Allah'ın Kuddûs isminin bir nüktesine dairdir.

Ahmet.1

Well-known member
Kuddûs ismi hakkındaki bu nüktenin, Otuzuncu Söz'ün sonuna eklenmesi uygundur.
ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﻓَﺮَﺷْﻨَﺎﻫَﺎ ﻓَﻨِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻤَﺎﻫِﺪُﻭﻥَ "Yeryüzünü de Biz döşedik, bakınız Biz ne de güzel döşedik!" (Zâriyât sûresi, 51/48). ayetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Âzam veyahut İsm-i Âzam'ın altı nurundan biri olan "Kuddûs" isminin bir cilvesi, bana Şaban-ı Şerif ayının sonunda Eskişehir Hapisanesi'nde göründü. Cenâb-ı Hakk'ın hem varlığını hem de birliğini tamamen, apaçık bir şekilde gösterdi. Şöyle gördüm:

Bu kâinat ve yeryüzü, sürekli işleyen büyük bir fabrika ve her vakit dolup boşalan bir han, bir misafirhanedir. Böyle işlek fabrikalar, hanlar, misafirhaneler; pis atıklarla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirlenip bulaşık hale gelir ve kötü kokulu maddeler her tarafta birikir. Eğer çok dikkatle bakılmaz, kirlerden arındırılmaz ve süpürülüp temizlenmezlerse içlerinde durulmaz, insan oralarda boğulur.

Halbuki bu kâinat fabrikası ve yeryüzü misafirhanesi o kadar pak, temiz ve kirsizdir, bulaşık şeylerden ve kötü kokulardan öyle arınmıştır ki, içinde lüzumsuz tek bir şey, faydasız tek bir madde ve rastgele bir kir bulunmaz; görünüşde bulunsa da, hemen onu dönüştürecek bir makinaya atılır, temizlenir.

Demek, bu fabrikaya bakan Zât çok iyi bakıyor. Buranın, temizliği gözeten öyle bir Sahibi var ki, şu koca fabrikayı ve büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, düzene koyup kirlerden arındırır. Evet, bu çok büyük fabrikanın içinde, büyüklüğü ölçüsünde pis atıklar, enkaz artığı kirli maddeler, süprüntüler bulunmuyor. Aksine, büyüklüğü ölçüsünde temizliğine ve kirlerden arınmasına dikkat ediliyor.

İnsan, bir ay boyunca yıkanmaz ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir. Demek ki, bu âlem sarayındaki paklık, arınmışlık, nuranîlik, temizlik; sürekli olarak gerçekleşen hikmetli, dikkatli bir temizleme faaliyetinden ileri geliyor. Eğer o sürekli temizleme, süpürme ve dikkatli bakım olmasaydı, yeryüzünde sadece bir senede yüz binlerce cins hayvan boğulurdu. Ve göklerin sonsuz boşluğunda çarpışan, dağılan, ömrü biten kürelerin ve uyduların, belki sönmüş yıldızların enkazı, yerkürenin, dünyamızın başına, belki başımıza ve diğer canlıların üstüne düşerdi. Dağlar büyüklüğündeki taşları tepemize yağdırır ve bizi vatanımız olan bu dünyadan kaçırırlardı. Halbuki eskiden beri gökcisimlerinin parçalanıp yeniden yaratıldığı o yukarı âlemlerden, ibret olsun diye yalnız birkaç göktaşı düşmüşse de hiç kimsenin başına isabet etmemiştir.

Hem yeryüzünde her sene ölüm ve hayatın devridaimi ve mücadelesi sebebiyle yüz binlerce hayvan cinsinin cenazeleri ve iki yüz bin bitki türünün enkazı, toprağın ve denizin üstünü öyle korkunç bir şekilde kirletirdi ki; şuur sahipleri, değil onları sevmek, onlara âşık olmak, belki böyle bir çirkinlikten nefret edip ölüme ve yokluğa kaçarlardı.

Bir kuş kanatlarını kolayca, bir kâtip sayfalarını rahatça temizlediği gibi, uzayda bir uçak gibi gezen dünyamızın, bu semavî kuşun kanatları ve kâinat kitabının sayfalarıda temizleniyor, güzelleşiyor. Ahiretin sonsuz güzelliğini göremeyen ve imanla düşünmeyen insanlar, dünyanın bu temizliğine, güzelliğine âşık olur, ona aşırı derecede bağlanırlar.

Demek ki, bu âlem sarayı ve kâinat fabrikası, Kuddûs isminin büyük bir cilvesine mazhardır. O mukaddes temizlik emrini, yanlızca denizlerin etle beslenen temizlikçileri ve karaların kartalları değil, kurt ve karınca gibi, cenazeleri toplayan sağlık memurları da dinliyor.

Vücutta dolaşan, kandaki alyuvar ve akyuvarlar o kutsî emri dinleyip beden hücrelerinde temizlik yaparken, nefes de o kanı tasfiye eder, temizler.

Hem o emri, göz kapakları gözleri temizlemek, sinekler kanatlarını süpürmek için dinlediği gibi, uçsuz bucaksız hava ve bulutlar da dinler. Hava, zeminin yüzüne konan toztoprak gibi süprüntüleri üfler, temizler. Bulut süngeri ise yeryüzü bahçesine su serper, tozu toprağı yatıştırır. Sonra da gökyüzünü uzun zaman kirletmemek için süprüntülerini hemen toplayıp kusursuz bir düzenle çekilir, gizlenir. Göğün güzel yüzünü ve gözünü silinmiş, süpürülmüş, prıl pırıl bir şekilde bırakır.

Yine o temizlik emrini yıldızlar, kâinatı meydana getiren unsurlar, madenler, bitkiler dinlediği gibi, bütün zerrelerde dinler ki, hayret verici değişim fırtınaları içinde temizliğe dikkat ederler. Bir yerde rastgele toplanmaz, kalabalık etmez, kirlenince hemen temizlenirler. En temiz, arınmış, parlak ve pak vaziyetleri, en güzel, en saf, en tatlı suretleri almak için hikmetli bir el tarafından sevk edilirler.

İşte bu tek fiil, yani tek bir hakikat olan temizlik, Cenâb-ı Hakk'ın Kuddûs ismi gibi bir İsm-i Âzam'ın, kâinatın geniş dairesinde görünen büyük bir cilvesidir; doğrudan doğruya O'nun varlığını ve birliğini, esmâ-yı hüsnasıyla beraber, geniş daireleri gören keskin gözlere güneş gibi gösterir.

Evet, Risale-i Nur'un bir çok yerinde kesin delillerle ispat edilmiştir ki, Hakem ve Hakîm isimlerinin bir cilvesi olan tanzim etme, düzene koyma fiili; Adl ve Âdil isimlerinin bir cilvesi olan ölçülü yapma ve dengede tutma fiili; Cemîl ve Kerîm isimlerinin bir cilvesi olan süsleyip donatma ve ihsan etme fiili; Rab ve Rahîm isimlerinin bir cilvesi olan terbiye etme ve nimet verme fiili bu büyük âlem dairesinde, bir tek hakikat ve fiil olduklarından, bir tek Zât'ın vücûb derecesindeki varlığını ve birliğini gösteriyorlar. Aynı şekilde, Kuddûs isminin bir mazharı ve cilvesi olan temizleme ve kirlerden arındırma fiili de, o Vacib'ül-Vücûd Zât'ın hem güneş gibi varlığını hem de gündüz gibi birliğini gösteriyor.

Bu zikredilen, düzene koyma, ölçülü yapma, süsleyip donatma temizleme gibi hikmetli fiiller, aynı mahiyette olduklarından, en geniş dairede bir tek Sâni-i Vahid'e işaret eder. O geniş dairede birçok esmâ-yı hüsnanın, belki Allah'ın binbir isminin her birinin böyle büyük birer cilvesi vardır. Ve o cilvelerin eseri olan fiiller, büyüklüğü ölçüsünde, açıkça ve kesinlikle, Vahid ve Ehad Yaratıcıyı gösterir.

Evet, her şeyi kanunlarına ve nizamına itaat ettiren, bütün kâinatta geçerli olan hikmet, eşyayı süsleyip varlıkların yüzüne güldüren kuşatıcı inayet, varlıkları sevindirip memnun eden engin rahmet, her canlıyı besleyip onlara türlü lezzetleri tattıran umumi rızık verme ve besleme fiili, her şeyi her şeyle münasebetli hale getiren, birbirinden faydalandıran ve birbirine bir derece sahip kılan hayat verme fiili gibi kâinatın yüzünü güldüren, aydınlatan apaçık hakikatler ve bir tek Zât'a işaret eden fiiller; ışığın güneşi göstermesi gibi, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak, Hayy ve Muhyî bir Zât'ı açıkça gösteriyor. Eğer hepsi Allah'ın birliğine apaçık birer delil olan o yüzlerce kuşatıcı fiilden biri bile Vahid-i Ehad'e verilmezse, yüzlerce yönden imkânsızlıklar ortaya çıkar.

Mesela, değil hikmet, inayet, rahmet, rızık ve hayat verme gibi apaçık hakikatler ve bir tek Yaratıcıyı gösteren deliller; belki yalnızca kâinattaki temizleme fiili bile kâinatın Hâlık'ına verilmezse, dalâlet ehlinin gittikleri küfür yolunda şunu kabul etmek gerekir: O temizleme faaliyeti ile alâkalı ya bir zerreden, bir sinekten tut, kâinatı meydana getiren unsurlara, yıldızlara kadar her bir varlık koca kâinatın süslenip donatılmasını, her şeyin ölçüyle yapılışını, düzenlenip temizlenmesini bilecek, düşünecek ve ona göre hareket edecek bir kabiliyettedir.. ya âlemin Hâlık'ının mukaddes sıfatlarına sahiptir.. veyahut bu kâinatın temizlenip süslenmesini sağlamak, ona gelen ve oradan giden varlıkların, ihtiyaç duyulan ve harcanan şeylerin dengesini düzenlemek için kâinat büyüklüğünde bir istişare meclisi vardır ve sayısız zerre, sinek, yıldız o meclisin azalarıdır. Her tarafta görülen, şahit olunan umumi, kuşatıcı, kusursuz faaliyetin, süsleyip donatma ve temizleme fiilinin gerçekleşebilmesi için bunlar gibi hurafe ve safsatadan ibaret yüzlerce akıl dışı ihtimali doğru kabul etmek gerekir. Fakat bunda bir değil, belki yüz binlerce imkânsızlık ortaya çıkar.

Evet, eğer gündüzün ışığı ve yeryüzündeki bütün parlak şeylerde görünen hayalî güneşçikler güneşe verilmez ve onların, bir tek güneşin yansıması oldukları kabul edilmezse, yeryüzünde parlayan bütün cam parçalarında, su damlalarında ve kar tanelerinde, belki hava zerrelerinde, hakiki birer güneş bulunduğunu kabul etmek gerekir. Ta ki, her yere ulaşan o ışığın varlığı izah edilebilsin.

İşte, hikmet bir ışıktır. Her şeyi kuşatan rahmet bir ışıktır. Kâinatı süsleme, ölçülü yapma, düzene koyma ve temizleme fiilleri de kuşatıcı birer ışıktır ki, o Ezelî Güneş'in parıltılarıdırlar. Öyleyse dalâlet ve küfür yolunun nasıl içinden çıkılmaz bir bataklığa girdiğine bak! Ve dalâletteki cehaletin, ne kadar ahmakça olduğunu gör.
ELHAMDÜLİLLAHİ ALÂ DİN-İL İSLÂM VE KEMAL-İL İMAN Bize ihsan ettiği İslam dini ve tam, yüksek iman nimeti sebebiyle Rabbimize hamdolsun.) de.

Evet, kâinat sarayını tertemiz tutan bu muhteşem, umumi temizleme faaliyeti, elbette Kuddûs isminin cilvesi ve gereğidir. Nasıl ki bütün mahlûkâtın tesbihleri Kuddûs ismini gösterir; aynı şekilde, hepsinin temizliğini de Kuddûs ismi gerektirir. Haşiye: Kötü hasletlerin, bâtıl inançların, günahların ve bid'atların, manevî kirlerden olduğunu unutmamalıyız.}Temizlikteki bu kutsî bağdandır ki, ﺍَﻟﻨَّﻈَﺎﻓَﺔُ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ "Temizlik imandandır.") hadisi, temizliği imanın nurundan saymış, ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳُﺤِﺐُّ ﺍﻟﺘَّﻮَّﺍﺑِﻴﻦَ ﻭَﻳُﺤِﺐُّ ﺍﻟْﻤُﺘَﻄَﻬِّﺮِﻳﻦَ "Allah tevbe ile kendisine dönenleri sever, temizlenenleri de sever." (Bakara sûresi 2/222). ayeti de, onu Allah'ın hoşnutluğunu kazanmanın bir vesilesi olarak göstermiştir.

Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı'ından . Aslına sadık kalınarak kısmen sadeleştirilmiştir.
 
Üst