları Kürtçe’yi anlar ama konuşamazlar; onlar için Kürtçe “ebeveyn dili”dir.
Eğitimle gelen dil değişikliği, çocuk için zor bir süreçtir; dil ve düşünce sistematiğinde köklü bir değişim gerektirir. İlkokula başladığımda, herhangi bir konuda Türkçe konuşmaya çalıştığımda, beynime akın eden, dilimin ucuna kadar gelen Kürtçe kelimeleri yutup panikle, yoğun bir yetersizlik duygusuyla, Türkçe karşılıklarını bulmaya çalıştığımı, bütün çabalarıma rağmen zaman zaman ağzımdan Kürtçe kelimeler çıktığını hatırlıyorum.
Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerde ve Türkiye metropollerinde, zorunlu göçle oluşan varoşlarda yoksulluk ve itilmişlik duygusu içinde büyüyen çocuklar Türkçe ve Kürtçe kelimelerden oluşan bir dil konuşuyorlar. Sekiz yıllık ilköğretimi tamamlayabilme olasılıkları çok zayıf olan bu çocukların dili ne Türkçe’dir ne de Kürtçe. Ne Türkçe bildiklerini söylemek mümkündür ne de Kürtçe...
Kürtçe konuşamayan çocukların Türkçe konuşamayan ebeveynleri olabiliyor. Bu durumda iki taraf da anlayıp konuşamadığı dile kendi bildiği dille cevap veriyor. Anne-baba ve çocukların farklı dil konuşmaları, karşılıklı olarak bir kültürel ayrışmayı ve yabancılaşmayı beraberinde getiriyor. Türkiye’de, anadili Türkçe bir kadının/erkeğin, anadili Kürtçe bir erkekle/kadınla evliliğinden doğan çocuklar sadece Türkçe öğreniyorlar. Avrupa ülkelerinde ya da başka ülkelerde yaşayan, yaşadığı ülkeden bir kadınla/erkekle evli Kürtlerin çocukları, hem Kürtçe hem de annenin/babanın dilini öğreniyorlar. Türkiye’de, Kürtçe konuşan bir anne ya da babanın yanı sıra çocuğun Kürtçe bilen büyükanne, büyükbaba, hala, teyze, amca, dayı ile büyüme olanağı bir Avrupa ülkesine göre daha fazla olsa da ninesinin, dedesinin dilini bilmeyen, onlarla iletişim kuramayan çocuklar yetişiyor.
İki yıl önce, Diyarbakır’da, bir annenin Almanya’da yaşayan oğlu ve beş yaşındaki torunuyla telefon görüşmesine tanık oldum. Babaanne, biraz şaşkın biraz hoşnut, Kürtçe iletişim kurduğu tek torunuyla konuşuyordu. Görüşme bitince açıklama yapma gereği duydu: “Buradaki torunlarım Kürtçe bilmiyor, o da Türkçe bilmiyor.” Almanya’da büyüyen annesi Alman, beş yaşındaki çocuk, Diyarbakır’daki kuzenleriyle iletişim kuramıyordu. Öte yandan, son yıllarda entelektüel kesimde, sadece günlük iletişimde değil tarih, edebiyat, siyaset, sosyoloji vb. pek çok alanda ısrarla Kürtçe konuşma çabası dikkat çekiyor.
ZERİ İNANÇ
stüdyodaki kürt izleyicilerin/konukların neredeyse tamamına yakını kürtçe konuşamıyordu..
halbuki kürtçe, islam ümmeti içerisinde %99'u müslüman olan bir kavmin lisanı.. bir islam kavminin lisanı.. said-i nursilerin, mevlana halidlerin, ahmed-i hanilerin, mela-yı cezerilerin dili..
bu dili unutmamak ve ondan da ötesi konuşarak canlı tutmak gerekir..
hususan da KÜRTLERİN (ki buna araplar, boşnaklar, çerkezler, lazlar, arnavutlar da dahil) KENDİ DİLLERİNİ AİLE İÇİNDE KONUŞARAK YAŞATMALARI GEREKİYOR..
bir sitde gördüğüm bir yazıyı, arkadaşlarla paylaşmak istedeim..
TÜRKİYE'DE KÜRTÇE..
Anneannem kendisiyle Türkçe konuşulduğunda Kürtçe cevap verir. Türkçe, zamanla anlamaya başladığı bir dil. Anlar ama cevap veremez. Türkçe’yi sonradan, duyarak öğrenmiş ve günlük ilişkilerinde kullanmayan Kürtler, uzun süre Türkçe konuşmak durumunda kaldıklarında “zimanê min qerimî” (dilim katılaştı/uyuştu) derler.
Türkçe’yi okula başlayınca öğrenen Kürtler, Kürtçe bildiklerini söylerler; okul öncesi dönemde dinledikleri masallar, ninniler, ağıtlar, tekerlemeler Kürtçe’dir ama eğitim süreciyle birlikte Kürtçe ile ilişkileri zayıflamıştır ve çocuklarıyla Türkçe iletişim kurarlar. Bu ailelerin çocukları Kürtçe’yi anlar ama konuşamazlar; onlar için Kürtçe “ebeveyn dili”dir.
Eğitimle gelen dil değişikliği, çocuk için zor bir süreçtir; dil ve düşünce sistematiğinde köklü bir değişim gerektirir. İlkokula başladığımda, herhangi bir konuda Türkçe konuşmaya çalıştığımda, beynime akın eden, dilimin ucuna kadar gelen Kürtçe kelimeleri yutup panikle, yoğun bir yetersizlik duygusuyla, Türkçe karşılıklarını bulmaya çalıştığımı, bütün çabalarıma rağmen zaman zaman ağzımdan Kürtçe kelimeler çıktığını hatırlıyorum.
Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerde ve Türkiye metropollerinde, zorunlu göçle oluşan varoşlarda yoksulluk ve itilmişlik duygusu içinde büyüyen çocuklar Türkçe ve Kürtçe kelimelerden oluşan bir dil konuşuyorlar. Sekiz yıllık ilköğretimi tamamlayabilme olasılıkları çok zayıf olan bu çocukların dili ne Türkçe’dir ne de Kürtçe. Ne Türkçe bildiklerini söylemek mümkündür ne de Kürtçe...
Kürtçe konuşamayan çocukların Türkçe konuşamayan ebeveynleri olabiliyor. Bu durumda iki taraf da anlayıp konuşamadığı dile kendi bildiği dille cevap veriyor. Anne-baba ve çocukların farklı dil konuşmaları, karşılıklı olarak bir kültürel ayrışmayı ve yabancılaşmayı beraberinde getiriyor. Türkiye’de, anadili Türkçe bir kadının/erkeğin, anadili Kürtçe bir erkekle/kadınla evliliğinden doğan çocuklar sadece Türkçe öğreniyorlar. Avrupa ülkelerinde ya da başka ülkelerde yaşayan, yaşadığı ülkeden bir kadınla/erkekle evli Kürtlerin çocukları, hem Kürtçe hem de annenin/babanın dilini öğreniyorlar. Türkiye’de, Kürtçe konuşan bir anne ya da babanın yanı sıra çocuğun Kürtçe bilen büyükanne, büyükbaba, hala, teyze, amca, dayı ile büyüme olanağı bir Avrupa ülkesine göre daha fazla olsa da ninesinin, dedesinin dilini bilmeyen, onlarla iletişim kuramayan çocuklar yetişiyor.
İki yıl önce, Diyarbakır’da, bir annenin Almanya’da yaşayan oğlu ve beş yaşındaki torunuyla telefon görüşmesine tanık oldum. Babaanne, biraz şaşkın biraz hoşnut, Kürtçe iletişim kurduğu tek torunuyla konuşuyordu. Görüşme bitince açıklama yapma gereği duydu: “Buradaki torunlarım Kürtçe bilmiyor, o da Türkçe bilmiyor.” Almanya’da büyüyen annesi Alman, beş yaşındaki çocuk, Diyarbakır’daki kuzenleriyle iletişim kuramıyordu. Öte yandan, son yıllarda entelektüel kesimde, sadece günlük iletişimde değil tarih, edebiyat, siyaset, sosyoloji vb. pek çok alanda ısrarla Kürtçe konuşma çabası dikkat çekiyor.
ZERİ İNANÇ