Barla Lahikası

Ahmet.1

Well-known member
Otuzikinci Söz'ün Birinci Mevkıfını, Ramazan hediyesini ikmale muvaffak oldum. Tevfik-i Huda yoldaşım olursa diğerlerini de inşâallah emir buyurduğunuz müddette yazarım. Bu kadar kıymetli ve nurlu Sözler'in en hüsünlü hatt ile ve hattâ altun ile yazılması lâyık ve muktezi iken, hasb-el kader bu bîçare kardeşinizin perişan ve belki ancak okunabilir, hatalı hattı ile yazılması da, hamd ve şükrümü artırmağa vesile oluyor. Ve her vasıta ile aldığım meserretbahş selâm ve iltifatat-ı fâzılanelerinin ve her biri Risale-i Nur'a bir zeyl ve tefsir ve haşiye makamındaki cihandeğer emirname-i ârifanelerinden maddeten dûr bulunacağımdan dolayı çok müteessir olacağım. Fakat manevî ciheti böyle düşünmüyorum ve nerede bulunursam bulunayım, inayet-i Bâri ile aldığım dersi dinletecek bir muhatab bulmağa çalışacak ve neşr-i hakikat yolunda acz u fakrıma bakmayarak, duanızla elimden gelen her çareye başvuracağım için müteselli oluyorum.

Yalnız, dünyevî vazifeler ile uğraşmak ise, fıtraten hoşlandığım ve hakaikına meclub olduğum nurlu Sözler'le iştigalime kısmen mani' oluyor. İşte buna müteessifim, fakat elimden bir şey gelmiyor. Her geçen gün dünyanın fena ve fâni yüzünü daha ziyade üryanlığıyla göstermekte ve bu hayatta bâki ve sermedî hayat için bir şey kazanılmadan geçen vakitlere teessür hasıl ettirmektedir. Sureten ayrıldığımıza o kadar müteessir değilim. Bilhâssa sevgili Üstadın son dersi, bu fâni dünyanın en zevkli halinden pek çok yukarı derecede bir bâki hayat olduğunu kat'iyyetle müjde etmektedir.


Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Gönül isterdi ki, o muazzam Sözler'e sönük yazılarımla biraz uzun cevab yazayım. Fakat buna muvaffak olamıyorum. Kabiliyetimin azlığı, istidadımın kısalığı, iktidarımın noksanlığıyla beraber uhdeme verilmiş olan birkaç maddî vazifelerin taht-ı tesirinde dimağım meşgul ve âdeta meşbu' olduğundan, o mübarek cevherlerinize mukabil âdi boncuk bile ibraz edemeyeceğim. Biliyorsunuz ki, çok ifadelerimde sizi taklid ettiğim birinci sebebi, merbutiyet-i hâlisanemin; ikinci sebebi, kudret-i kalemiyemin kifayetsizliğidir. Fakat mübarek Yirmidördüncü Söz'de misali geçen fakir gibi, ben de derim: Ey sevgili Üstadım, eğer gücüm yetse, elimden gelse bütün o nurlu Sözler ayarında kelimelerden mürekkeb cümlelerle size maruzatta bulunmak isterim. Fakat biliyorsunuz ki, yok. Niyetime göre muamele buyurunuz.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Eser, emsali gibi nurlu ve hikmetlidir. İnşâallah temenni buyurduğunuz vecihle ümmet-i Muhammed'in içtimaî ve pek mühim bir yarasına kat'î deva olur. Doğrudan doğruya nur-u Kur'an olan mübarek Sözler'in kasd ve işaret edilmek istenildiğini arzettim ve makam-ı tasdikte şimdiye kadar kendisine birkaç Söz'ü de okudum ve imkân buldukça da okuyacağım. Lâyüadd ve lâyuhsa niam-ı Sübhaniyesine mazhar olduğum Allah-u Zülcelal tebareke ve teâlâ ve tekaddes hazretlerine hamd ü şükürden âciz, isyan ile âlûde iken zât-ı üstadaneleri bizi izn-i Rabbanî ile o mübarek münevver Sözler ile irşad edip zulmetten nura çıkardınız.

Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat bu âsi bîçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden Muhammed-ül Küfrevî Hazretlerine doğru açılan tarîk-ı Nakşibendîye idhal eylemişti. Sonra muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş, zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken nurlu Sözler'inizle zulmetten nura, girdabdan selâmete, felâketten saadete çıktım.
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻫَﺬَﺍ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻞِ ﺭَﺑِّﻰ Ferman buyuruyorsunuz ki: "İmanı kurtarmak zamanıdır." ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮَّﺍْﺱِ ﻭَﺍﻟْﻌَﻴْﻦِ

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Bu defa bu bîçare talebesine ihsan ettiği hediyeyi, gıyabî muhiblerinden Fethi Bey ismindeki komşumuzla okuyorum. Baştan başa mu'cize-i kübra-yı Ahmediyeyi ilân eden Ondokuzuncu Mektub'un tahsisen bendelerine irsali, yeniden hayata avdet etmiş kadar müessir olmuş ve mütalaası rikkat damarlarımı tahrik ederek hayli ciddî göz yaşı akıtmağa vesile olmuştur.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Ruhu, feza-yı kâinatta beyn-el ecram seyr-i seri' ile seyahat ettirecek tarzda tulû' eden manzume-i hakikat, bilhâssa bizler için büyük mazhariyettir. Tarîk-ı Nakşî hakkındaki fıkraya mukabil "tarîk-ı acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür"ün hesabına tulû' eden fıkra da pek çok kıymetli bir cevherdir. Bu Sözler altun ile yazılsa lâyık iken nâkıs hattımla istinsah ettim. O halde kıymeti, âciz bir talebenizin yâdigârı olmasındadır.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Sâniyen: Şu zaman-ı isyan ve tuğyan ve küfranda mahz-ı inayet ve lütf-u Hak olan, ümmet-i İslâmiyeyi hakaik-i imaniyeye sevk ve irşada memur edilen zât-ı hakîmanelerini bütün ümmet-i Muhammediyeyi olduğu gibi bu âcizi de nurlu Sözler ile tarîk-ı Nur'a irşad buyurduğunuzdan dolayı hürmet ve minnetle daim yâd eder, dünyevî ve uhrevî muradlarınızı hasıl eylemesini Rahîm, Kerim olan Allah-u Zülcelal Hazretlerinden abîdane niyaz ve istirham eylerim, efendim.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
(Kardeşimin bir fıkrasıdır)

Ellerinizi öper, duanızı isterim. Dünyadan dargın, nefsinde âciz olan Abdülmecid'e güzel bir üstad, ulvî bir mürşid olacak yeni eserleriniz geldi. Lafzî bir üstadı kaybettimse de, manevî müteaddid mürşidleri buldum diye kendimi tebşir ettim. Hakikaten irşad edecek nurlu eserlerdir. Allah çok razı olsun.

Abdülmecid
 

Ahmet.1

Well-known member
Evet, müteselli olduğum iki cihet var. Biri: Elimizdeki mübarek Sözler vasıtasıyla daima sohbet-i manevîde bulunduğumuz, diğeri: Muhabbetimizin inayet-i Bâri ile "hubb-u fillah" mertebesinde olduğuna imanımızdır. Binaenaleyh size benim bugün ve yarın en büyük hediyem: Verdiğiniz dersi, namınıza olarak vekaleten alâ kadr-il imkân mü'minlere tebliğ eylemek ve Allah'ın verdiği hakikî muhabbeti ebeden taşımak ve buna mukabil Erhamürrâhimîn ve Ekrem-ül Ekremîn, Ahsen-ül Hâlıkîn, Rabb-i Rahîm ve Kerim Hazretlerinden, hakikî muhabbetin Otuzikinci Söz'ün Üçüncü Mevkıfında izah buyurulan neticesine mazhar buyurulmaktır. İman-ı tahkikî yolunda buluştuğumuz Hakkı Efendi ile niyetimiz hakka, sıdka, ihlasa iştirakimiz muhakkaktır.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Bu mektubunuzdaki sual ile ve en son yazılmış olan Otuzikinci Söz ile münasebet ve müşabehet nevinden bu defaki arîza-i cevabiyem üç vakfeli oldu.

Demek oluyor ki, Risale-i Nur manevî bir güneş, her bir Söz muhtelif kadirlerden nuranî yıldızlar ve Otuzikinci Söz üç mevkıfı ile bu yıldızların hepsinin üstünde parlayan ve enzar-ı dikkati hâh-nâhâh üzerlerine celbeden hâlis nurdan vücuda gelmiş birinci kadirden pek nurlu, erbab-ı imana gülümseyen, ahzab-ı dalalete haşmetle bakan, gözlerini kör eden, erbab-ı gafleti uyandıran pek haşmetli, çok nurlu birinci kadirden bir kevkeb-i nevvardır. Ne yapayım talebenizin dili bu kadar dönüyor. Yoksa bu sönük ifade o mübarek Sözler için sarf edilmek lâyık olmadığını biliyorum.

Bizden Üçüncü Maksad'ın tesirini sual buyuruyorsunuz. Biz Hakkı Efendi ile ittifaken deriz ki: İçindeki hakikatlar cerhedilmez, içinde lüzumsuz bir şey yok, zararlı bir kayıd mutasavver değil. Dikkatle dinleyenler, Allah tevfik verirse, imanını kurtarabilirler. Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalaletine de meydan okunur, fikrindeyiz. Bu kabîl dalalet ve gaflette olanlar ya mübarezeden mağlub olurlar, ya ulviyeti hissedip tegayyüb ederler, yahut Ebu Cehil gibi hakikatı kabul etmemekte inad ederler veya dehşetlerinden kulaklarını kapayıp kaçarlar, fikir ve kanaat ve imanındayız. Sözler'i dinleyenlerin bir sükût-u mestî göstermeleri, izhar-ı hayret eylemeleri, kudretleri derecesinde takdiratta bulunmaları her halde düşündüğümüze kuvvet verir bir keyfiyettir. Ümid ve tahminimizi tasdik ediyor.


Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Niyetim büyük, tevfik Huda'dan. Yalnız oda cemaatımıza Yirmibeşinci Söz'e kadar okudum ve inşâallah devam edeceğim. Emrinize tebean ve duanıza binaen fütur getirmiyorum. Maddî vazifem oradakinden daha ağırdır. Fakat her umûrumda Allah'a istinad ettiğim için ümidsizliğe düşmüyorum. Oradan ayrıldıktan sonraki füyuzattan istifade etmeyi can u yürekten arzu ediyorum. Nâtamam kalan Otuziki ve Otuzüçüncü Sözler'in de itmamına muvaffak olmanızı eltâf-ı İlahiyeden niyaz eylerim.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Ben burada inşâallah emanetçi olduğum Sözler'i inayet-i Hak'la ve duanız berekâtıyla lâyıklı kulaklara duyurabileceğimi ümid ediyorum. Üstadım müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları dellâl-ı Kur'an'dan enzar-ı cihana vaz' eden Hâlık (Celle Celalühü) bizim gibi kimsenin ümid ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşr ü muhafaza ettirir. Bu işi ben sa'yim ile, kudretim ile kazandım diyen hüddam o gün görecekler ki; o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatındayım. Bu sebeble oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur ile çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Risalet-ün Nur, Mektubat-ün Nur'un mütalaası, tahrir edilmesi, başkalara neşr ü tebliğe alâ kadr-il istitaa çalışılması gibi emr-i hayr-ı azîme havl ü kuvvet-i Samedanî ve inayet ü lütf-u Rabbanî ile muvaffak olduğum zamanlar ki; bu evkatta evvelen ve bizzât bu fakir istifade, istifaza, istiane etmiş oluyor. Bu itibarla mezkûr saatları çok mübarek tanıyor, firakına acıyor, o yaşayışın devamını, tekrarını, kesilmemesini ez-can u dil arzu ediyorum. Fakat ne çare ki; iğtinam edebildiğim kısacık vakitlerde zihnimi safileştirip Nurların karşısına, dolayısıyla Kur'an'ın mu'cizeleri mecmuasına ve aziz, muhterem üstadımın medresesine ve ol Seyyid-ül Kevneyn Peygamberimiz Efendimiz (A.S.M.) Hazretlerinin ravza-i saadetlerine ve nihayet Rabb-ül Âlemîn Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin huzur-u lâmekânîsine çıkıyorum. Bu sebeble cidden o nurlarla iştigal etmediğim zamanlar, keşke enfas-ı ma'dude-i hayattan olmaya idiler diyorum.
Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Geçen hafta muhtelif iki cemaata Yirmidördüncü Mektub'un Birinci ve İkinci zeyillerini okudum. Dinleyenler hayran ve bu fakir de o parlak i'caz-ı Kur'an'dan âdeta gaşyoldum. Bu eserinizi Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur'un en münevverleri safında mütalaa ediyorum. Bugün Cum'a idi. Komşumuz Fethi Bey'e onbir ve onüç numaralı Sözler'i okudum. Dünyevî işlerden tahlis-i nefis ile iğtinam edebildiğim vakitlerde, o mübarek nurlu pencerelere koşuyorum. Ruhî ve manevî gıdamı almağa ve bulabildiğim böyle bir muhatabı da hissedar etmeğe çalışıyorum.
Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmialtıncı Mektub'u büyük sevinçle aldım. Defaatla, dikkatle, merakla, muhabbetle, lezzetle okudum. Ve neticede "Duanız olmazsa ne değeriniz var?" ferman buyuran Zât-ı Zülcelal'e ubudiyetle intisabım hasebiyle ve abdiyetin tazammun ettiği lisanla, kemal-i acz ve fakr ve şevkle; tamamen hasbî, bütün manasıyla Allah namına, bütün vuzuhuyla ehl-i iman ve Kur'an nef' u hesabına olan maddî, manevî, zahirî, bâtınî, dünyevî, uhrevî hidematınızın mükâfatını lütf u kerem-i bînihayesine münasib bir tarzda ihsan ve ikram buyurmasını ve zât-ı üstadanelerini her iki cihanda aziz etmesini ol Hâlık-ı Rahîm ve Kerim Hazretlerinden abîdane tazarru' ve niyaz eyledim. Ümidim ﺍُﺩْﻋُﻮﻧِٓﻰ ﺍَﺳْﺘَﺠِﺐْ ﻟَﻜُﻢْ fermanının tecelli edeceğindedir.

Muhterem Üstad! Zâten sizin, biz bîçarelerden beklediğiniz yalnız dua değil mi? Mübarek Sözler hakkında şimdiye kadar mektublarımda mevcud olan ihtisasatımı nâtık, sönük ifadatımı Risalet-ün Nur'a takriz yapmak hususundaki niyet-i üstadanelerine bir şey demeğe hakkım yok. Fakat benim o perişan ifadelerim, güneşin yanına mum yakmak kabîlinden olacak ve muhtemelen hakikatteki sönüklüğüne rağmen o Nurların komşuluğundan, âyinedarlığından hissemend olarak nisbî bir parlaklık arzedebilecektir.

Risalet-ün Nur'un müstemi'leri arasında, Sultan Abdülhamid'in devrinde Kerbelâ'da senelerce müderrislik hizmetinde bulunmuş olan Hacı Abdurrahman Efendi namında seksensekiz yaşında bir hoca vardır. Her defaki mütalaadan büyük memnuniyet göstermekte, "Çok istifade ettim, Allah razı olsun" demekte ve çok dua etmektedir. Yirmialtıncı Mektub'un Üçüncü Mebhası'nı gayr-ı ihtiyarî muhtelif rütbede mühim zâtlara okudum. Hepsi "Çok doğru, çok güzel" dediler.

Evet bu fakir çok tecrübe ettim ve yakîn hasıl ettim ki:
ﻭَ ﻗُﻞْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ -ilâ-âhiril âye- âyetinin lâyemut mu'cizesi vardır. Bu defaki mektubları birkaç defa muhtelif küçük cemaatlara okumak nasîb oldu. Bunların birinde mühim bir âlim de vardı. Cümlesi hayret ve takdirlerini izhar ettiler. Benim fikrime gelince: Bütün Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur, ihtiyac-ı zamana göre her sınıf erbab-ı din ve hattâ müfrit muannid olmamak şartıyla, dinsizleri bile ilzam ve ikna' edecek derecededirler. Fakat (dünya bu) sevk-i menfaat, hırs-ı câh, küfr ü inad, gaflet ü kesel, şirk ü dalal gibi ilâçsız hastalıklara tutulanlar için, bu Nurlara karşı göz yummak, görse bile kabul etmemek, gördüğünü inkâr etmek, hak ve hakikatı reddetmek gibi divanelikler istib'ad edilemez. Malûm-u fâzılaneleri, Allah'ın şu muvakkat misafirhanesinde insan suretinde hayvanları eksik değildir. Bu Nurlar intişar etse idi, elbette böylelerinin bugün istidlalen dermeyan edilen divanelik hezeyanları da açık olarak görülürdü.

Hulusi
 

Ahmet.1

Well-known member
(Şu fıkra kardeşim Abdülmecid'indir)
Bu eserler bütün sınıflara ve cemaatlara daima mazhar-ı takdir oluyor. Kim görse istihsan eder. Tenkide maruz olacak eserler değil. Fakat derecat-ı takdir, derecat-ı fehim gibi mütefavit ve müteaddiddir. Herkes derece-i fehmine göre takdir edebilir.


Abdülmecid
 

Ahmet.1

Well-known member
(Hulusi Bey'in selefi, yirmialtı yaşında vefat eden biraderzadem Abdurrahman'ın, vefatından bir-iki ay evvel yazdığı mektubdur)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ
Ellerinizden öper, duanızı dilemekteyim. Sıhhat haberinizi, irşad edici olan Onuncu Söz risalenizle beraber Tahsin Efendi vasıtasıyla aldım. Çok teşekkür ederim. Evvelce gerçi emrinize muhalefet ederek muhterem ve değerli amcamdan ayrıldığıma pişman olmuş isem de ve itabınıza müstehak olmuş isem de, bu da mukadder imiş. Ve Cenab-ı Hakk'ın emr ü iradesiyle ve belki de bizim için hayırlı olduğu için oldu. Binaenaleyh ben cehalet saikasıyla bir kusur yaptım ve belasını da çektim. Bundan sonra çekmemek için afvınızı rica ve duanızı dilerim.

Aziz mamo! {(*): Kürdçe "Amcacığım" demektir.} Şunu da şurada arzedeyim ki: Himaye ve himmetiniz sayesinde, din ve âhiretime dokunacak ef'al ve harekâttan kendimi muhafaza ettim ve etmekte berdevamım. Gerçi dünyanın değersiz çok musibetlerini gördüm ve çektim ve birçok da lezaiz ve safasını gördüm, geçirdim. Hiçbir vakit ve hiçbir zaman unutmadım ki; bunların hepsi heba olduğu ve dünyanın Allah için olmayan lezaiz ve safası neticesi zillet ve şedid azab olduğu ve dünyada Allah için ve Allah'ın emir buyurduğu yollarda çekilen ve çekilmekte olan mezahim neticesi, sonu lezzet ve mükâfat verildiğini bildiğim ve iman ettiğimden, fena şeylerin irtikâbından kendimi muhafaza edebildim. Bu his ve bu fikir ise terbiye ve himmetinizle zihnimde ve hayalimde yer yapmıştır. Hakikat böyle olduğunu bildiğim için, bütün meşakkatlere şükür ile beraber sabretmekteyim.

Şimdi amcacığım ve büyük üstadım! Habis olan nefsimle mücadele edebilmek ve onun hevaî ve bilâhere elem verici olan arzularını yapmamak ve dinlememek için teehhül etmek mecburiyetinde kaldım ve şimdi artık her cihetle Cenab-ı Hakk'ın lütf u keremiyle rahatım. Kimsenin dediğini şer ise duymamazlığa gelir ve kimse ile fena hasletleri kapmamak için ihtilat etmemekteyim. Dairede müddet-i mesaîden hariç zamanlarımı kendi evimde Cenab-ı Hakk'ın şükrü ile geçiriyorum. Bundan başka ey amca, sizden sonra şimdiye kadar en çok beni ikaz ve fena şeylerden men'eden, üstad-ı a'zam ve mürşidim olan bu âyet-i kerimeden duyduğum ve hissettiğimdir:


ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
ﺍَﻟْﻴَﻮْﻡَ ﻧَﺨْﺘِﻢُ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻓْﻮَﺍﻫِﻬِﻢْ ﻭَﺗُﻜَﻠِّﻤُﻨَﺎ ﺍَﻳْﺪِﻳﻬِﻢْ ﻭَﺗَﺸْﻬَﺪُ ﺍَﺭْﺟُﻠُﻬُﻢْ ﺑِﻤَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻜْﺴِﺒُﻮﻥَ


Ve öyle biliyorum ki; o gün de pek yakındır.
{(Haşiye): Cây-ı dikkattir, vefatını haber veriyor.}


ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻟﺎَ ﺗُﺨْﺮِﺟْﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﻊَ ﺍﻟﺸَّﻬَﺎﺩَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻳﻤَﺎﻥِ

duam bu ve itikadım böyledir ve böyle de iman ederim:
{(Haşiye-1): Hem iman ile gideceğini haber veriyor.}


ﺍَﻣَﻨْﺖُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﻣَﻠَٓﺌِﻜَﺘِﻪِ ﻭَ ﻛُﺘُﺒِﻪِ ﻭَ ﺭُﺳُﻠِﻪِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺧَﻴْﺮِﻩِ ﻭَ ﺷَﺮِّﻩِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﻌْﺚُ ﺑَﻌْﺪَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﺣَﻖٌّ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪِ

{(Haşiye-2): Âhir nefesteki kelimat-ı imaniyeyi âhir-i mektubunda zikretmesi, dünyadan kahramancasına imanını kurtarıp öyle gideceğine işaret eder.}

Biraderzadeniz
Abdurrahman
 

Ahmet.1

Well-known member
Demek Onuncu Söz onun hakkında bir mürşid-i hakikî hükmüne geçmiştir ki; birden onu derece-i velayete çıkararak şu üç kerameti söylettirmiştir. Benden sekiz sene evvel ayrılmış. Onuncu Söz eline geçmiş, mektubun başında söylediği gibi çok azîm istifade edip sekiz sene zarfında aldığı kirleri onunla silmiştir. Hattâ tayyedilmiş, mektubunun diğer bir parçasında Onuncu Söz'ün şevkinden demiş: "Yazdığın Sözler'in hepsini bana gönder, kendi hattımla herbirisinden otuzar nüsha yazar ve yazdırırım. Tâ intişar edip kaybolmasın." İşte böyle bir kahraman vârisi kaybettim. Ruhuna elfatiha.

Said Nursî
 

Ahmet.1

Well-known member
YİRMİYEDİNCİ MEKTUB'UN ZEYLİ VE İKİNCİ KISMI

(Hulusi-i sâni ve büyük bir âlim olan Sabri Efendi'nin fıkralarıdır.)

Meb'us-u âlem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerinin insanları hayrette bırakan ve cüz'î şuuru olana iman-ı kâmil bahşeden, fevkalhad ve hârikulâde manen bin enva'-ı mu'cizat-ı Ahmediyeyi ihtiva eden ve pek âlî ve azîm kıymeti müsbet ve müsellem bulunan Ondokuzuncu Mektub'un dördüncü cüz'ünü; nazar ve teveccüh-ü fâzılanelerinde min-gayr-i haddin vekilleri bulunduğum mumaileyh Hulusi Beyefendi'ye irsal kılınmak üzere istinsaha başlamıştım.

Bin mu'cize-i Muhammediye münderic olan Ondokuzuncu Mektub, mukaddemen dahi arzedildiği vecihle arzumun fevkinde pek ziyade ulvî ve nuranî mebahis ve vekayi-i risaletmeabiyeyi beyan ve müjde ile ruh ve kalb-i âcizîyi bahar-ı âlem gibi gül ve gülistanlığa çevirmiştir. Bu hususta kalben hisseylediğim duygulardan mütevellid ve lâzım-ül arz medh ü senayı gayet parlak bir tarzda arzetmek ehass-ı emelim ise de, maalesef söylemekten âciz bulunduğumu beyan ile iktifa ediyorum. Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayi'de siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i Kâinat Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira o vekayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an'anesiyle kat'iyyen müşahede ve ol vecihle nakl ü tahrir buyurduğunuza kani' ve kailim.

Onaltıncı Mektub'u Atabey'e giderken götürdüm. Ekserî noktalar bir kısım ihvanı ağlattı ve amcazadem Zühdü Efendi, Onaltı'yı okuyunca, "Şimdiye kadar bilmediğim ve görmediğim nuranî ve pek kesretli sürur-u manevîyi ihtiva eden bir pencere bugün kalbime açıldı. Şu pencereden hasıl olan netayici yazmak iktidarımın fevkinde ise de, avn-i İlahîye dayanarak bir arîza ile arzetmek ehass-ı emelimdir. Nihayetsiz selâm ve hürmetlerimi tebliğe tavassutunuzu rica ederim." dediler.


Sabri
 

Ahmet.1

Well-known member
Gönül ister ki, hemen Risalet-ün Nur'un umumunu yazıversem de mâmelekimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalaaya başlasam.

Otuzbirinci elmas külliyatını avn-i Hak ve inayet-i ekremîleriyle iki gün evvel ikmale muvaffak oldum. Ahmed kardeşime aid derkenarı tefhim ettim. Biraz okur ve Onuncu Söz'ü istiyor, fakat bu Söz kıymet-i maneviye itibariyle mevcudattan ağırdır. İ'caz-ı Kur'anın ikinci cüz'ünü hemen hitam buldurmak üzereyim. Fakat müştak bulunduğum Otuzikinci Söz'ü dahi lütuf buyuracak olursanız, hasıl olacak memnuniyetimi bir vecihle arzetmekten âciz kalacağım. Çünki bu gibi kıymetdar ve manidar eserleri işittikten sonra, görmek iştiyakı gittikçe artıyor ve bu tabiattan bir türlü kendimi men'edemiyorum.


Sabri
 

Ahmet.1

Well-known member
Bu defa istinsahına muvaffak olduğum nurlu Yirmidokuzuncu Söz'de, melaike denizlerinde sefain-i kibriyaya yapışarak seyran ederken ve beşerin hata-savab işlediği ef'ali, kat'î olarak umumî yoklama defter-i kebirinde okunacağını, nef' u zarar hiçbir şeyin mektum bırakılmayacağını şiddetle ihtar eden, beka-i ruh âlemini temaşa ederken; matlab-ı a'lâ ve maksad-ı aksa olan ba's ve mahkeme-i kübranın ahkâmını kabl-el vuku makam-ı istima'da dinlerken ve bilhâssa "Medarlar" merdivenlerinden âlî makamlara manevî suud ederken, hele Onuncu Medar ve Üçüncü, Dördüncü Mes'elelerde deniz dalgıçları gibi derya-yı maneviyatta dalıp yüzerken, o kadar envâr-ı hakaik-i kibriyaya ve ezvak-ı letaif-i ulyaya müstağrak oldum ki, arz u ifadeden âcizim.

Sabri
 
Üst