Allah'ın insana "ruhundan üflemesi" ne demektir?

Þefkat_

Well-known member
Allah'ın insana "ruhundan üflemesi" ne demektir?

"Göklerin ve yerin nuru (Nur/35) olan Allah, kendi nurundan insana nur vermiş ve ruhundan ruh üflemiştir. (Hicr/29) Sandalye, marangozun bir parçası olmadığı gibi, biz de Allah'ın bir parçası değiliz...
İnsanın kendisini tanımasında en önemli nokta, ruhunun varlığına inanmasıdır. Bu meseleyi şöyle anlamak lazım: Allah hayat sıfatından bize hayat vermiştir. Hayat harekettir. Hareket hayattır. Fiziğin ve kimyanın anlattığı elektronlar hareketlidir. O hareket de hayatsız cismin olmadığını gösterir.
Allah'ın hayat sıfatı her şeyi kuşatmıştır. Hayatsız cisim yoktur. Organlarımızın bütünü etten yaratılmıştır. Etten yaratılan bu organların görmesi, işitmesi, yürümesi ruha ait şeylerdir. Çünkü bir insan aniden ölse organlarında hiçbir değişiklik olmaz. Fakat göremez, konuşamaz. Çünkü ruhu çıkmıştır. İğneyi elinize batırın. Ne oldu, acıdı. Acıyan, ruhtur. Ölüye iğne batırsak acımaz. Beden kılıftır. İnsan bütün duygularını ruhuyla yaşar.
O ruhta öyle bir kuvvet var ki hem 80 kiloluk insanı gezip dolaştırıyor. Hem de o insan 40 kilo bir yükü sırtına alırsa onu da taşıyor. Fakat insan ölünce onu en az dört kişi taşıyabiliyor.
Kaf Sûresi 16. ayette "Biz ona şah damarından daha yakınız." buyruluyor. Organlarımızın bütününü yaratan ve çalıştıran Allah'tır. Gözümüzü yaratan Allah, nereye baktığımızı bilir. Dilimizi yaratan Allah, ne söylediğimizi bilir. Beynimizi yaratan Allah, hayallerimizi bile bilir. Allah'tan korkmak, günah işlemekten utanmaktır. "Aman günah işlemeyeyim, Allah'a mahcup olurum." demektir. Allah'a yaklaşmak esma-i hüsnayı anlayıp beşeri planda uygulamaktır.
Yaratılan her şey esma-i hüsnanın tecellileridir. Esma-i hüsna Allah'ın isimleridir.
Ruh, hayattır. Hayat Allah'ın sıfatıdır. Öyleyse bizde Allah'ın hayat sıfatı tecelli etmiştir.
Zaman bir okyanustur. İnsan vücudu bu okyanusta bir gemidir. Bu geminin kaptanı akıldır. Geminin pusulası iman ve vicdandır.
Ahmed Yesevi hazretleri Peygamberimiz'in vefat ettiği yaşa ulaşınca "Resulullah toprakta yatarken ben ondan fazla yeryüzünde dolaşamam." diyerek yeraltında bir mağara kazdırmış, ömrünün kalanını o mağarada geçirmiştir.
Nefsin terbiyesi, manevi terakki zor şartlarda gerçekleşir...
Dış dünyamız meyvenin kabuğuna benzer. Kabuk kalınlaştıkça öz zayıflaşır. Meyvenin özü geliştikçe kabuk incelir.
Hekimoğlu İsmail
 

YILDIZNAME

Well-known member
Çok merak ettiğim bir konudur bu öğrenmeme yardımcı olur musunuz? Kuranda ruhun mahiyetiyle ilgili ayetler var mı?Ruhumuzu kaplayan 3 enerji den sonra et ve kemik bedeni varmış doğru mu? Bu enerjiler nedir, vazifeleri nelerdir,birde hayvanlarda canlı onlarda da ruh var deniyor öyleyse ruh çeşitleri var demektir insan ruhlarıda çeşitli midir?iyi ruh ,kötü ruh,büyük ruh,küçük ruh ne demektir? Ruhun mahiyetini anlamamızı sağlayacak dünya içinde bir örnek var mıdır? Ruh ta beden gibi zaman içinde büyüyüp olgunlaşıp değişip yaşlanır mı?çok teşekkürler selamlar
 

Þefkat_

Well-known member
YILDIZNAME kardeş buraya bir bakın inşaallah aklınızdaki soruların bir kısmını çözer.

Soru

İslamiyette ruhla ilgili bilgiler nelerdir? İslamiyet ruhun varlığı, yokluğu hakkında neler der?



Cevap

Değerli Kardeşimiz;

RUHUN VARLIĞININ DELİLLERİ NELERDİR?

İnsan, beden ve ruhtan meydana gelir. Beden, ruhun bineği ve aletidir. Ruh, bedende tasarruf etmektedir. İmam-ı Gazali, bedeni bir şehre benzetmiş, ruhu bu şehrin padişahı olarak görmüştür.

Ruhun varlığına dair pek çok delil mevcuttur. Yazımızda bu delillerin birkaçını sıralamak istiyoruz.

1 — Her insan sıklıkla kendisinden bahseder. "Görüşüm" der, "şahsiyetim" der, kısacası "ben" der. Bu "ben"in yerini insan vücudunda aradığımızda, insan hücrelerinden başka bir şey göremiyoruz. Bu hücrelerde ise, onlara ait gerçeklerden başka bir şeye rastlamıyoruz. Acaba "ben" nerededir?

2 — İnsan vücudu devamlı değişmektedir. Her an vücudumuzda sayısız hormon ve enzimler yapılmakta, hücreler ölmekte ve yerine yenileri gelmektedir. Aldığımız gıdalarla hücrelerimiz tazelenmekte, aynı zamanda hücre içindeki maddelerin yerine başka maddeler gelmektedir. Böylelikle, sözgelimi birkaç sene sonra insan — zerresine kadar olmak üzere — tamamıyla değişmektedir. Şu andaki vücudumuzun bir süre sonra, oraya buraya saçılacağı, kendimizin bambaşka maddeden yeniden oluşacağımız tıbben bir hakikattir.

Gözle görülmeyen zerresine kadar bambaşka olan şahsın "ben"i aynı kalmaktadır. İnsanı maddeden ibaret sayarsak, "ruh"u inkar edersek, izah nasıl olacaktır?

3 — Bir şey yapmak, konuşmak istediğimizde bu fikir zihnimize nereden, nasıl gelmektedir? Kim söylemektedir?

4 — Mesela yürümek istediğimizde, sayısız mekanizma karışık hadiseler zinciri ile harekete geçmekte ve yürümemiz sağlanmaktadır. Biz bu sırada bunların farkında bile olamıyoruz. Acaba bu sayısız olayı düzenleyen, arada en ufak bir aksaklık olmasını önleyen kuvvet nedir?

5 — İnsana hareket sağlayan kuvvet, yani canlılığı devam ettiren güç nedir?

6 — Canlı ile ölü arasındaki fark nedir? Bir kimse öldüğünde; vücudu da, içinde beyni de, kalbi de, bütün sinir sistemi de muhafaza olunduğu halde, niçin bir madde yığınından başka bir şey değildir?

7 — Bir hücrenin çalışmasını düşünelim. Sayısız hadiseler cereyan ediyor. Düzenli bir şekilde hücrede hayat sürüp gidiyor. Her şey ölçülüp biçilmiş gibi, büyük titizlik dikkati çekiyor. Karışıklık ve tehlike meydana gelmiyor. Acaba bu mükemmel işleyişi, bizim farkına bile varamadığımız bu organizasyonu sağlayan nedir?

8 — Hücredeki karışık olaylar nereden yönetilir? Çekirdek (nukleus) diye cevap verebiliriz. Nukleusu ise enzimler ve haberci RNA aracılığı ile DNA içindeki genler idare eder. Kısacası, hücrenin beyni olan DNA'nın en yüksek seviyesi, genlerin bütünü şeklinde düşünülebilir. Fakat bunun nereden yönetildiği aranırsa, cevap ne olacak?

9 — Aynı soruyu insan beyni için soralım. Vücudu beyin idare eder. Beynin de alt merkezleri, üst merkezleri vardır. Bazı merkezler diğerlerinin emrindedir. En yüksek merkez, en yüksek seviye hangisidir? Korteks mi (beyin kabuğu)?

Belki evet. Çünkü şuurlu çalışmamız ve irademiz kortekse bağlıdır. Fakat burası da en yüksek seviye olamaz. Çünkü retiküler formasyonda bir bozukluk olunca, korteks sağlam olsa bile insan uyku veya narkoz halinde olmakta, duyumlar meydana gelmemektedir.

Buna göre beyinde en yüksek seviye, kati olarak belirtilemez. Beynin en yüksek seviyesi, onun bütünüdür gibi yuvarlak bir sonuca varılır. Gerçekten ancak her bölümü normal ve sağlıklı olduğu zaman, her bir bölümü kendi görevini en mükemmel bir şekilde yapabilir. Peki, beyni idare eden en yüksek seviye nedir?

İnsan, beden ve ruhdan meydana gelmiştir. Ruhun bedeni terk etmesiyle ölüm olur ve ruh asıl vatanına kavuşur. Bu vatanı da, ruhun dünyada tasarruf sahibi olduğu bedeni nasıl kullandığı belirler.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin dediği gibi:

"Eğer Allahu Teala, seni bu beden memleketinde padişah etmese idi ve saltanat işlerini sana ısmarlamasa, bırakmasa idi sen cihanın sultanını nasıl tanıyabilirdin?"

Sefa Saygılı (Doç. Dr.)

RUH NEDİR, RUHUN MAHİYETİ ANLAŞILABİLİR Mİ?

Ruh için aşağıdaki tanımlar yapılır:

“Can. Canlılık. Nefes. Cebrail (as.)...”

“Bir kanun-u zîvücud-u haricî.” (Hariçte müstakil bir varlığı bulunan bir kanun.) (Sözler)

“Emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun. Bedenden ayrılınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim.”

Bazı insanlar Peygamber Efendimize ruhu sordular. Cevap vermeyip, vahyi bekledi. Gelen ayet gayet netti: “O, rabbimin emrindendir, de.” Ruhun varlığı tasdik ediliyor, fakat mahiyeti açıklanmıyordu. Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkân yoktu. Akıl, “emir aleminden” olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi.

“emir alemi” ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyasıdır. Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o alemde karşılığı yoktur. Ölçülere mahkum akıllar, ölçülemeyeni nasıl anlasın?

Hadiste “Kendini bilen rabbini bilir.” buyuruluyor. Bir büyük mütefekkirimiz de, “ey kendini insan bilen insan! Kendini oku...” Diyor. Şu halde, insanın kendini tanımaya çalışması şart. Kendimizden giderek Ona ulaşacağız!

Ruh hakkında neler biliyoruz? Ruhun kendisini bilemiyoruz. Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz. Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, ruh verilir.

Ruh, sonradan yaratılmıştır, ama ebedidir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz. İcraatıyla ve tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur, fakat mekanı yoktur. Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir. Bütün işleri aynı anda idare eder, bir iş diğerine engel olmaz. O, tabiattaki kanunlara benzer. Mesela, bir yerçekimi kanunu hayat ve şuur sahibi olsaydı ruh özelliği kazanırdı.

Ruh, şuuruyla fark eder, aklıyla anlar, vicdanıyla tartar, karar verir, hayaliyle plânlar yapar, hafızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever. Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır. Bunların bir kısmı da maddi uzuvlarla ortaya çıkar. Ruh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Faaliyetleri bedenle sınırlıdır. Ölüm, onun beden zindanından kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır. O zaman bedene ihtiyacı kalmaz. Gözsüz görür, kulaksız işitir, beyinsiz düşünür. Mahşere kadar bedensiz bekler. Ahirette yeniden ve yeni bir bedene kavuşur.

Alaaddin Başar (Prof.Dr.)

Detaylı bilgi için tıklayınız...
 
Üst