Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İmanın Şartları
Allah'a İman
Bütün varlıkları Allah yarattı. Öyleyse Allah'ı kim yarattı?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="NuruAhsen" data-source="post: 29166" data-attributes="member: 857"><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Zamanımızda saf zihinleri bulandırmak, körpe dimağları ifsat etmek için ortaya atılan sorulardan biri de "Bu mahlûkatı Allah yarattı, peki ya Allah'ı -hâşâ- kim yarattı?" sorusudur.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Aynı soru müşrikler tarafından bizzat Peygamber Efendimize (asm.) sorulmuş ve bu soru üzerine Cebrail (as.), Allahü Azîmüşşân'dan İhlâs Sûresini cevap olarak getirmiştir. Bu sûre ile şirkin bütün nevileri kökünden kesip atılıyor, tevhidin bütün mertebeleri en güzel bir şekilde izah ve ispat ediliyordu. Resûl-i Ekrem (asm.) Efendimiz de bu soruyu soran kimselere yine İhlâs Sûresi ile cevap verilmesini beyan buyurmuşlardır.(1)</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Biz de Resûlulluh’a (asm.) ittiba ederek bu soruya İhlâs Sûresi ile cevap vereceğiz. Cenâb-ı Hak İhlâs suresinde kendisini kullarına şöylece bildirmektedir:</span></span></span></p><p> </p><p></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">"<strong>De 'ki O Allah'dır, bir tektir. (O) Allah'tır, Samed'dir. Tevlid etmediği gibi, tevellüd de etmemiştir. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir</strong>."</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Bu sûre Allah'ın varlığının, birliğinin, eşi ve dengi olmadığının en güzel, en cami, en güzel bir ifadesidir ve Kur'ân-ı Kerîm'in tevhid noktasında bir özeti gibidir. Bu konudaki diğer âyet-i kerîmeler, bir bakıma bu sûrenin tefsiri hükmündedirler. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred"><strong>“De ki: O Allah'tır, Ehad'dir.”</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Âyet-i kerîmedeki Allah lâfzı Cenâb-ı Hakk'ın zâtına işaret etmekte, Ehad ise, O'nun birliğini ifade etmektedir. Burada şunu belirtmek gerekir ki, Ehad ism-i şerifi "adet olarak" bir demek olmayıp, "yegâne birdir", "tek birdir", "şeriksiz birdir", "kendinden başkası hep mahlûk olan bir" manasına gelir. Yâni O'ndan başka bütün birler adet olarak birdirler, mahlûkturlar, mümkindirler.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Cenâb-ı Hakkın zâtının bir olduğunu, kudsî mahiyetinin hiçbir mahiyete benzemediğini, mekândan ve zamandan, cisimden ve cisme ait bütün özelliklerden münezzeh olduğunu ifade eder.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Cenâb-ı Hakk'ı "Ehad" olarak bilen bir insan O’nu kimin yarattığı gibi bir sorunun ne kadar saçma olduğunu hemen anlar. Böyle bir mü'mini hiçbir vehim ve vesvese şüpheye ve tereddüde düşüremez.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred"><strong>"Allah Samed'dir."</strong> </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Yâni, O hiçbir şeye muhtaç değildir, herşey O’na muhtaçtır. Bütün istek ve arzulara cevap veren, bütün ihtiyaçları gideren yegâne merci O'dur. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred"><strong>"Lem yelid”</strong> </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Yani, Ehad ve Samed olan Allahü Teâlâ, evlâd sahibi olmaktan, doğurmaktan ve bölünüp - parçalanmaktan münezzehtir. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred"><em>"Allahü Teâlâ, Ehad, Samed olduğu için tecezzi etmez, O'ndan ne bir cüz, ne bir cevher, ne bir madde kopup ayrılmaz, çıkmaz ve O'nun cinsi, nev'i, benzeri olmaz, hiçbir ihtiyacı eksiği, gediği bulunmaz. Ancak O'nun ilminde bulunan mümkinattan dilediği O'nun yaratmasıyla husule gelir. 'Ol' demesiyle olur."</em>(2) </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">O Vahid-i Ehad bölünme ve parçalanmadan münezzeh olduğu için, kendi zâtından bir ilâh sudur etmesi muhaldir. Mahlûkatını ilmi, iradesi, kudreti ile yaratır. Yarattığı mahlûkatın O'na denk yahut O'ndan güçlü olması muhaldir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">“<strong>Ve lemyuled</strong>” </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Yâni, bir başkasından doğmamıştır, sonradan olmamıştır; evveli yoktur, ezelîdir. O'nun olmadığı bir zaman tasavvur edilemez. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Bu ayet, Allahü Teâlâ hakkında babalığı, analığı, başkasından doğmuş olmayı reddetmekle, başta Hıristiyanların "teslis" akidesi olmak üzere her türlü velediyet fikrini reddeder. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">“<strong>Ve lemyekün lehu küfüven ehad</strong>.”</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Yâni, hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir. Merhum Elmalılı Hamdi Efendi, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurur:</span></span></span></p><p> </p><p></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">"Ne evvelinde doğuran bir sabıkı, mafevki, ne de âhirinde doğmuş, doğacak bir lâhiki, matahtı olmadığı gibi, O'na kadr ü şânında beraber olacak hiçbir vech ile hiçbir denk, ne zâtta, ne sıfatta hiçbir müsavi, hiçbir mümasil; ne zıtlaşacak, ne birleşecek hiçbir eş, ne arkadaş, ne rakip hiçbir şerik ü nazır olmamıştır ve olamaz. Yâni, ezelde olmamıştır. Ondan başka bir Vâcib-ül Vücûd daha yoktur, ezelde olmayınca sonradan lâyezelde olması muhal bulunduğunu da ihtara hacet yoktur. Çünkü sonradan olanda ne kadar kemâl farzedilse mümkün, hadis, mahlûk olacağı için O'na müsavi, O'na beraber olamaz." (3) </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Sûrenin önceki âyetleri tevhidin bütün mertebelerini özet olarak ifade ettiği gibi, bu âyet-i kerîme de Cenâb-ı Hakk'ın Zâtında benzeri, fiillerinde ortağı ve sıfatında benzeri bulunmadığını beyan ile şirkin akla gelebilecek bütün türlerini reddetmektedir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">İhlas suresinin kısa bir açıklamasını verdirten sonra söz konusu soru hakında şunları da ifade etmekte fayda görüyoruz:</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Şu varlık aleminin yaratıcısı ancak ve ancak vücudu vâcib, ezelî ve ebedî, zâtında ve sıfatlarında benzeri bulunmayan Allah'dır. Elbette, O Zât-ı Akdes hakkında böyle bir soru sorulamaz. Çünkü kim yarattı sorusu ancak mahlûkat için sorulabilir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Allahü Teâlâ Ehad’dir; birdir, zatında şeriki yoktur. </span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Allahü Teâlâ Samed'dir. Bütün mahlûkat yaratılmalarında, devam ve bekalarında, idare ve tedbirlerinde her an O'na muhtaçtır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan O Ehad ve Samed hakkında böyle bir soru sormak O'nu tanımamanın, bilmemenin bir ifadesidir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Allahü Azîmüşşân doğmadan ve doğurulmadan münezzehtir. Ezelî ve ebedî olan ve kendisinden üstün bir varlık tasavvur edilmeyen O Zât-ı Zülcelâl'in, bir başkasının tesiri ile, vücuda gelmesi nasıl tevehhüm edilebilir?</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Allahü Teâlâ'nın eşi, benzeri, dengi ve küfüvvü yoktur. Ne ulûhiyyetinde, ne rubûbiyetinde, ne mabudiyetinde, ne hallâkiyetinde ve ne de hâkimiyetinde O'na denk ve misil olacak hiçbir varlık düşünülemez. Zerre kadar aklı olan bir insan böyle bir Zât hakkında bu çelişkili sorunun sorulamayacağını bilir.</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Evet, "Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı?" sorusunda açık bir çelişki vardır. Şöyle ki: Allahü Teâlâ Hazretleri'nin vücudu zâtidir. Ezelî ve ebedîdir. Eşi ve benzeri yoktur. Herşeyi yaratan ve herşeyin kendisine muhtaç olduğu bir Zata yaratılma izafe edilirse çelişki ortaya çıkar. Hakikatlerin zıddına dönüşmesi gerekir. </span></span></span></p><p> </p><p></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">"<strong>İnkılâb-ı hakâik, ittifaken muhaldir ve inkılâb-ı hakâik içinde muhal-ender muhal, bir zıddın kendi zıddına inkılâbıdır. Ve bu inkılâb-ı ezdad içinde bilbedahe bin derece muhal şudur ki: Zıt, kendi mahiyetinde kalmakla beraber, kendi zıddının aynı olsun</strong>."(4)</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Soru bu hakikatin ışığında incelendiğinde şu tezatlar ortaya çıkar: </span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Allahü Teâlâ'nın -hâşâ- yaratıldığı vehmedilirse o halde, O Zât-ı Mukaddes'in hem ezelî, hem hadis (sonradan yaratılmış), hem Hâlık, hem mahlûk, hem sonsuz kadir, hem sonsuz âciz, kısacası, hem ulûhiyetin sonsuz kemâl sıfatlarına, hem de mahlûkiyetin sonsuz eksik sıfatlarına sahip olması lâzım gelir. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Soru böyle sonsuz çelişki ve zıtlıklar taşıdığı gibi, birçok imkansızlıkları da içine almaktadır. Bunlardan sadece birisi olan "Teselsülün muhaliyeti"ni nazara vermekle yetineceğiz.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Bir an için O Vâcib-ül Vücud hakkında böyle bir soru sorulduğu farzedilse, o zaman bu soru o noktada kalmaz. Yâni Cenâb-ı Hakk'ı yarattığı vehmedilen o halikın da bir halikı, onun da halikı... sorulur. Böylece soru silsile haline sonsuza kadar gider. O hâlde bu sorunun mahiyeti muhale, imkânsızlığa dayanır ve böyle bir soru sorulamaz.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Teselsülün muhal olduğuna dair bazı misaller takdim edelim:</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">On-onbeş vagonlu bir tren düşününüz. Bu vagonlardan herbirisini bir önceki vagon çeker. Ve nihayet iş lokomotife dayandığında artık "lokomotifi kim çekiyor?" diye bir soru sorulamaz. Zira, çekip fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa bu nizam bozulur ve hareket meydana gelmez.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Aynı şekilde, bir şekerin nasıl yapıldığını sorsak, bize cevaben, şeker fabrikasında yapıldığı söylenecektir. Şeker fabrikasmdaki âletlerin nerede yapıldığını sorduğumuzda onların da tezgâhları gösterilecektir. Sonunda mes'ele bir zatın ilmine, iradesine ve kudretine dayanmazsa, tezgâhın da tezgâhı sorulacak ve teselsüle gidilecektir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Diğer taraftan bir elma, tabiri caiz ise, elma fabrikası olan ağacında yapılmaktadır. Bu ağaç ise kâinat fabrikasında inşa edilmiştir. Eğer elma ağacının da, kâinatın da yapılması sonsuz bir ilim ve kudret sahibine verilmezse, kâinat fabrikasına da bir fabrika, o fabrikaya da bir fabrika gerekecek ve çıkmaza girilecektir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Bir nefer emri onbaşıdan, o da yüzbaşıdan ve başkumandan da padişahtan alır. "Ya padişah kimden emir alıyor?" şeklinde bir soru sorulamaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da raiyyet derecesine iner ve emir aldığı zât padişah olur. Bu durumda birinci şahıs padişah değildir ki: "Padişah kimden emir alıyor?" diye bir soru sorulabilsin. Padişah denilince, emir veren, fakat emir almayan bir hükümdar akla gelir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Bu misâllerden anlaşıldığı gibi, bu kâinatın yaratılışının; zâtı, esması ve sıfatlarıyla ezelî ve ebedî olan Allah’ın ilim, irade ve kudretine dayanması zaruridir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı?" diye firavunâne soru soranlar “teselsülün muhal oduğunu” bilmediklerini ve nefisleriyle bir demogoji yaptıklarını açığa vurmuş olurlar.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">--------------------------</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Dipnotlar:</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">(1) Hak Dini Kuran Dili, 9/6272; Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 23/554-555.; Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, 11,199-211; Alusi, XXX, 27O-27I</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">(2) Elmalılı Hamdi Yazır H.D.K.D., Cilt 9, s. 6321</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">(3) Elmalılı Hamdi Yazır a.g.e., s. 6333</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">(4) Said Nursî, Sözler s. 65</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="NuruAhsen, post: 29166, member: 857"] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]Zamanımızda saf zihinleri bulandırmak, körpe dimağları ifsat etmek için ortaya atılan sorulardan biri de "Bu mahlûkatı Allah yarattı, peki ya Allah'ı -hâşâ- kim yarattı?" sorusudur.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Aynı soru müşrikler tarafından bizzat Peygamber Efendimize (asm.) sorulmuş ve bu soru üzerine Cebrail (as.), Allahü Azîmüşşân'dan İhlâs Sûresini cevap olarak getirmiştir. Bu sûre ile şirkin bütün nevileri kökünden kesip atılıyor, tevhidin bütün mertebeleri en güzel bir şekilde izah ve ispat ediliyordu. Resûl-i Ekrem (asm.) Efendimiz de bu soruyu soran kimselere yine İhlâs Sûresi ile cevap verilmesini beyan buyurmuşlardır.(1)[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Biz de Resûlulluh’a (asm.) ittiba ederek bu soruya İhlâs Sûresi ile cevap vereceğiz. Cenâb-ı Hak İhlâs suresinde kendisini kullarına şöylece bildirmektedir:[/COLOR][/FONT][/SIZE] [INDENT][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]"[B]De 'ki O Allah'dır, bir tektir. (O) Allah'tır, Samed'dir. Tevlid etmediği gibi, tevellüd de etmemiştir. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir[/B]."[/COLOR][/SIZE][/FONT][/INDENT][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]Bu sûre Allah'ın varlığının, birliğinin, eşi ve dengi olmadığının en güzel, en cami, en güzel bir ifadesidir ve Kur'ân-ı Kerîm'in tevhid noktasında bir özeti gibidir. Bu konudaki diğer âyet-i kerîmeler, bir bakıma bu sûrenin tefsiri hükmündedirler. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred][B]“De ki: O Allah'tır, Ehad'dir.”[/B][/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Âyet-i kerîmedeki Allah lâfzı Cenâb-ı Hakk'ın zâtına işaret etmekte, Ehad ise, O'nun birliğini ifade etmektedir. Burada şunu belirtmek gerekir ki, Ehad ism-i şerifi "adet olarak" bir demek olmayıp, "yegâne birdir", "tek birdir", "şeriksiz birdir", "kendinden başkası hep mahlûk olan bir" manasına gelir. Yâni O'ndan başka bütün birler adet olarak birdirler, mahlûkturlar, mümkindirler.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Cenâb-ı Hakkın zâtının bir olduğunu, kudsî mahiyetinin hiçbir mahiyete benzemediğini, mekândan ve zamandan, cisimden ve cisme ait bütün özelliklerden münezzeh olduğunu ifade eder.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Cenâb-ı Hakk'ı "Ehad" olarak bilen bir insan O’nu kimin yarattığı gibi bir sorunun ne kadar saçma olduğunu hemen anlar. Böyle bir mü'mini hiçbir vehim ve vesvese şüpheye ve tereddüde düşüremez.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred][B]"Allah Samed'dir."[/B] [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Yâni, O hiçbir şeye muhtaç değildir, herşey O’na muhtaçtır. Bütün istek ve arzulara cevap veren, bütün ihtiyaçları gideren yegâne merci O'dur. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred][B]"Lem yelid”[/B] [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Yani, Ehad ve Samed olan Allahü Teâlâ, evlâd sahibi olmaktan, doğurmaktan ve bölünüp - parçalanmaktan münezzehtir. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred][I]"Allahü Teâlâ, Ehad, Samed olduğu için tecezzi etmez, O'ndan ne bir cüz, ne bir cevher, ne bir madde kopup ayrılmaz, çıkmaz ve O'nun cinsi, nev'i, benzeri olmaz, hiçbir ihtiyacı eksiği, gediği bulunmaz. Ancak O'nun ilminde bulunan mümkinattan dilediği O'nun yaratmasıyla husule gelir. 'Ol' demesiyle olur."[/I](2) [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]O Vahid-i Ehad bölünme ve parçalanmadan münezzeh olduğu için, kendi zâtından bir ilâh sudur etmesi muhaldir. Mahlûkatını ilmi, iradesi, kudreti ile yaratır. Yarattığı mahlûkatın O'na denk yahut O'ndan güçlü olması muhaldir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]“[B]Ve lemyuled[/B]” [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Yâni, bir başkasından doğmamıştır, sonradan olmamıştır; evveli yoktur, ezelîdir. O'nun olmadığı bir zaman tasavvur edilemez. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Bu ayet, Allahü Teâlâ hakkında babalığı, analığı, başkasından doğmuş olmayı reddetmekle, başta Hıristiyanların "teslis" akidesi olmak üzere her türlü velediyet fikrini reddeder. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]“[B]Ve lemyekün lehu küfüven ehad[/B].”[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Yâni, hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir. Merhum Elmalılı Hamdi Efendi, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurur:[/COLOR][/FONT][/SIZE] [INDENT][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]"Ne evvelinde doğuran bir sabıkı, mafevki, ne de âhirinde doğmuş, doğacak bir lâhiki, matahtı olmadığı gibi, O'na kadr ü şânında beraber olacak hiçbir vech ile hiçbir denk, ne zâtta, ne sıfatta hiçbir müsavi, hiçbir mümasil; ne zıtlaşacak, ne birleşecek hiçbir eş, ne arkadaş, ne rakip hiçbir şerik ü nazır olmamıştır ve olamaz. Yâni, ezelde olmamıştır. Ondan başka bir Vâcib-ül Vücûd daha yoktur, ezelde olmayınca sonradan lâyezelde olması muhal bulunduğunu da ihtara hacet yoktur. Çünkü sonradan olanda ne kadar kemâl farzedilse mümkün, hadis, mahlûk olacağı için O'na müsavi, O'na beraber olamaz." (3) [/COLOR][/SIZE][/FONT][/INDENT][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]Sûrenin önceki âyetleri tevhidin bütün mertebelerini özet olarak ifade ettiği gibi, bu âyet-i kerîme de Cenâb-ı Hakk'ın Zâtında benzeri, fiillerinde ortağı ve sıfatında benzeri bulunmadığını beyan ile şirkin akla gelebilecek bütün türlerini reddetmektedir.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]İhlas suresinin kısa bir açıklamasını verdirten sonra söz konusu soru hakında şunları da ifade etmekte fayda görüyoruz:[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Şu varlık aleminin yaratıcısı ancak ve ancak vücudu vâcib, ezelî ve ebedî, zâtında ve sıfatlarında benzeri bulunmayan Allah'dır. Elbette, O Zât-ı Akdes hakkında böyle bir soru sorulamaz. Çünkü kim yarattı sorusu ancak mahlûkat için sorulabilir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Allahü Teâlâ Ehad’dir; birdir, zatında şeriki yoktur. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Allahü Teâlâ Samed'dir. Bütün mahlûkat yaratılmalarında, devam ve bekalarında, idare ve tedbirlerinde her an O'na muhtaçtır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan O Ehad ve Samed hakkında böyle bir soru sormak O'nu tanımamanın, bilmemenin bir ifadesidir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Allahü Azîmüşşân doğmadan ve doğurulmadan münezzehtir. Ezelî ve ebedî olan ve kendisinden üstün bir varlık tasavvur edilmeyen O Zât-ı Zülcelâl'in, bir başkasının tesiri ile, vücuda gelmesi nasıl tevehhüm edilebilir?[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Allahü Teâlâ'nın eşi, benzeri, dengi ve küfüvvü yoktur. Ne ulûhiyyetinde, ne rubûbiyetinde, ne mabudiyetinde, ne hallâkiyetinde ve ne de hâkimiyetinde O'na denk ve misil olacak hiçbir varlık düşünülemez. Zerre kadar aklı olan bir insan böyle bir Zât hakkında bu çelişkili sorunun sorulamayacağını bilir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Evet, "Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı?" sorusunda açık bir çelişki vardır. Şöyle ki: Allahü Teâlâ Hazretleri'nin vücudu zâtidir. Ezelî ve ebedîdir. Eşi ve benzeri yoktur. Herşeyi yaratan ve herşeyin kendisine muhtaç olduğu bir Zata yaratılma izafe edilirse çelişki ortaya çıkar. Hakikatlerin zıddına dönüşmesi gerekir. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [INDENT][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]"[B]İnkılâb-ı hakâik, ittifaken muhaldir ve inkılâb-ı hakâik içinde muhal-ender muhal, bir zıddın kendi zıddına inkılâbıdır. Ve bu inkılâb-ı ezdad içinde bilbedahe bin derece muhal şudur ki: Zıt, kendi mahiyetinde kalmakla beraber, kendi zıddının aynı olsun[/B]."(4)[/COLOR][/SIZE][/FONT][/INDENT][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred]Soru bu hakikatin ışığında incelendiğinde şu tezatlar ortaya çıkar: [/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Allahü Teâlâ'nın -hâşâ- yaratıldığı vehmedilirse o halde, O Zât-ı Mukaddes'in hem ezelî, hem hadis (sonradan yaratılmış), hem Hâlık, hem mahlûk, hem sonsuz kadir, hem sonsuz âciz, kısacası, hem ulûhiyetin sonsuz kemâl sıfatlarına, hem de mahlûkiyetin sonsuz eksik sıfatlarına sahip olması lâzım gelir. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Soru böyle sonsuz çelişki ve zıtlıklar taşıdığı gibi, birçok imkansızlıkları da içine almaktadır. Bunlardan sadece birisi olan "Teselsülün muhaliyeti"ni nazara vermekle yetineceğiz.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Bir an için O Vâcib-ül Vücud hakkında böyle bir soru sorulduğu farzedilse, o zaman bu soru o noktada kalmaz. Yâni Cenâb-ı Hakk'ı yarattığı vehmedilen o halikın da bir halikı, onun da halikı... sorulur. Böylece soru silsile haline sonsuza kadar gider. O hâlde bu sorunun mahiyeti muhale, imkânsızlığa dayanır ve böyle bir soru sorulamaz.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Teselsülün muhal olduğuna dair bazı misaller takdim edelim:[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]On-onbeş vagonlu bir tren düşününüz. Bu vagonlardan herbirisini bir önceki vagon çeker. Ve nihayet iş lokomotife dayandığında artık "lokomotifi kim çekiyor?" diye bir soru sorulamaz. Zira, çekip fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa bu nizam bozulur ve hareket meydana gelmez.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Aynı şekilde, bir şekerin nasıl yapıldığını sorsak, bize cevaben, şeker fabrikasında yapıldığı söylenecektir. Şeker fabrikasmdaki âletlerin nerede yapıldığını sorduğumuzda onların da tezgâhları gösterilecektir. Sonunda mes'ele bir zatın ilmine, iradesine ve kudretine dayanmazsa, tezgâhın da tezgâhı sorulacak ve teselsüle gidilecektir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Diğer taraftan bir elma, tabiri caiz ise, elma fabrikası olan ağacında yapılmaktadır. Bu ağaç ise kâinat fabrikasında inşa edilmiştir. Eğer elma ağacının da, kâinatın da yapılması sonsuz bir ilim ve kudret sahibine verilmezse, kâinat fabrikasına da bir fabrika, o fabrikaya da bir fabrika gerekecek ve çıkmaza girilecektir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Bir nefer emri onbaşıdan, o da yüzbaşıdan ve başkumandan da padişahtan alır. "Ya padişah kimden emir alıyor?" şeklinde bir soru sorulamaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da raiyyet derecesine iner ve emir aldığı zât padişah olur. Bu durumda birinci şahıs padişah değildir ki: "Padişah kimden emir alıyor?" diye bir soru sorulabilsin. Padişah denilince, emir veren, fakat emir almayan bir hükümdar akla gelir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Bu misâllerden anlaşıldığı gibi, bu kâinatın yaratılışının; zâtı, esması ve sıfatlarıyla ezelî ve ebedî olan Allah’ın ilim, irade ve kudretine dayanması zaruridir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı?" diye firavunâne soru soranlar “teselsülün muhal oduğunu” bilmediklerini ve nefisleriyle bir demogoji yaptıklarını açığa vurmuş olurlar.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]--------------------------[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Dipnotlar:[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred](1) Hak Dini Kuran Dili, 9/6272; Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 23/554-555.; Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, 11,199-211; Alusi, XXX, 27O-27I[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred](2) Elmalılı Hamdi Yazır H.D.K.D., Cilt 9, s. 6321[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred](3) Elmalılı Hamdi Yazır a.g.e., s. 6333[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred](4) Said Nursî, Sözler s. 65[/COLOR][/FONT][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İmanın Şartları
Allah'a İman
Bütün varlıkları Allah yarattı. Öyleyse Allah'ı kim yarattı?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst