MUHİDDİN-İ ARABÎ
SALÂVÂT-I FEYZÎYYE
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
En evvel Rabbanî yaratılma basamağından bereketlenen varlıkların İlki!
İnsan türüne ilişkilendirilen Subhânî inişlerin Sonuncusudur!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
“Allah vardı ve beraberinde ikinci bir şey yoktu!” Mekke’sinden,
“Şu anda da öyledir!” Medine’sine göç etmiştir!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
“Zâten her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir!” âyet-i kerîmesince varlığındaki beş tecellî basamağını anlamak isteyenlere karşı cömert ve esirgeyici, gerçekten lütfedici ve Merhamet Saçıcı’dır!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Olmuş ve olacağı kuşatan, toplayıcı besmelenin Kudsal noktası, “Oluş” dairelerinde dönen “ Kûn : Ol!” emrinin Gizemli-Sırrlı Sözü’dür!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Her şeye yayılmış ve her şeyden soyut, ârî “O olma” Hüvelik-Hüviyyet Sırrıdır!..
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
İlâhî bolluk Hazineleri’ni elinde tutan, o hazinelerin eğilimlere ve yeteneklere göre bölüştürücüsü, dağıtıcısıdır!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
En büyük İsmin Sözcüğü!
Tılsımlı Hazine’nin açıcısı, “Kulluk” ve “Rabblık”ı birleştiren eksiksiz görünme yeri!
İmkân ve büyüklükleri kapsayan genel sığınak!
Kendisini tecellîlerin sarsamadığı Tûr Dağı!
Yakînlik Neşesi’ni gaflet leşlerinin bulandıramadığı en büyük denizdir!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Yücelik Harflerinin mürekkebi kendisinden akan İlâhî ışıklı kalem!
Tüm sözcüklerin maddelerine yayılan Rahmânî Soluk’tur!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Varlıkların yaratılmadan saptanmış-belirlenip tâyin edilmiş biçimleriyle,
Anılan varlıklardaki çeşitli eğilimlerin gerçekleşme dayanağı olan “En Kudsal Bağış” özü!
Varlıklar ve onlarda bulunan türlü türlü eğilimlerin biçimlenme nedeni olan “Kudsal Bağış” niteliğidir!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Sayısal olmayan yeğânelik ve teklik yayları arasındaki Birlik Çizgisi!
Başlangıçsızlık göğünden sonrasızlık yerine gerçekleşen İlâhî İniş’in Yakınlık Aracısı’dır!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Büyük Nüsha’nın doğum nedeni olan Küçük Nüsha’dır!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
“Kûn : Ol!” Perdesi’nin “Feyekûn : Oluverdi!” tanıklığına doğan anlamsal-mânevî sözcüğün maddesidir!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Hiçbir kimse için iki kez belirmesine imkân bulunmayan, belki her insan için bir kez görünen biçimin ilk maddesi, Büyük Rûh’udur!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Olmazı da olmayanı da kapsayan-yutan-ihata eden Kur’ân-ı Kerîm’i toplayıp bir araya getiren!
Sonradan olma (Mevcûd) ile Hep Olan (Vâcibü’l- Vücûd) arasında bölümleyen Farkların Farkı’dır!
“Ev halkım Rabb’imin yanındadır!” gündüzün oruçlusu-Sâimidir!
“Gözlerim uyur ama kalbim uyumaz!” gecesinin ayakta duranı-Kâimidir!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
“İki denizin birbirisine karışmaması” ölçüsünce “Varlık” ve “Yokluk” arasında aracıdır!
“Birbirlerine karışmalarını önleyen ara” mantığınca “Sonradan Olan”ın “Hep Olan” ile ilişkilenmesi için Tek Bağ’dır!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
“Önce” ve “Sonra” defteri’nin özü, özeti!
İçteki ve dıştaki kuşatmanın Merkezi’dir!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’in (sav) ki;
Tecellîlerin sığınağı üzerinde yüzü ve güzelliği, İlâhî Öz’ün Tedbir Kıblesi’dir!
Nitelik ve İsimler Elbisesi kendisine giydirilmiş!
Ulu Halife’lik tâcıyla Taçlandırılmış!
Şerefli bedeniyle Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yakaza durumundayken yolculuk yapıp, Siddretü’l- Münteha’ya ulaşarak “İki yay gibi belki daha da yakın!” sırrına yükselmiş ve sabah-akşam olmayan yerde İlâhî Öz’ü görüp O’na tanıklık etmekle gönlünde sevinç meydana gelmiş!
Gönlünün görüşündeki tecellîlerde bir kusur olmamış!
Sayısal olmayan “Yegânelik” aşamasında gözü aydın olmuş!
Keskin görüşünde ve gönlünde bir sapma olmamıştır!
İşte Yâ Rabbî!
Yukarıdaki Ulu ve Güzel Özelliklerle nitelenen Yüce Sevgilin’e-Habibullah’a salâvat bağışını, selâmet verişlerini artır!
Yâ Rabbî!
O Muhammed’ine (sav) öyle bir salât et ki;
Benim ikincilliğim “Asl”ıma, parçam bütünüme birleşerek özüm Muhammed (sav)’ in Özü ile, niteliğim Muhammed (sav)’ in niteliği ile birleşsin!
Ve Varlığıyla varlığım sevinç içinde kaynaşarak aramızda “Ara” kalmasın!
Ey perdesi ışık ve gizliliği, görünüşünün şiddetinden başka bir şey olmayan Allah’ım!
İstediğin-irade ettiğin her şeyi yaptığın ve her bellilikten uzak tuttuğun “Itlak” Aşamasında Senin ile Senden;
İlim aydınlığıyla Özün’e ait keşiften, biçimlerin varlığı ile biçimleri isim ve niteliklere dönüştürmenden, Muhammed (sav)’ e öyle bir salât ile salât etmeni dilerim ki, o salât sâyesinde başlangıçta serpilen ışık ile görüşüme olgun-kâmil gerçeklik çekilerek “Var oluş” a girmeyen şeylerin yokluğunu ve Senin başlangıçsız kalıcılığını görmeye güç yetirebileyim!
Yâ Rabbî!
Yüce Sevgilin’e olan o salât sâyesinde, “Şey”lerin “Varlık Kokusu” koklamadığını, aslında “Yok ve Kayıp” olduklarını anlayarak, böylece “Şey” leri oldukları gibi görebileyim!
Bu anılan Büyük Kaynağı istediğim gibi, benin Benlik Karanlıklığından kurtararak aydınlığına, bedensellik mezarından kurtararak; “Cem’ “i, Haşre ve “fark” ı, Neşre kavuşturmanı dilerim!
Yâ Rabbî!
Anlayış şâhidliğine ehil, zevk ve vicdan sahibi yakınlarıyla dostlarına da salât ve selâm eyle!
Yâ Rabbî!
Şanlı Nebîn ile O’nun yakın ve dostlarına olan salât ve selâm, tabiatın gece saçları dağıldıkça, görünmek için alnı parladıkça kesintisiz olsun!
Hamd âlemlerin Rabb’i Allah’adır ve selâm O’nun Resûlleri üzerine olsun!
Âmin Yâ Muîn Celle Celâlihu!…
Yâ Rabbî!
İnşâallah sâdık bir Muhammedî Lâtif Yıldız kulun ve Kudsal Kervan’ın samimi Kul İhvanî Kıtmiri olarak, Şeyhü’l-Ekber’imin bu ledünnî ulaşım dileğine katılma yalvarışımı tüm kardeşlerim adına da Senin El Latîf-El Kerîm- El Rahîm-El Vedûd Celle Celâlihu İsimlerin için Senden dilerim!...
Açıklamalar : Latif Yıldız
Salât : Namaz. Belirli vakitlerde Kur'an'da emredildiği tarzda ve Hz. Peygamber'in tarifi vechi ile yapılan ibadet. * Tebrik, tezkiye. * Dua. Peygamberimize (A.S.M.) yapılan dua. * İstiğfar. * Rahmet.
Salât, “Sall” kökünün şah dalıdır. “Asl”a ulaşım en kısa târifidir.
Tüm insanlık için geçerli kardeşler olarak, bize en yakın yer olarak Ana Rahmi’nde göbek bağı ve Baba Sülbünde Tohum olarak birleşim ve birlikteliğimizi Rabbımız “Sıla-yı Rahim” buyurarak bildirmiş ve bu bağı kesmeyi en ağır suçlardan saymıştır.
Tüm insanlığın Havva Vâlidemizin Rahminde buluştuğunu bilmemiz çok rahat bir anlayıştır.
Sall, sılaya kavuşma ve vuslattır.
Ondandır ki; sulama kanallarını barajlara birleştiren Ana Kanallara İsale Kanalı denir.
Elektiriği dağıtım hatlarını üretim merkezine birleştiren Ana Hatlara da İsale Hatları denir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ salâtlar olan salâvat ise her hususta her şeyimizle O’na ulaşım dileğimiz ve görevimizdir.
ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’e salât açıkça “Asl”a ulaşım olup bunun temini için Kur’ân-ı Kerîm’imizde net direkt olarak:
“Allah’a ve Resûlüne; teslim olunuz, iman ediniz, tâbi olunuz ve itâat ediniz!” âyetlerindeki emir ve kemâlât aşamalarına çok dikkat etmeliyiz.
Sitemizin ana sayfasındaki “Tasavvuf Kitabı”mda âcizâne olarak arz etmiştim.
Feyz : (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.
(Hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir. M.)
Feyzîyye : Bolluk ve berekete ait ve müteallik. Feyze mensub.
Rabbanî : (Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî Kudretin her an dahi nabız atışı gibi yok ve var oluş şe’enini redbir ve terbiyesi ile ilgili esmâsı hünerleri. * Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
Subhânî : Teşbih ve tenzihin ortasındaki TEVHİD noktasında tüm sistemini yaratıp Atomundan tüm kâin3ata kadar boşlukta yüzdürüp – tesbih ettirip duran Subhân ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’in azametini sergileme yönü kudretini seyir esmâsıyla ilgili hususlar.
“Allah vardı ve beraberinde ikinci bir şey yoktu!” Mekke’sinden,
“Şu anda da öyledir!” Medine’sine göç etmiştir! :
Ahadiyyet: ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’in gerçek şahsiyetinin, kişiliğinin, zâtlığının, insanın akıl kapasitesiyle kavranamayacak, anlaşılamayacak ve kaldırılamayacak oluşunun “EL AHAD” (celle celâluhu) olarak buyurduğu zifiri karanlık ve bilinemezlik perdesinin arkasında bulunup bize perdeli olmasında “Tek” oluşudur. Bu bakımdan “Bir” tane, eşsiz ve benzersiz oluşudur.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kânellahu ve lem yekûn mâahu şey’un: ALLAH vardı ve O’nunla birlikte hiçbirşey yoktu!
(Buhârî, Bedü’l-Halk1; El Hindî, Kenzu’l-Ummâl X-29850)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e soruluyor:
“ RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)
İmâm-ı Alî (keremullahi veche) ise: “ Elân dahi öyledir” buyuruyor.
A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı AHAD’dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “Ümmî” denilmiştir.
Hatta ledün ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in “Nebîyyü’l-ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye ümm denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Nebîyyil Ümmî buyurulması ise;
Nebî: haber getiren, Nebîyyil Ümmi ise bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel habbesinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.
Arapça, âri ve asil bir dildir. “Cennet dilidir” buyurulmuştur. Arapça; birkaç bedevinin çölde bir araya gelip uydur kaydır ortaya çıkardığı bir dil değildir.
Sistemi halk edenin Kur’ân-ı Kerîm’de Kerem’ini indirdiği mükemmel ve mükerrem bir dildir.
Basit bir misâlle bakınız!
ALLAH ismi: Elif-lâm-lâm-he’den oluşur.
أ ل ل ه
اﷲ لِلّٰهِ لَهُ هُ = هُوَ
Birer harfini sırayla soyarsak:
ALLAH (celle celâluhu): Şerîatta başlı başına bir târifi olmamakla beraber tüm Esmâ-yı Hüsnâyı toplayan cem’ eden Lâfzullah…
Harf-i târifsiz tek Zâtî Esmâ.
LİLLAHİ: ALLAH (celle celâluhu) için… Tarikatte her şey ALLAH (celle celâluhu) için…
LEHÛ: ALLAH (celle celâluhu)’nun… Mârifette her şey ALLAH (celle celâluhu)’nundur.
HÛ: Hû… Hakikatte her şey O dur. Ondan başka O yoktur. Lâ hûve İllâ hûve…
Birer harfi soymakla ALLAH kelimesinden, Lillah, Lehû ve Hû ya ulaştık…
Bir de “Tanrı” yazalım ve deneyelim. Tanrı-Anrı-nrı-rı!…
“Zâten her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir!”
يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَاب
“Yemhullahü ma yeşaü ve yüsbit ve indehu ümmül kitab :
Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.” (Ra’d 13/39)
Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nûrunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi
Kudsal : Mübareklik. Kudsilik. Nezafet. Pâk olmak. Noksanlardan uzak olmak.
“ Kûn : Ol!” : ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’in her an yeniden var edişi!..
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
“İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun :
Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yâ Sîn 36/72)
Ârî : Pâk, pislikten uzak. * Hür.
Hüviyyet : Asıl. Mâhiyyet. Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu. * Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı. * Hamiyyet ve istikametten, ulüvv-ü cenâbdan ibâret olan sıfât-ı hamide.
Tüm sözcüklerin maddelerine yayılan Rahmânî Soluk’tur!
En Kudsal Bağış…
İlâhî bolluk Hazineleri’ni elinde tutan, o hazinelerin eğilimlere ve yeteneklere göre bölüştürücüsü, dağıtıcısıdır! :
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Rahmetenli’l-âlemin Denizi’nde her varlığın damla oluşu.
Nûrullah, Nûr-u Mîm, Nûr-u Muhammed Sırrı…
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
“Ve ma erselnake illa rahmetel lil alemin :
(Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)
Her insan için bir kez görünen biçimin ilk maddesi, Büyük Rûh’udur!
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Evvelü mâ halakallahu nûrî, evvelü mâ halakallahu kâlemü, evvelü mâ halakallahu’l-akl:
ALLAH’ın ilk yarattığı şey benim nûrumdur, ALLAH’ın ilk yarattığı şey kâlemdir, ALLAH’ın ilk yarattığı şey akıldır.”
(İ.Ahmed V/317; Keşfül Hâfâ I/311 (823,824,827); Hilyetül Evliyâ III-318)
İlk akıl, ilk kalem, ilk nûr olan Nûr-u Muhammed.
Tekrar dirilme de Nûr-u Muhammed’le başlayacaktır.
Kendisini tecellîlerin sarsamadığı Tûr Dağı!
وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü'minin :Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” (A’raf 7/143)
Tûr Dağı! : Tûr-i Sinâ : Musâ Peygamberin (A.S.) Allah (C.C.) kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir. * İbn-i Sinâ'nın ceddinin ismi. (Bak: İbn-i Sinâ)
Yakîn : Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek.(Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez.
Ayn-el yakîn: (Ayn-ül yakîn) Göz ile görür derecede görerek, müşâhede ederek bilmek.
Yeğâne : Tek, bir.
Nüsha : (C.: Nüsah) Yazılı şey. Yazılı bir şeyden çıkarılan suret.
“Ev halkım Rabb’imin yanındadır!” :
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ev halkım Rabb’imin yanındadır!” buyurmuştur.
“Gözlerim uyur ama kalbim uyumaz!” :
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz!” buyurmuştur.
(Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 1/122.)
“İki denizin birbirisine karışmaması” ölçüsünce “Varlık” ve “Yokluk” arasında aracıdır!“Birbirlerine karışmalarını önleyen ara” mantığınca “Sonradan Olan” ın “Hep Olan” ile ilişkilenmesi için Tek Bağ’dır!
.
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ
“Mereclbahreyni yeltekiyani. Beynehuma berzahun la yebğiyani. :
İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.” (Rahmân 55/19-20)
“Birbirlerine karışmarlını önleye ara” mantığınca “Sonradan Olan” ın “Hep Olan” ile ilişkilenmesi için Tek Bağ’dır!
İçteki ve dıştaki kuşatmanın Merkezi’dir! :
İçteki kuşatma :
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid :
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Dıştaki kuşatma :
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
“Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta :
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz).” (Nisâ 4/126)
Tedbir : Bir şeyi te'min edecek veya def' edecek yol. * Cenab-ı Hakk'ın Hakîm ismine uygun hareket, riayet. * Bir şeyde muvaffakiyet için lâzım gelen hazırlık.
Mescid-i Haram : Mekke-i Mükerreme'de ve içinde Kâbe'nin bulunduğu en büyük, mukaddes ibadet yeri.
Mescid-i Aksâ : Kudüs'te çok eskiden gelen peygamberlerin (A.S.) yaptırdıkları mâbed.
Yakaza :Yakza. Uyanıklık. Dikkatte olma.
Siddretü’l- Münteha : Mahlukat ilminin ve amelinin kendisinde nihayet bulup kevn âlemini hududlandıran bir işaret. Yedinci kat gökte olduğu rivayet edilen ve Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ulaştığı en son makam.
Nitelik : Keyfiyet. Mâhiyet. Nasıllık.
“İki yay gibi belki daha da yakın!”
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
“Summe dena fe tedella. Fe kane kabe kavseyni ev edna :
Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” (Necm 53/ 8-9)
Keskin görüşünde ve gönlünde bir sapma olmamıştır!
فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
“Fe evha ila abdihi ma evha. Ma kezebel fuadu ma raa :
Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. (Necm 53/ 10-11)
Habibullah : (Habib-i Hudâ) Allah'ın sevgilisi. Hz. Muhammed (A.S.M.)
İrade : İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. * Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç
Itlak : Salıvermek. Bırakmak. Koyuvermek. Serbest bırakmak. Serbest olup her tarafta bulunmak.
Sâye : f. Gölge. * Mc: Himaye, sahip çıkma, koruma. * Muavenet, yardım.
Kâmil : (Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi. * Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır. * Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse. * Âlim, bilgin kişi.
Yâ Rabbî!
Yüce Sevgilin’e olan o salât sâyesinde, “Şey”lerin “Varlık Kokusu” koklamadığını, aslında “Yok ve Kayıp” olduklarını anlayarak, böylece “Şey” leri oldukları gibi görebileyim!
Şey : Nesne, şey’.
ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL yarattığı sonsuz sayıdaki şeyleri Kur’ân-ı kerîm’inde tek kaleme indirip: “Külli şey’in…” buyurmaktadır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Allahümme erine’l-eşyâe kemâ hiye: ALLAH’ım bize herşeyi nasıl ise öyle göster!...” buyuruyor...
Eşyânın hakikatini...
ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL yine Kur’ân-ı kerîm’inde her şeyin var gözüken geçici ve izafî mevcudiyetinin sonunda yokluğa mahkumiyetini buyurur:
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
“Kullu men 'aleyha fan :
Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak.” (Rahmân 55/26)
Cem’ : Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar. * Az olarak cemaat için isim olur. * Toplama. Bir yere getirme, biriktirme. Yığma.
Haşr : (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet.
Fark : Ayrılık, başkalık. Ayırma, ayrılma, seçilme, * Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer.
Neşr : Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak.
Ehil : (Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. * Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur.
Vicdan : İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his.
Tılsımlı Hazine’nin açıcısı, “Kulluk” ve “Rabblık”ı birleştiren eksiksiz görünme yeri! :
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir. ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)