SAHABE-İ KİRAM’DAN HAFIZ OLANLAR
Resulullah’ın (Sallalahu aleyhi ve sellem) ders halkasındaki sahabelerden kaçının Kur’an tamamını ezberlediği hususunda değişik rivayetler vardır.
Buhari’nin ashabının kurrâsıyla ilgili kaydettiği bir rivayete göre, Hz. Peygamber (Sallalahu aleyhi ve sellem) Kur’an’ın dört kişiden alınmasını tavsiye buyurmuşlardır. Bunlar: Abdullah b.Mes’ud, Ebu Hureyre’nin mevlâsı (azaldı kölesi) Sâlih, Muâz b. Cebel ve Übey b. Kâ’b” dır.(1)
Buhari’nin aynı yerde ifade ettiği bir rivayette, Enes b. Mâlik(r.a) Kur’an’ı “Cem eden” Sahabilerin sayısı dört olarak vermektedir ki, bunlar: Ubey b. Kâ’b, Muaz bin Cebel, Zeyd b. Sâbit ve Ebu Zeyd’dir.
Sonuncu kişini ismi üzerinde ihtilaf edilmiş ve bunun Evs’ten Sâd b.Ubeyde, Hazrec’den Kays b. Seken veya Sâbit b. Zeyd olduğu rivayet edilmiştir.(2)
İbn-i Sâd’ın Tabakat’ında adı geçen şahısları ashabın Hafızları arasında zikrederler. Yine İbn-i Sâd’ın bir rivayetinde Sâd ve Ebu Zeyd farklı kişiler olarak gösterilir.(3)
İbn-i Habib, Sahabe-i Kiram’dan Kur’an’ı cem edenleri altı kişi olarak zikreder. Bunlar: Sâd b. Ubeyd, Ebu’d-Derda (Uvermir b.Kays b.Zeyd),Muaz b. Cebel, Ebu Zeyd, Sâbit b. Zeyd, Übey b.Kâb ve Zeyd b. Sâbit’tir.(4)
SAHABE-İ KİRAMIN KUR’AN EZBERLEME YÖNÜ
Sahabe-i Kiram, Kur’an rengiyle boyanmış bir cemaattir. Zira Kur’an onların yaşadığı ortamda nazil oluyordu. Onlar aleyhimizde ayet gelir korkusuyla endişe ederek yaşıyorlardı. Hâl ve hareketlerinde, fiillerinde Kur’an’ın ahlakı, âdab-ı muaşereti, onlara da tezâhür ediyordu. Onlar yaşayan canlı Kur’an idiler.
Sahabe-i Kiram, Kur’an’ı ezberliyorlardı, hayatlarında tatbik ediyorlardı ve onu diğer insanlara nakledilmesi için bütün güçlerini kullanıyorlardı.
Hâkim’in Abdullah b.Mes’ud’dan rivayetinde şöyle nakledilmiştir. “Biz Resul-ü Ekrem (s.a.v)’den on âyet öğrendiğimizde, bu ayetlerde olanı güzelce öğrendikten sonra yeni inen on âyeti öğreniyorduk.(5)
İLK ASIRDA HAFIZLIK ÇALIŞMALARI
Hicretin ilk sırlarında Kur’an hıfzı ve tâlimi çalışmaları daha çok camilerde yapılıyordu.
Medine’de Mescîd-i Nebevi’nin dışında dokuz mescidde daha Kur’an öğretimi devam etmiştir. Ayrıca Mahreme b.Nevfel’in evi gibi “dârülkurrâ” denilen yerlerde de Kur’an tâ’limi yapılmış olması muhtemeldir.
Nitekim Huzâi, Mahrame’nin evini medreselerin menşei olarak göstrilmektedir.(6)
Sonra ki dönemlerde de hocalarda evlerini mektep olarak kullanmışlardır. Meselâ: Ebu İshak et-Taberi’nin evi ehl-i Kur’an ve ehl-i Hadis için bir toplantı yeriydi.(7)
HZ. PEYGAMBER (ALEYHİSSALATU VESSELAM)’IN VEFATINDAN SONRA KUR’AN HIFZI
Hz Peygamber (s.a.v)’in vefatından sonra Kur’an hıfzına olan ilgi giderek artmıştır.
Ebu Mûsâ el-Eş’ari, Basra vâlisi iken Halife Ömer’e yazdığı bir mektupta Basra’dan bir çok kimsenin Kur’an ezberlediğini bildirmiş, halife de ona maaş bağlamasını istemişti. Ebu Mûsâ ertesi yıl hâfız sayısında büyük bir artış olduğunu haber verince Hz. Ömer “Onları kendi hallerine bırak. İnsanların Kur’an ezberlemekle meşgul olurken onun hükümlerini öğrenmeyi ihmal etmelerinden kaygı duyuyorum” diyerek hâfızlara maaş bağlamanın sakıncalı olacağını kanaatine vardığını belirtmiştir.(8)
Müslim’in bir rivayetine göre Ebu Mûsâ el Eşârî bazı nasihatlerde bulunmak üzere Basra’nın hâfızlarını çağırttığında dâvete icâbet edenlerin sayısı 300’ü bulmuştur.(9)
HİCRÎ İKİNCİ ASIRDA HAFIZLIK
İbn-i Hâllikân’ın, Ebü’l –Ferec İbn-ül Cevzi’nin el-Elkâb adlı eserine dayanarak verdiği bilgiye göre Hârûnürreşîd’in hanımı Zübeyde’nin 300 kadar hâfız câriyesi bulunmakta ve sarayından dışarıya “arı kovanı gibi” Kur’an sesleri yayılmaktaydı.(10)
Bu bilgi daha ikinci yüzyılda hâfızlığın ne kadar büyük itibar gördüğünü, kadınlar arasında bile geniş ölçüde yaygınlaştırıldığını göstermesi bakımından oldukça ilgi çekicİdir. Bu itibarın gittikçe arttığından şüphe yoktur. Nitekim Bâkillânî, bazı şiî gurupların Kur’an’da eksiltme veya ona ilâveler yapılmış olabileceği yolundaki iddiasını cevaplandırırken, Allah’ın kitabında böyle bir tarifin mümkün olmadığını, çünkü her yerde pek çok insanın Kur’an’ı ezberleyip hafızasında zapt ettiğini, artık onun bir harfinde değişiklik yapmanın mümkün olmadığını belirtir.(11) İbrâhim b.Mûsâ eş-Şâtıbî de kendi dönemiyle ilgili olarak aynı şeyleri söyler.(12)
ENDÜLÜS’TE HAFIZLIK
Endülüs’te bazı kurâya kıraat dersi ve hâfızlık çalışmaları için belli mescidler ayrıldı. Endülüs âlimlerinden Ebu Bekir İbnü’l-Arabi ülkesinde çok başarılı bir metodu takip edildiğini, ilk öğretimin yazı, hesap ve dil bilgisiyle başlatıldığını, daha sonra Kur’an hocasının talebesine şifâhi olarak Allah’ın kelâmını tâlim ettiğini, çocuklara kabiliyetlerine göre Kur’an’dan bir kısmını ezberlettiğini, hâfızlığını tamamlayanlardan isteyenlerin, öğrenimlerini fıkıh ve hadis dersleriyle sürdüklerini bildirir.(13)
DAHA SONRAKİ ASIRLARDA HAFIZLIK ÇALIŞMALARI
Hafızlık çalışmaları sonra ki asırlarda cami ve dârül-kurrâlar yanında medrese, dârülhuffâz, darûlhadis, ribât ve türbelerde devam ettirilmiştir.
Dımaşk(Şam)’taki el-Eşrefiyetü’l-Cevvâniyye Dârül-hadisi’nin vakfiyesinde, sayıları ona sınırlandırılmış olan kırâat-ı seb’a talebelerine aylık on dirhem burs verilmesini öngörülmüştü. Bazı türbeler Kur’an öğretimine uygun tarzda bina edilir, türbe sahibi kabrin yanı başında Kur’an öğretilmesinden büyük bir hayır umardı. Meselâ, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed es-Sehâvî ümmü’s-Sâlih (Sâlihiyye) Türbesinde Müntecebüddin el Hamedânî Zenc’ıliyye Türbesinde kıraât okumuşlardır.
Bir kısmın kârîlerin birkaç yerde görev yaptığı da oluyordu. Meselâ İbrâhim b.Fellâh Eşrefiyye Dârü’l hadisi, Eşrefiyye Türbesi ve Emeviyye Camii bünyesindeki Kubbetünnesr’de uzun müddet kıraât dersleri vermişlerdir.
Peygamberlere ait olduğuna inanılan kabirler, ribatlar da Kur’an dersi verilen mekânlardı. Müstansiriyye Medresesi bünyesinde bir dârûlkurrâ mevcuttu.
Evliya Çelebinin verdiği ilgilere göre darûlkurra veya dârûl Kur’an’lar İstanbul’da umumiyetle cami bünyesinde yer alırdı. Ayrıca müstakil dârûlkurrâlar ve mektepler de vardı.
ŞEYHÜ’L –KIRÂA ve METODLARI
Kıraat hocalarına “şeyhü’l –kırâa” görevlerinde “meşihatü’l-kırâa,meşihatü’l –ikrâ,riâsetü’l-ikrâ el kübran” ifadesi de kullanılmıştır.(14)
Bir beldenin kıraat hocası genellikle o beldeye nisbet edilir, meselâ “Kâri’il Mekke” veya “Mukri-i Kûfe” gibi unvanlarla anılırdı.
Hafız yetiştire hocalar kendilerine has metodlar geliştirmişlerdi. Âyetler onar onar veya beşer beşer ezberletilir, bunlar iyice öğrenilmeden yeni ders verilmezdi. Bazı hocalar talebe çokluğu sebebiyle birkaç talebeyi aynı anda dinlemek zorunda kalırdı. Yolda yürürken bile talebelerini dinleyen hocalar vardı.
Dımaşk’ın kıraat şeyhi Ali b.Muhammed es-Sehâvî’nin iki üç talebeyi aynı anda dinlediği rivayet edilir. Türkiye’deki Hâfız yetiştiren kurslarda da rastlanan bu uygulamayı Zehebî,
HAFIZLIĞA KÜÇÜK YAŞLARDA BAŞLANIRDI
İslam dünyasının birçok yerinde Kur’an hıfzına küçük yaşlarda başlanırdı. Tabakat kitaplarında yer alan belli sayıda ki kura, dönemlerinin en meşhurlarıdır.
Bunlardan biri olan İbnü’l Cezeri’nin Bursa’ya gelmesinde sonra Osmanlılar kıraat ilminde büyük bir gelişme olmuş ve binlerce hâfız yetiştirilmiştir
Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre Amasya’da dokuz darûl-kurrâ vardı ve bunlardan sadece Sultan Beyazıd Dârulkurrâsı’nda 300 den fazla hafız bulunmaktaydı.(16)
Hüseyin Hüsâmeddin’e göre Sıbyan mekteplerinde de hafızlık yapılmaktaydı.(17) Yine Evliya Çelebinin kaydettiğine göre İstanbul’da “esnaf-ı hafızân-ı Kur’an-ı Azim” in sayısı 3000 kadarı kadın olmak üzere 9000’dir.Merasimlerde “Hâfız ve hâfızalar umumiyetle küheylân atlar üzerinde Feth-i Şerif (Fetih suresi) tilâvet ederek Alay köşkü dibinden geçerlerdi.(18)
CUMHURİYET DÖNEMİNDE HAFIZLIK
Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasından sonra, zamanın Diyanet işleri Reisi Rıfat Börekçi’nin gayretleriyle Kur’an Kursları Tevhid-i Tedrisât Kanunu’nun dışında bırakılmışsa da ilk dönemlerde bu kurslara fazla ilgi gösterilmemiş, 1950’ li yıllara kadar o devrin şartları gereği özel çabalarla çok az sayıda hâfız yetiştirilebilinmiştir.
Nitekim Ali Rıza Sağman bu dönemde hâfızlık mesleği’nin nerede ise ölmek üzere olduğundan yakınarak bu işin bir nizama bağlanmasını istemiştir.(19)
1923-1933 yılları arasında dokuz olan resmi Kur’an kurslarının sayısı 1991’de 5000’i aşmıştır.
Kur’an kursların da hâfız olanlar için her ders yılı sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca tesbit edilen bölgelerde imtihan açmakla, başarılı olanlara
hâfızlık belgesi verilmektedir.1970’ten bu yana Türkiye de Kur’an kurslarında yetişen ve belge alan hâfız sayısı 30.000 den fazladır.
HAFIZLIK YARIŞMALARI
Malezya, Suudi Arabistan vb. ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de 1983 ‘ten beri hâfızlık yarışmaları tertiplemektedir. Hafızlık belgesi için yapılan on bölgenin birinci cami’de jüri ve halk önünde yarışmakta, dereceye girenler çeşitli hediyelerle ödüllendirilmektedir.
Diğer taraftan 1975 yılında 657 sayılı Devlet memurları kanununun 36.maddesinde yapılan bir değişiklikle Diyanet işleri Başkanlığı kuruluşlarında görevli olan hâfızlara mükteseplerin üstünde bir derece (üç yıllık kıdem) verilerek hâfızlık teşvik edilmiş ve bu uygulamaya devamlılık kazandırmıştır.
BALKANLARDA HÂFIZLIK
Balkanlar’da Osmanlılar döneminden itibaren hafızlık müessesesi halk tarafından büyük ilgi ve destek görmüş çoğu camiler yanında hâfızlık medreseleri veya dârûl kurâ adı verilen okullar faaliyet göstermiştir. Bu kurumlarda hıfzını tamamlayan on beş yaşlarında öğrencilerin ”hâfız-ı kavî” veya “hafsal-kârî”diye anılan hocalar önünde tâbi tutuldukları hâfızlık imtihanlarının günümüzde pazartesi başlayıp Cuma günü Cuma namazından sonra yapılan hatim duasıyla son bulan bir merasime dönüştüğü görülmektedir. Hafızlık imtihanlarının ardından hıfzını geliştirmek isteyenler üç aylarda ve daha çok ramazan ayında mukabele okurlar.
Dünya Savaş’ından sonra özelikle komünist iktidarları döneminden itibaren Balkanlar’da bilhassa Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Sancak ve Bulgaristan ‘da hâfızlık faaliyetlerini de belirgin bir duraklama olmuştur. Buna karşılık Ürgüp ve yöresi en güç şartlarda bile Osmanlı döneminde ki hâfız yetiştirme geleneğini korumuş ve diğer Balkan Ülkelerinin hâfız ihtiyaçlarını karşılamıştır. Son dönemlere kadar en çok hâfız yetiştiren bölgeler Makedonya’da Üsküp, Kalkandelen ve Gostivar, Bosna-Hersek’de Saraybosna, Mostar ve Zenica olarak görülmektedir.(20)
MISIR’DA HAFIZLIK
Mısır’da 1983 yılında tanınmış hâfız Abdülbâsit Muhammed Abdüssamed’in başkanlığında kurulan Nikâbetü muhaffizi ve Kurrâi’l –Kur’ani’l –Kerim’in başlangıçta 300 olan üye sayısı, 1996’da 4000’e ulaşmıştır. Dernek, hafızlık okullarının yönetimi yanında, camilerde, radyo ve televizyonda, yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen resmi-dini törenlerde görev alacak kârileri de tesbit etmekte olup yapılan imtihanı kazananlara belge vermektedir.
Ayrıca Evkaf Bakanlığı ve Ezher’in yönetimindeki çeşitli resmi ve sivil kurumlarda da hâfızlık öğrenimi yapılmakta, sayısı 5000’e ulaşan Kur’an Kursların da 250.000 talebe okumakta, bunlar 4600’ü hıfzını tamamlamış bulunmaktadır.(1995-1996)
HİNDİSTAN’DA HÂFIZLIK
Hint alt kıt’asının İslamlaşmasına büyük katkılarda bulunan tasavvuf ekolleri Kur’an öğrenimine de önem vermişlerdir. Özellikle Çiştiyye tarikatının 7.(13.) yüzyılda başlayan faaliyetleri sonunda o devirde Hindistan’da hafızların sayısı başka İslam ülkeleriyle kıyaslanmayacak derecede artmıştı. Kur’an öğretimi bir dönem yavaşlamışsa da Şah Veliyyullah ve oğulları zamanında tekrar hız kazanmıştır.
Diyûbend Dârûlulûmu’nun (kuruluşu:1866) kurucuları ve buradan yetişen âlimler de Kur’an hıfzını bir gelenek haline getirmişlerdir. Günümüzde bu ekole mensup medreselerin Kur’an hıfzı bölümlerinde her yıl yüzlerce hâfız yetiştirmektedir.
20.yüzyılın ilk yarısında Hindistan’ın Kandehle, Diyûbend ve Penipat gibi bölgelerinde hâfızlık daha büyük bir gelişme kaydetmiş, kadınlardan da çok sayıda hâfız ve kârî yetişmiştir.
PAKİSTAN’DA HAFIZLIK
1947’de bağımsızlığını elde eden Pakistan’da sayısı günümüzde 3000’i aşan medreseler de Kur’an öğretimi sürdürülmüştür.
Bugün medreseler de öğrenciler “nisab” denen usüle göre temel öğretme başlamadan önce hıfzını tamamlamaktadır. Hafızlık için medreselerde ayrı bölümler bulunmakta burada yatılı ve gündüzlü sonrasında iki yıl süreyle tevcid ve kıraat dersleri alınmaktadır.
1992 yılında Lahor’daki Câmia Eşrefiyye’deki 600 kadar talebenin 120’si hâfızlık bölümünde bulunuyordu. Okuma yazma alanı %25’lerde bulunan Pakistan’daki toplam hafız sayısı 30.000 den fazla olduğunu tahmin edilmektedir. Pakistan Eğitim Bakanlığı Mart 1988’de hazırlattığı Pakistan key Dini Medâris ki Dayrektiri (directory) adlı kitapta verilen bilgiye göre, ülkede bulunan 2991 medreseden 195’i hafızlık, tecvid ve kıraatle ilgili vermekteydi.(21)
HAFIZLARIN SAYISI ÇOĞALACAKTIR
Dünya imtihan dünyası olduğundan Allah (c.c) icraatlarını sebepler yaptırıyor. Kâinatta ki bütün fiillerde, san’atlarda Allah’ın isimleri tecelli ediyor. Allah’ın her isminin kâinatta tecellisi belli sebepler tahtında cereyan ediyor.
Allah’ın isimlerinden birisi’de “Hafiz” ismidir Bu ismin nâmütahi tecelli mertebeleri ve çeşitleri vardır. Birisi de gönderdiği kitabını muhafaza etmesidir. Allah (C.C)
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
hiç şüphe yok ki o zikri, (Kur’an’ı) Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz.(Hıcr:9) âyetinde verdiğinde vaadini, onu hıfzına alıp muhafaza eden hafız-ı Kur’anlarla “Hafiz” ismini tecelli ettiriyor.
Hafızlar Allah’ın Hafiz isminin en önemli en cami aynalarından bir tanesidir.
Bir kısım engeller, mânialar, Allah’ın isimleri tecellisinde mani olamadıkları gibi Kur’an hıfzın da hiç ki engellemeyecektir. Hafızların sayısı çoğalacaktır. Komünist Rusya da bile engellenememiştir. Türkiyede’de ara-ara engellemeye çalışan dönemler olsa da başaramamışlardır. Elbette başaramayacaklardır.
Dipnotlar
1-Buhari,Fezâ’ilül –Kur’an:8
2-Aynî,16:208
3-Aynî,16:208
4-El-Muhabber:shf:286
5-Hâkim,Müstedrek:1:557
6-Tarîcü-d-delâlâti’s-semiyye_syf:80
7-İbn-ül Cezeri,Gâyetü’n-Nihaye:1-6
8-Abdülhay el Kettâni:111/95
9-Müslim,Zekât:119
10-Vefeyat:11/314
11-İ’câzü’l-Kur’an.shf:29,30/41,42
12-El-Muvâfakat.shf:59
13-Ahkamü’Kur’an=4:1895
14-İbnü’l Cezeri,gayetü’l –Nihaye.1.34
15-Ma’rifetü’l- Kura:111=1247,1248
16-Evliya Çelebi,Seyahâtnâme 11-188
17-Amasya Tarihi,1.265-268
18-Evliya Çelebi, Seyahatname.1-524
19-Din adamları nasıl yetiştirilmeli, shf:50-58
20-Hadzi Hafiz Smail Fazlic,shf:9-12;Hıfzica Hasandedic shf:92-113
21-Bu bölüm Türkiye Diyanet Vakfı,”İslam Ansiklopedisi, 15.cilt:74, 75
76, 77 sayfa’larındaki “Hafız” maddelerinden alınmıştır.
Resulullah’ın (Sallalahu aleyhi ve sellem) ders halkasındaki sahabelerden kaçının Kur’an tamamını ezberlediği hususunda değişik rivayetler vardır.
Buhari’nin ashabının kurrâsıyla ilgili kaydettiği bir rivayete göre, Hz. Peygamber (Sallalahu aleyhi ve sellem) Kur’an’ın dört kişiden alınmasını tavsiye buyurmuşlardır. Bunlar: Abdullah b.Mes’ud, Ebu Hureyre’nin mevlâsı (azaldı kölesi) Sâlih, Muâz b. Cebel ve Übey b. Kâ’b” dır.(1)
Buhari’nin aynı yerde ifade ettiği bir rivayette, Enes b. Mâlik(r.a) Kur’an’ı “Cem eden” Sahabilerin sayısı dört olarak vermektedir ki, bunlar: Ubey b. Kâ’b, Muaz bin Cebel, Zeyd b. Sâbit ve Ebu Zeyd’dir.
Sonuncu kişini ismi üzerinde ihtilaf edilmiş ve bunun Evs’ten Sâd b.Ubeyde, Hazrec’den Kays b. Seken veya Sâbit b. Zeyd olduğu rivayet edilmiştir.(2)
İbn-i Sâd’ın Tabakat’ında adı geçen şahısları ashabın Hafızları arasında zikrederler. Yine İbn-i Sâd’ın bir rivayetinde Sâd ve Ebu Zeyd farklı kişiler olarak gösterilir.(3)
İbn-i Habib, Sahabe-i Kiram’dan Kur’an’ı cem edenleri altı kişi olarak zikreder. Bunlar: Sâd b. Ubeyd, Ebu’d-Derda (Uvermir b.Kays b.Zeyd),Muaz b. Cebel, Ebu Zeyd, Sâbit b. Zeyd, Übey b.Kâb ve Zeyd b. Sâbit’tir.(4)
SAHABE-İ KİRAMIN KUR’AN EZBERLEME YÖNÜ
Sahabe-i Kiram, Kur’an rengiyle boyanmış bir cemaattir. Zira Kur’an onların yaşadığı ortamda nazil oluyordu. Onlar aleyhimizde ayet gelir korkusuyla endişe ederek yaşıyorlardı. Hâl ve hareketlerinde, fiillerinde Kur’an’ın ahlakı, âdab-ı muaşereti, onlara da tezâhür ediyordu. Onlar yaşayan canlı Kur’an idiler.
Sahabe-i Kiram, Kur’an’ı ezberliyorlardı, hayatlarında tatbik ediyorlardı ve onu diğer insanlara nakledilmesi için bütün güçlerini kullanıyorlardı.
Hâkim’in Abdullah b.Mes’ud’dan rivayetinde şöyle nakledilmiştir. “Biz Resul-ü Ekrem (s.a.v)’den on âyet öğrendiğimizde, bu ayetlerde olanı güzelce öğrendikten sonra yeni inen on âyeti öğreniyorduk.(5)
İLK ASIRDA HAFIZLIK ÇALIŞMALARI
Hicretin ilk sırlarında Kur’an hıfzı ve tâlimi çalışmaları daha çok camilerde yapılıyordu.
Medine’de Mescîd-i Nebevi’nin dışında dokuz mescidde daha Kur’an öğretimi devam etmiştir. Ayrıca Mahreme b.Nevfel’in evi gibi “dârülkurrâ” denilen yerlerde de Kur’an tâ’limi yapılmış olması muhtemeldir.
Nitekim Huzâi, Mahrame’nin evini medreselerin menşei olarak göstrilmektedir.(6)
Sonra ki dönemlerde de hocalarda evlerini mektep olarak kullanmışlardır. Meselâ: Ebu İshak et-Taberi’nin evi ehl-i Kur’an ve ehl-i Hadis için bir toplantı yeriydi.(7)
HZ. PEYGAMBER (ALEYHİSSALATU VESSELAM)’IN VEFATINDAN SONRA KUR’AN HIFZI
Hz Peygamber (s.a.v)’in vefatından sonra Kur’an hıfzına olan ilgi giderek artmıştır.
Ebu Mûsâ el-Eş’ari, Basra vâlisi iken Halife Ömer’e yazdığı bir mektupta Basra’dan bir çok kimsenin Kur’an ezberlediğini bildirmiş, halife de ona maaş bağlamasını istemişti. Ebu Mûsâ ertesi yıl hâfız sayısında büyük bir artış olduğunu haber verince Hz. Ömer “Onları kendi hallerine bırak. İnsanların Kur’an ezberlemekle meşgul olurken onun hükümlerini öğrenmeyi ihmal etmelerinden kaygı duyuyorum” diyerek hâfızlara maaş bağlamanın sakıncalı olacağını kanaatine vardığını belirtmiştir.(8)
Müslim’in bir rivayetine göre Ebu Mûsâ el Eşârî bazı nasihatlerde bulunmak üzere Basra’nın hâfızlarını çağırttığında dâvete icâbet edenlerin sayısı 300’ü bulmuştur.(9)
HİCRÎ İKİNCİ ASIRDA HAFIZLIK
İbn-i Hâllikân’ın, Ebü’l –Ferec İbn-ül Cevzi’nin el-Elkâb adlı eserine dayanarak verdiği bilgiye göre Hârûnürreşîd’in hanımı Zübeyde’nin 300 kadar hâfız câriyesi bulunmakta ve sarayından dışarıya “arı kovanı gibi” Kur’an sesleri yayılmaktaydı.(10)
Bu bilgi daha ikinci yüzyılda hâfızlığın ne kadar büyük itibar gördüğünü, kadınlar arasında bile geniş ölçüde yaygınlaştırıldığını göstermesi bakımından oldukça ilgi çekicİdir. Bu itibarın gittikçe arttığından şüphe yoktur. Nitekim Bâkillânî, bazı şiî gurupların Kur’an’da eksiltme veya ona ilâveler yapılmış olabileceği yolundaki iddiasını cevaplandırırken, Allah’ın kitabında böyle bir tarifin mümkün olmadığını, çünkü her yerde pek çok insanın Kur’an’ı ezberleyip hafızasında zapt ettiğini, artık onun bir harfinde değişiklik yapmanın mümkün olmadığını belirtir.(11) İbrâhim b.Mûsâ eş-Şâtıbî de kendi dönemiyle ilgili olarak aynı şeyleri söyler.(12)
ENDÜLÜS’TE HAFIZLIK
Endülüs’te bazı kurâya kıraat dersi ve hâfızlık çalışmaları için belli mescidler ayrıldı. Endülüs âlimlerinden Ebu Bekir İbnü’l-Arabi ülkesinde çok başarılı bir metodu takip edildiğini, ilk öğretimin yazı, hesap ve dil bilgisiyle başlatıldığını, daha sonra Kur’an hocasının talebesine şifâhi olarak Allah’ın kelâmını tâlim ettiğini, çocuklara kabiliyetlerine göre Kur’an’dan bir kısmını ezberlettiğini, hâfızlığını tamamlayanlardan isteyenlerin, öğrenimlerini fıkıh ve hadis dersleriyle sürdüklerini bildirir.(13)
DAHA SONRAKİ ASIRLARDA HAFIZLIK ÇALIŞMALARI
Hafızlık çalışmaları sonra ki asırlarda cami ve dârül-kurrâlar yanında medrese, dârülhuffâz, darûlhadis, ribât ve türbelerde devam ettirilmiştir.
Dımaşk(Şam)’taki el-Eşrefiyetü’l-Cevvâniyye Dârül-hadisi’nin vakfiyesinde, sayıları ona sınırlandırılmış olan kırâat-ı seb’a talebelerine aylık on dirhem burs verilmesini öngörülmüştü. Bazı türbeler Kur’an öğretimine uygun tarzda bina edilir, türbe sahibi kabrin yanı başında Kur’an öğretilmesinden büyük bir hayır umardı. Meselâ, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed es-Sehâvî ümmü’s-Sâlih (Sâlihiyye) Türbesinde Müntecebüddin el Hamedânî Zenc’ıliyye Türbesinde kıraât okumuşlardır.
Bir kısmın kârîlerin birkaç yerde görev yaptığı da oluyordu. Meselâ İbrâhim b.Fellâh Eşrefiyye Dârü’l hadisi, Eşrefiyye Türbesi ve Emeviyye Camii bünyesindeki Kubbetünnesr’de uzun müddet kıraât dersleri vermişlerdir.
Peygamberlere ait olduğuna inanılan kabirler, ribatlar da Kur’an dersi verilen mekânlardı. Müstansiriyye Medresesi bünyesinde bir dârûlkurrâ mevcuttu.
Evliya Çelebinin verdiği ilgilere göre darûlkurra veya dârûl Kur’an’lar İstanbul’da umumiyetle cami bünyesinde yer alırdı. Ayrıca müstakil dârûlkurrâlar ve mektepler de vardı.
ŞEYHÜ’L –KIRÂA ve METODLARI
Kıraat hocalarına “şeyhü’l –kırâa” görevlerinde “meşihatü’l-kırâa,meşihatü’l –ikrâ,riâsetü’l-ikrâ el kübran” ifadesi de kullanılmıştır.(14)
Bir beldenin kıraat hocası genellikle o beldeye nisbet edilir, meselâ “Kâri’il Mekke” veya “Mukri-i Kûfe” gibi unvanlarla anılırdı.
Hafız yetiştire hocalar kendilerine has metodlar geliştirmişlerdi. Âyetler onar onar veya beşer beşer ezberletilir, bunlar iyice öğrenilmeden yeni ders verilmezdi. Bazı hocalar talebe çokluğu sebebiyle birkaç talebeyi aynı anda dinlemek zorunda kalırdı. Yolda yürürken bile talebelerini dinleyen hocalar vardı.
Dımaşk’ın kıraat şeyhi Ali b.Muhammed es-Sehâvî’nin iki üç talebeyi aynı anda dinlediği rivayet edilir. Türkiye’deki Hâfız yetiştiren kurslarda da rastlanan bu uygulamayı Zehebî,
وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet olunsun” mealinde ki âyetin (El-A’raf:204) hükmüne ve sünnetine aykırı bulmuştur.(15)
HAFIZLIĞA KÜÇÜK YAŞLARDA BAŞLANIRDI
İslam dünyasının birçok yerinde Kur’an hıfzına küçük yaşlarda başlanırdı. Tabakat kitaplarında yer alan belli sayıda ki kura, dönemlerinin en meşhurlarıdır.
Bunlardan biri olan İbnü’l Cezeri’nin Bursa’ya gelmesinde sonra Osmanlılar kıraat ilminde büyük bir gelişme olmuş ve binlerce hâfız yetiştirilmiştir
Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre Amasya’da dokuz darûl-kurrâ vardı ve bunlardan sadece Sultan Beyazıd Dârulkurrâsı’nda 300 den fazla hafız bulunmaktaydı.(16)
Hüseyin Hüsâmeddin’e göre Sıbyan mekteplerinde de hafızlık yapılmaktaydı.(17) Yine Evliya Çelebinin kaydettiğine göre İstanbul’da “esnaf-ı hafızân-ı Kur’an-ı Azim” in sayısı 3000 kadarı kadın olmak üzere 9000’dir.Merasimlerde “Hâfız ve hâfızalar umumiyetle küheylân atlar üzerinde Feth-i Şerif (Fetih suresi) tilâvet ederek Alay köşkü dibinden geçerlerdi.(18)
CUMHURİYET DÖNEMİNDE HAFIZLIK
Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasından sonra, zamanın Diyanet işleri Reisi Rıfat Börekçi’nin gayretleriyle Kur’an Kursları Tevhid-i Tedrisât Kanunu’nun dışında bırakılmışsa da ilk dönemlerde bu kurslara fazla ilgi gösterilmemiş, 1950’ li yıllara kadar o devrin şartları gereği özel çabalarla çok az sayıda hâfız yetiştirilebilinmiştir.
Nitekim Ali Rıza Sağman bu dönemde hâfızlık mesleği’nin nerede ise ölmek üzere olduğundan yakınarak bu işin bir nizama bağlanmasını istemiştir.(19)
1923-1933 yılları arasında dokuz olan resmi Kur’an kurslarının sayısı 1991’de 5000’i aşmıştır.
Kur’an kursların da hâfız olanlar için her ders yılı sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca tesbit edilen bölgelerde imtihan açmakla, başarılı olanlara
hâfızlık belgesi verilmektedir.1970’ten bu yana Türkiye de Kur’an kurslarında yetişen ve belge alan hâfız sayısı 30.000 den fazladır.
HAFIZLIK YARIŞMALARI
Malezya, Suudi Arabistan vb. ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de 1983 ‘ten beri hâfızlık yarışmaları tertiplemektedir. Hafızlık belgesi için yapılan on bölgenin birinci cami’de jüri ve halk önünde yarışmakta, dereceye girenler çeşitli hediyelerle ödüllendirilmektedir.
Diğer taraftan 1975 yılında 657 sayılı Devlet memurları kanununun 36.maddesinde yapılan bir değişiklikle Diyanet işleri Başkanlığı kuruluşlarında görevli olan hâfızlara mükteseplerin üstünde bir derece (üç yıllık kıdem) verilerek hâfızlık teşvik edilmiş ve bu uygulamaya devamlılık kazandırmıştır.
BALKANLARDA HÂFIZLIK
Balkanlar’da Osmanlılar döneminden itibaren hafızlık müessesesi halk tarafından büyük ilgi ve destek görmüş çoğu camiler yanında hâfızlık medreseleri veya dârûl kurâ adı verilen okullar faaliyet göstermiştir. Bu kurumlarda hıfzını tamamlayan on beş yaşlarında öğrencilerin ”hâfız-ı kavî” veya “hafsal-kârî”diye anılan hocalar önünde tâbi tutuldukları hâfızlık imtihanlarının günümüzde pazartesi başlayıp Cuma günü Cuma namazından sonra yapılan hatim duasıyla son bulan bir merasime dönüştüğü görülmektedir. Hafızlık imtihanlarının ardından hıfzını geliştirmek isteyenler üç aylarda ve daha çok ramazan ayında mukabele okurlar.
Dünya Savaş’ından sonra özelikle komünist iktidarları döneminden itibaren Balkanlar’da bilhassa Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Sancak ve Bulgaristan ‘da hâfızlık faaliyetlerini de belirgin bir duraklama olmuştur. Buna karşılık Ürgüp ve yöresi en güç şartlarda bile Osmanlı döneminde ki hâfız yetiştirme geleneğini korumuş ve diğer Balkan Ülkelerinin hâfız ihtiyaçlarını karşılamıştır. Son dönemlere kadar en çok hâfız yetiştiren bölgeler Makedonya’da Üsküp, Kalkandelen ve Gostivar, Bosna-Hersek’de Saraybosna, Mostar ve Zenica olarak görülmektedir.(20)
MISIR’DA HAFIZLIK
Mısır’da 1983 yılında tanınmış hâfız Abdülbâsit Muhammed Abdüssamed’in başkanlığında kurulan Nikâbetü muhaffizi ve Kurrâi’l –Kur’ani’l –Kerim’in başlangıçta 300 olan üye sayısı, 1996’da 4000’e ulaşmıştır. Dernek, hafızlık okullarının yönetimi yanında, camilerde, radyo ve televizyonda, yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen resmi-dini törenlerde görev alacak kârileri de tesbit etmekte olup yapılan imtihanı kazananlara belge vermektedir.
Ayrıca Evkaf Bakanlığı ve Ezher’in yönetimindeki çeşitli resmi ve sivil kurumlarda da hâfızlık öğrenimi yapılmakta, sayısı 5000’e ulaşan Kur’an Kursların da 250.000 talebe okumakta, bunlar 4600’ü hıfzını tamamlamış bulunmaktadır.(1995-1996)
HİNDİSTAN’DA HÂFIZLIK
Hint alt kıt’asının İslamlaşmasına büyük katkılarda bulunan tasavvuf ekolleri Kur’an öğrenimine de önem vermişlerdir. Özellikle Çiştiyye tarikatının 7.(13.) yüzyılda başlayan faaliyetleri sonunda o devirde Hindistan’da hafızların sayısı başka İslam ülkeleriyle kıyaslanmayacak derecede artmıştı. Kur’an öğretimi bir dönem yavaşlamışsa da Şah Veliyyullah ve oğulları zamanında tekrar hız kazanmıştır.
Diyûbend Dârûlulûmu’nun (kuruluşu:1866) kurucuları ve buradan yetişen âlimler de Kur’an hıfzını bir gelenek haline getirmişlerdir. Günümüzde bu ekole mensup medreselerin Kur’an hıfzı bölümlerinde her yıl yüzlerce hâfız yetiştirmektedir.
20.yüzyılın ilk yarısında Hindistan’ın Kandehle, Diyûbend ve Penipat gibi bölgelerinde hâfızlık daha büyük bir gelişme kaydetmiş, kadınlardan da çok sayıda hâfız ve kârî yetişmiştir.
PAKİSTAN’DA HAFIZLIK
1947’de bağımsızlığını elde eden Pakistan’da sayısı günümüzde 3000’i aşan medreseler de Kur’an öğretimi sürdürülmüştür.
Bugün medreseler de öğrenciler “nisab” denen usüle göre temel öğretme başlamadan önce hıfzını tamamlamaktadır. Hafızlık için medreselerde ayrı bölümler bulunmakta burada yatılı ve gündüzlü sonrasında iki yıl süreyle tevcid ve kıraat dersleri alınmaktadır.
1992 yılında Lahor’daki Câmia Eşrefiyye’deki 600 kadar talebenin 120’si hâfızlık bölümünde bulunuyordu. Okuma yazma alanı %25’lerde bulunan Pakistan’daki toplam hafız sayısı 30.000 den fazla olduğunu tahmin edilmektedir. Pakistan Eğitim Bakanlığı Mart 1988’de hazırlattığı Pakistan key Dini Medâris ki Dayrektiri (directory) adlı kitapta verilen bilgiye göre, ülkede bulunan 2991 medreseden 195’i hafızlık, tecvid ve kıraatle ilgili vermekteydi.(21)
HAFIZLARIN SAYISI ÇOĞALACAKTIR
Dünya imtihan dünyası olduğundan Allah (c.c) icraatlarını sebepler yaptırıyor. Kâinatta ki bütün fiillerde, san’atlarda Allah’ın isimleri tecelli ediyor. Allah’ın her isminin kâinatta tecellisi belli sebepler tahtında cereyan ediyor.
Allah’ın isimlerinden birisi’de “Hafiz” ismidir Bu ismin nâmütahi tecelli mertebeleri ve çeşitleri vardır. Birisi de gönderdiği kitabını muhafaza etmesidir. Allah (C.C)
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
hiç şüphe yok ki o zikri, (Kur’an’ı) Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz.(Hıcr:9) âyetinde verdiğinde vaadini, onu hıfzına alıp muhafaza eden hafız-ı Kur’anlarla “Hafiz” ismini tecelli ettiriyor.
Hafızlar Allah’ın Hafiz isminin en önemli en cami aynalarından bir tanesidir.
Bir kısım engeller, mânialar, Allah’ın isimleri tecellisinde mani olamadıkları gibi Kur’an hıfzın da hiç ki engellemeyecektir. Hafızların sayısı çoğalacaktır. Komünist Rusya da bile engellenememiştir. Türkiyede’de ara-ara engellemeye çalışan dönemler olsa da başaramamışlardır. Elbette başaramayacaklardır.
Dipnotlar
1-Buhari,Fezâ’ilül –Kur’an:8
2-Aynî,16:208
3-Aynî,16:208
4-El-Muhabber:shf:286
5-Hâkim,Müstedrek:1:557
6-Tarîcü-d-delâlâti’s-semiyye_syf:80
7-İbn-ül Cezeri,Gâyetü’n-Nihaye:1-6
8-Abdülhay el Kettâni:111/95
9-Müslim,Zekât:119
10-Vefeyat:11/314
11-İ’câzü’l-Kur’an.shf:29,30/41,42
12-El-Muvâfakat.shf:59
13-Ahkamü’Kur’an=4:1895
14-İbnü’l Cezeri,gayetü’l –Nihaye.1.34
15-Ma’rifetü’l- Kura:111=1247,1248
16-Evliya Çelebi,Seyahâtnâme 11-188
17-Amasya Tarihi,1.265-268
18-Evliya Çelebi, Seyahatname.1-524
19-Din adamları nasıl yetiştirilmeli, shf:50-58
20-Hadzi Hafiz Smail Fazlic,shf:9-12;Hıfzica Hasandedic shf:92-113
21-Bu bölüm Türkiye Diyanet Vakfı,”İslam Ansiklopedisi, 15.cilt:74, 75
76, 77 sayfa’larındaki “Hafız” maddelerinden alınmıştır.